Heinrich Heine “Kitapları yaktıkları yerde gün gelir insanları da yakarlar” demişti
Naziler onun eserlerini de yakmıştı.
1933’te Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels Alman sanat ve kültürünü Nazi emelleriyle uyumlu hâle getirmek istemişti.
6 Nisan 1933'te, Alman Öğrenci Birliği Basın ve Propaganda Merkez Bürosu ulusal çapta “Alman Olmayan Ruha Karşı Eylem” ilan etti. Bu durum, “edebî ateşte yakarak tasfiye etme” ya da “toptan temizlik” (Säuberung) ile en üst noktaya ulaştı. Alman Öğrenci Birliği ve üniversiteliler Alman dili ve edebiyatının “saflaştırılması” adına “eylemlerini” çoğalttı.
Almanya’da “Kitap Yakma” törenleri başlatıldı. Bu törenler kitapların ateşle yok edilmesi, kültürel, dinsel ya da siyasi kitapların herkesin gözü önünde yakılmasıdır.
10 Mayıs 1933’te 25.000 ciltten fazla “Alman olmayan” kitap yakıldı. Bu eylem, devlet sansürü ve kültür kontrolü döneminin habercisiydi. 10 Mayıs akşamı 34 üniversite şehrindeki sağcı öğrenciler, “Alman olmayanlara karşı” meşaleler eşliğinde yürüyüş düzenledi. Miting alanlarında “istenmeyen” kitaplar büyük bir törenle, bando eşliğinde ve “yakma yeminiyle” ateşe atıldı, yakıldı…
Yakılan kitapların “yozlaştırıcı yabancı etkileri” bulunmaktaydı. Kitap yakmak; “Saf/Ari” kültürün teşvik edilmesi, sanatın, edebiyatın baskı altına alınması, Nazilerin Almanya'yı “arındırmak” adına gösterdikleri çabanın bir parçasıydı.
Bertolt Brecht, Karl Marx, Lion Feuchtwanger ve Alfred Kerr gibi Alman yazarların eserleri Berlin'deki kitap yakma töreninde ateşe verildi. Arthur Schnitzler, Ernest Hemingway’in kitapları yakıldı. Thomas Mann’ın yazıları ve Erich Maria Remargue’nin Batı Cephesi’nde Yeni Bir Şey Yok adlı eseri, Jack London, Theodore Dreiser ve Helen Keller’in kitapları yakılan kitaplar arasındaydı. Çalışmaları yakılan yazarlar arasında Franz Werfel, Max Brod ve Stefan Zweig gibi Yahudi yazarlar vardı.
Kitap Yakma törenleri planladığı gibi sadece 10 Mayıs'ta gerçekleşmedi. 21 Haziran'da 1933’te Almanya’da 34 üniversite kentinde “Alman Olmayan Ruha Karşı Eylem” olarak nitelendirilen Kitap Yakma törenleri büyük bir zafer olarak radyoda ve gazetelerde yer aldı.
“Üniversitelerde okutulan bilimsel kitaplar dahil Yahudiler tarafından yazılmış, ayrıca kim yazmış olursa olsun savaş ve Nazi ideolojisi karşıtı tüm kitaplar hedefteydi. Bu eylem birkaç gün sürdü. Milyonlarca kitap yakıldı. Meydanlar alev alevdi, SA ‘da görevinin başındaydı. Almanya’nın önemli bilim insanları ve sanatçılar uygulamaya konulan bu politik ve ırkçı baskı nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda bırakıldı. Hitler ve Goebbels mutluydu” [i]
Tarihin karar lekesi olarak kabul edilen kitap yakmak, faşizmdir.
Nefrettir, ırkçılıktır.
Nefret söylemi; “…, bir kişiye veya bir grup kişiye karşı şiddeti, nefreti veya ayrımcılığı kışkırtan, teşvik eden, yayan veya haklı gösteren veya gerçek veya gerçek sebepleri nedeniyle onları aşağılayan her türlü ifade olarak anlaşılmaktadır.”
Nefret söylemi yasaktır. “Nefret söyleminin bireyleri, grupları ve toplumları çeşitli şekillerde ve farklı şiddet derecelerinde, hedeflediği kişilere korku aşılamak ve onları aşağılamak ve zararlı olan kamusal tartışmaya katılımı caydırıcı bir etki yapmak dahil olmak üzere olumsuz etkilediğinin farkına varılması” gerekir. [ii]
Nefret savunuculuğu ifade özgürlüğü tarafından korunmamalıdır. Nefret söylemi, kişilerin insanlık onurunu hedef alır. Kişinin özel hayatına saygı ve ayrımcılığa uğramama hakkına müdahaledir. Bu nedenle kişinin özel hayatına ve aile hayatına saygı hakkı ile ifade özgürlüğü hakkı arasında dikkatli bir denge kurulmalıdır. Bu dengenin sağlanmasında kilit rol ayrımcılık yasağıdır. AİHS’de madde 14 ile “ayrımcılık” yasaktır ve istisnai sınırlandırması yoktur.
