Dünyaya umut verdi, mesajını kendisi duymadı.

Kardeş olun ey insanlar….

Olsun… Gelecek ve tarih; Ludwig van Beethoven’ı haklı çıkaracaktır.

Beethoven dünyanın daha iyi olmasını isteyen; idealist ve muğlak bir burjuva hümanisti değildi.

Militan bir cumhuriyetçi, Fransız devrimimin ateşli savunucusu, devrimcidir.

Ömrünün son dokuz yılını mutlak sağır olarak geçirdi. Kendi mesajını duymadı.

Schliller’in “Neşeye Övgü” şiirinden alınmış olan Dokuzuncu Senfoni mesajı:

“Kardeş olun ey insanlar!”

Bu onun son çağrısıdır, umuttur ve insanlığa son mesajıdır.

Tarık Günersel’in enfes çevirisiyle Express dergisinde (Aralık 2020) yayımlanmış olan Alan Woods’un “Ludwig diyalektiği” yazısındaki gibi; “Beethoven’in büyüklüğü müziğinde birey ile evrenin içiçe geçmesindendir. Bu müzik gelişme karşısındaki tüm engelleri aşmayı önerir; devrimcidir, çünkü insanlık durumunun daha önce işlenmemiş yönlerine dağlayıcı yoğunlukta ışık tutar. İfadesini müzikte bulan hakikattir” [i]

Yaşadığı dönemin ağır gericiliğine teslim olmadı. Düzene uygun değildi, düzen de ona…

Uzlaşmaz devrimci ruhu onu hep ayakta tuttu.

Onu seversiniz, gök gürültüsü gibidir, onu duymadan geçemezsiniz.

Beşinci Senfoni başlarken Kader kapıyı çalar ve devrimci bir ruh devinir.

Her şeye rağmen; “mücadele şart, asla teslim olma! Sonunda mutlaka biz kazanacağız!”

“Avrupa’nın monarşik güçler ittifakına kim karşı çıkabilirdi-hele her tahtın arkasında Rus çarının desteği, her köşe başında polis tetikte beklerken? Despotluk ile dinci cehalet her şeyi ezip geçiyordu. Her yerde mezar sessizliği vardı. Yine de bu kimsesizlik ortasında, cesur bir adam sesini yükseltti, dünyaya umut verdi. Kendisi bu mesajı hiç duymadı, doğurduğu yer olan zihni dışında.”

Dokuzuncu Senfoni başkaldırıdır, insanlığın Marseillaisesi’dir.

Dokuzuncu Senfoni onun son sözüdür.

Beethoven koro metnini Schiller’in Neşeye Övgü şiirinden almıştı.

“Aslında Schiller başta Özgürlüğe (Freinheit) Övgü demek istemiş, ama gerici güçlerin inanılmaz baskısı sonucu kelimeyi Neşe (Freude) yapmıştı. Yine de Beethoven ve kuşağı için mesaj açıktı: Özgürlüğe Övgü.”

İlk kez Viyana’da kara, insafsız, yaygın gericiliğin hüküm sürdüğü 7 Mayıs 1824’te Dokuzuncu Senfoni seslendirildiğinde, Beethoven; başı dimdik duran insanların sesi olacağı bilinmiyordu!

“Beethoven senfoniyi yönetirken yaşlı, perişan, dağınık ve tam sağırdı. Tempoyu doğru tutturamıyor, orkestra durdurduktan sonra bile kolları öfkeyle havada dolanıyordu. Son nota da uzaklaşıp yitince arkasında patlayan alkış tufanını duyamadı. Büyük adam birkaç saniye orkestraya dönük durdu. Sonra kontralto Karoline Unger onu kibarca omuzlarından tutup seyirciye çevirdi. Etki öyle büyüktü ki beş kez ayağa kalkıldı, alkışlandı.

Tezahürat öylesine yükseldi ki, tehlikeli mitinglere karşı hep tetikte olan Viyana polisi müdahale etti. İmparator bile en çok üç kez ayağa kalkıp alkışlanırdı. Bu coşku Majestelerine karşı bir hakaret mesajı olabilirdi pekâlâ. Polis bu içgüdüsel tepkisinde haksız değildi. Dokuzuncu Senfoni’de gerçekten ilk mezürden son mezüre kadar derin bir başkaldırı duygusu vardır.”

Başkaldırıya alkışlar o kadar büyüktü ki; eseri zihninde duyan ve yaratan Beethoven, Dokuzuncu Senfoni’yi hiç duymadı, hiç dinlemedi!

“İfadesini müzikte bulan hakikattir”

Başkaldırıya ve özgürlüğe alkışlar Dünyanın her yerinde sürüyor….

 

[i] Çok, çok çok sevdiğim bir arkadaşım mutlaka okumamı istemişti. Beğeneceğimi biliyordu. 1+Express Dergisi; Aralık 2020- Şubat 2021. Sayı 174’te tarihçi Alan Voods’un “Devrimci Beethoven” başlıklı yazısını (Marxism.com. 1 Mayıs 2006) Tarık Günersel’in çevirisi olarak Türkçeye kazandırmış ve yayımlamışlar. Çok iyi yapmışlar. Emeği geçenlerin uslarına sağlık…Çok etkilendiğim için, herkes asıl yazıyı okusun istediğim için yazdım. Yazmadım aslında, yazı okunsun amacıyla çeviri hakkında yazdım sadece…Birkaç cümle ekledim, o kadar. Bu dipnot yazıya dahildir ama şahsidir, bilinsin isterim. O yüzden bu yazının neresine konur bilmiyorum…