İstanbul’da yaşıyorsanız iki mevsime odaklarsınız kendinizi: Yaz ve Kış. Baharların insan ruhunu okşayan çiçeğe durmuş ağaçlarını, yeşeren çayırlarını, doğanın uyandığını müjdeleyen kuş seslerine doyasıya tanık olmak artık İstanbul insanı için bellekte kalan eski bir anıdır. Ülke nüfusunun üçte birini bağrına basan İstanbul günümüzde, trafik karmaşası, gürültü kirliliği ve de çarpık yapılaşması ile kendini gösteren bir megakent olmuştur. Gökdelenler şehir yaşamını başka bir boyuta taşımış, birbirine yabancılaşan, komşuluk kültürünün, insan iletişiminde sevgi ve saygının bulunmadığı bir kalabalığa dönüşmüştür. Bu kalabalık ortamında çoluk çocuğunu doğanın kucağında büyütemeyenler için yeni adres AVM’ler oluyor. Yeterince güneşten yararlanamayan bir yeni nesil, okulda ezberci, tatillerde  alaca karanlık mekanlarda, hayata hazırlanıyor. İçinde doğup büyüme şansına sahip olduğum İstanbul’dan 3 yıl  önce Burgaz adaya kaçtım. Gerçek bir kaçıştı. Kentin giderek arabeskleşen yapısı, kulakları sağır edercesine yankılanan gürültüsü ve saatlerce tıkanan trafiği akıl sağlığımı bozacak raddeye gelmişti. İnsana değil, araçlara değer verilen, değnekçilerin, valelerin egemenlik kurduğu bir ortamda, bırakın caddeleri, sokakları, kaldırımlarda bile yayanın hiçbir güvencesi yok. Her an ters yönden bir motosiklet size çarpabilir. Küçük demir kazıklar çakılı kaldırımlarda çeşitli tuzaklar sizi bekler, işte vapurla gelirken bunları düşündüm. Ana akım medya artık çiçek böcek haberleri yapıyor. Gerçek haber şimdilerde gazetelerde yer almayan haber oldu çünkü. Bu gazetelerden birinde İstanbul’a bilmem ne kadar erguvan dikileceğinden söz ediyor. Boğazın iki yakasını da erguvan ağaçlarını yok edecek yapılaşmaya açacaksınız sonra da göstermelik haber yayacaksınız. Oysa İstanbul’un yeni yerleşimcileri erguvanı tanımaz bile, yok olan güzelim atkestanesi ağaçlarını da. Mis kokulu ıhlamur ve akasya ağaçlarını da .

Yazı bir İstanbul yazıklamasına dönüştü. Hele şu referandum bir bitsin. Yok edilen tarihinden, kültüründen, elbette bir köşeye atılıveren emek insanlarından da söz ederiz. Şimdilik İstanbul sevdalısı bir şiir ustamızın dizelerine kulak verelim, Edip Cansever’den 

‘Ses Duvarı’
Bu ne çoğul yaşamak yeryüzündeki
Bu ne kırmızı yüz kere kırmızı
Bu ne mavi bin kere mavi
Bu karanfil bu ne yoğun karanfil böyle
Bu zulüm bu işkence 
Bu ne ölmezlik insandaki