Ev değiştirdikçe insanın düzeni de şaşıyor. Gereksinim duyduğum kimi nesneler ortadan yok oluyor. Yeni evimizde üçüncü yılım ama hâlâ kitaplığı bir sisteme oturtabilmiş değilim. Geçenlerde yine bir kitap bulma telaşındaydım ki nicedir aradığım ve artık bulma umudumu yitirdiğim başka bir kitap, bir raf aralığında çıkıverdi karşıma. Hukuk kökenli Edebiyatçı, Araştırmacı Cevdet Kudret’in önemli bir çalışmasıydı bu. 1977 yılında Milliyet Yayınları arasında boy göstermişti, “Abdülhamit devrinde sansür.” Edebiyatımıza yazıları, şiirleri, ama daha çok araştırmalarıyla ciddi katkılarda bulunan Cevdet Kudret bu kitabıyla basın ve yayın dünyamızın önemli bir sorununa ışık tutuyor.
Hemen kitabı ve bu konudaki düşüncelerimi okurlarımla paylaşmak artık kaçınılmaz olmuştu. Cevdet Kudret’in kitapta yer verdiği bilgilere göz attığınızda ilk fark edilen, günümüz iktidarı ile Abdülhamit döneminin gazetelere, gazetecilere sarayın uyguladığı sansür, sürgün, hapis cezaları günümüzle de birebir örtüşüyor. 33 yıl boyunca ülkesini baskı ile yöneten Abdülhamit yurttaşlarına hiç güvenmemiş, onları yakın izlemede tutabilme amacıyla ülkede bir istihbaratçı kalabalığı oluşturmuş, muhaliflerini neredeyse birebir izletmişti. Eleştiriye asla tahammülü olmadığı anlaşılıyor. Sarayı ve sultanı eleştirenler arttıkça parlamentoyu feshetmekte bulmuştu çareyi.
Bakın Cevdet Kudret, Abdülhamit’in Sadrazam Âli Paşa’ya hazırlattığı bir kararname için ne diyor: “Kanun ve tüzükleri hiçe sayan, onların üstünde bir güce sahip olan kararname ile basın kıskıvrak bağlanmış, memleketin genel çıkarlarına aykırı davranmak gerekçesiyle birçok gazete (Muhbir, Vatan, İbret, Hadika, Sirac, Diyojen, vb.) süreli ya da süresiz olarak kapatılmıştır.”
Cevdet Kudret kitabında ünlü Âli Paşa kararnamesini de irdeler. Kararnamenin gerekçesinde şu görüşler yer alır: “Âsâyişi ve düzeni korumak gerektiğinden, bu türlü gazete ve dergilerin bütün devlete ve bütün millete dokunan zararlarının önlenmesi için, Basın Nizamnamesi’nin hükümleri dışında olarak hükümetçe cezalandırma işlemine ve önleyici tedbirler alınmasına karar verilmiştir.”
Görüldüğü gibi Âli Paşa’nın basın nizamnamesi ülke insanına düşünmekten, bilgilenmekten yoksun bırakmanın yöntemlerinden biridir. Nitekim Cumhuriyet döneminde de tek parti döneminden başlayarak “devletin yüksek menfaatleri” gerekçe gösterilerek halkların haber alma, gerçekleri öğrenme hakları üzerinde bitmez tükenmez tedbirler alınmıştır. Demokrat Parti zamanında “tahkikat komisyonu,” sıkıyönetim zamanında gazete ve kitap toplatmalar ve günümüzde de parmaklıklar arkasında 145 gazeteci ve yine devletin yüksek menfaatleri çerçevesinde işsiz bırakılan, her gün adliye koridorlarında soruşturulmak ya da yargılanmak üzere sıra bekleyen gazeteciler ve eleştiriye yine tahammülsüz bir iktidar… Şimdilerde üniversiteleri de bir tür medrese eğitimine dönüştürme çalışmalarına tanık oluyoruz. Öğrencilerinin ufkunu genişleten, çağdaş bilgiyle donatan akademisyenler bir bir ayıklanıyor yüksek öğretimden. Bir bölümü de baskılar sonucu istifa ediyor görevinden. Böylece kültür ve eğitimde evrensel standartların çok altında bir ülke konumuna getiriliyor Türkiye. Ne yazık!
Yazıyı Can Yücel ‘den bir şiirle sonlayalım. Umudunuzu her koşulda diri tutmaya çalışarak:
-Yakın Tarih-
Gün gelir bu işe millet de şaşar
Tam kurşun işlemez deminde karanlığın
Bir ateş böceğidir başlar