Nefret söylemi, bu söylemi harekete geçiren eylemlerin kendisi bir dizi nefret dolu ifadeyi içinde barındırır. O yüzden “İfadenin içeriği; ifadenin yapıldığı tarihteki siyasi ve sosyal bağlam; konuşmacının niyeti, konuşmacının toplumdaki rolü ve statüsü; ifadenin nasıl yayıldığı veya güçlendirildiği, ifadenin, bu tür sonuçların yakın olması dahil, zararlı sonuçlara yol açma kapasitesi; hedef kitlenin doğası ve büyüklüğü ile hedef grubun özellikleri” dikkate alınmalıdır.
Hangi ifade türlerinin ifade özgürlüğünün sağladığı korumanın dışında kaldığını netleştirilmelidir. Eylemler ve medya aracılığıyla yayılan nefret söyleminin hedeflenen kişi ve gruplar üzerindeki potansiyel etkisini dikkate alan ve hesaba katan ilkeli, insan haklarına dayalı bir yaklaşım izlenmelidir.
Ulusal, ırksal veya dinsel nefret savunuculuğu yapılamaz. Ayrımcılığın, düşmanlığın veya şiddetin kışkırtılması demek; nefret savunuculuğudur, yasaktır. Dinsel nefret, bu nefreti körüklemek, eylemlerle kin ve nefrete, düşmanlığa dönüştürmek ve bu yöntemlerle toplumu kışkırtmak ifade özgürlüğü koruması altında değildir.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi Madde 20/2 gereğince devletler tarafından “Ayrımcılığı, düşmanlığı yahut şiddeti kışkırtan herhangi bir ulusal, ırksal ya da dinsel nefret savunuculuğu yasayla yasaklanacaktır”
Dini değerleri aşağılama suçunun konusu; dini değerlerdir. Türk Ceza Kanunu Madde 216/3’te düzenlenen bu suç dar yorumlanmalıdır. Dini değer kavramı “inanç sistemi, dini büyükler, ibadet yer ve şekilleri gibi o inanışı temsil eden ve inananlarca dini kıymet atfedilen her türlü şey” olarak tanımlanabilir. [iii]
Kuran’ı yakmak; kin ve nefrete tahrik, kamu güvenliği bakımından açık ve yakın bir tehlike yaratabilir. Eylemi gerçekleştiren kişinin kastı bu olmalıdır. Örneğin fail siyasi bir lider veya bir kanaat önderi ise kutsal kitap yakan bu kişinin eylemi toplumun bir kesiminde etkili olabilir. Halkın bir kesiminin aşağılanması alenen işlenmiş suç olarak karşımıza çıkabilir. Eylem sahibi fail kutsal kitap yakmakla, kamu güvenliği bakımından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasını öngörerek yakma fiilini gerçekleştirmiştir. Bu eylemin televizyonlarda yer alacağını, geniş kitlelere ulaşacağını bilerek gerçekleştirilen bu tür eylemler, başka eylemleri tetikleyecek ve karşılık verme olarak büyütecek özelikler taşıyabilir. Eylemin gerçekleştirilme biçimi tetikleyici diğer eylemlere yol açabilir. Dinsel nefretin karşılığı olarak aynı özelliğe sahip yakın tehlikeler ortaya çıkabilir. Böylelikle halkın bir kesiminin aşağılanması gibi bir eylem; bir nefret söylemine ve ırkçı nitelikte eylemlere dönüşebilir. O zaman kişilerin barış esasına dayalı bir hukuk devletinde yaşanıldığına dair duyguların zedelenmesi veya zedelenme olasılığının somut biçimde ortaya çıkması; kamu barışını bozmaya elverişli hale gelmesi demektir.
Ceza hukuku son çaredir. En ciddi nefret ifadeleri ve nefret savunuculuğunun önlenmesi için uygulanabilir. Devletler hangi ifadelerin ve davranış biçiminin cezai sorumluluğa tabi olduğunu ulusal ceza kanunlarında belirtmeli, açıkça net olarak tanımlamalıdır.
Tarihte görülen örnekleri bakımından kitap yakmak, faşizme davetiye çıkarmaktır.
Dinsel nefretle kutsal kitap yakmak; dünyada barış ve adaletin temelini oluşturan insan haklarının korunmasındaki ortak anlayışın temelini sarsar.
Temel insan hak ve özgürlüklerinin ve barışın korunmasında; nefretin, şiddetin, ırkçılığın ve faşizm reddi herkesin görevidir; ifade özgürlüğünün gereğidir.
[i] https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/book-burning-abridged-article. (Holokost Ansiklopedisi) ve Şükrü Ülker. Hitler. Sia Yayınları 2021. Sayfa 152.
[ii] “Bakanlar Komitesi'nin nefret söylemiyle mücadele konusunda üye Devletlere yönelik CM/Rec (2022)16 [1] sayılı Tavsiye Kararı” Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi. 20 Mayıs 2022
[iii] Özel Ceza Hukuku Cilt IV. On İki Levha Yayınları Ocak 2020 Sayfa 327-328 ve devamı