İnsanlığın en büyük felaketlerinden biridir II. Dünya Savaşı. 20’nci yüzyılda Nazi Almanya’sının ve Mussolini faşizminin ırkçılığı dünyaya yaymak amacıyla başlattıkları yoğun bir savaşın adıdır da. Yahudileri, çingeneleri, eşcinselleri insandan saymayan, onları topyekun yok etmek için uğraş veren Naziler ve faşistler, elbette aralarında düşünen insanları, sanatçıları bu hastalıklı düşüncelere karşı çıkanları toplama kamplarına göndermekte duraksamayacaklardı. İşte bu savaş yıllarında gezegenin yüz akı pek çok yazar, ressam, şair İsviçre, İngiltere ve Amerika’ya sığındılar. Alman Yazar Erich Maria Remarque da bunlardan biridir. Almanya’da yazdığı ama yerleştiği Amerika Birleşik Devletleri’nde 1941’de basılan kitabı “İnsanları Seveceksin” II. Dünya Savaşı’nın bu acılı günlerini hüzün dolu başarılı bir üslupla anlatır. Remarque’nin kitabı Gazeteci, Yazar, Çevirmen Burhan Arpad tarafından dilimize kazandırılmıştı ve Türkiye’de de büyük ilgi görmüştü.

207124

İnsanları sevmek için önce insan olmayı becermek lazım. İnsan olmak da yetmez. İnsan olmak, insan kalmak gerekir. İnsanlığın başlangıcından günümüze tarih sayfalarını çevirdiğimizde insanın insana yaptığı kıyımlarla karşılaşırız. Yüzyıllık din savaşları, mezhep savaşları bir yanda, ekonominin ağırlıklı olduğu savaşlar da hiç eksik olmamış. Belki de güç, üstünlük duygusu, hırs, kin duyguları insanlara yönünü şaşırtmış. Beylikler, krallar, imparatorlar halkları hep sömürecekleri birer meta olarak görmüşler. Karşı çıkanları, özgürlük isteyenleri, hak savunucularını yok etmeye çalışmışlar. Halkların düşüncelerini ifade etmelerini engelleyen çeşitli yöntemlere başvurmuşlardır. Bu dönemde kendilerince sakıncalı gördükleri kitaplar toplanmış, kitaplar yakılmıştır.

Ne tuhaf 21’nci yüzyılın insanlığı daha da özgür kılacak yeni bir yüzyılın, iletişim çağının başladığı söyleniyordu bize. Oysa tam tersi oldu. Düşüncelerin yasaklandığı, sansürün ve otosansürün yeniden hortladığı, mezhep savaşlarının hızla yaygınlaştığı hatta devlet erkinin insanları benden senden diye ayırdığı yeni bir döneme girildi. Şimdi böyle acımasız bir toplumsal baskının içinde bocalayıp duruyor insanlık. 21’nci yüzyıl belki de insanlığı yok olmaya götürecek bir nükleer savaşın ipuçlarını taşımaya başladı. Sanayi Devrimi’nden sonra kapitalizmin dünyaya yayılması insan eşitliğinin, insan hak ve özgürlüklerinin de ortadan kaldırılması anlamına geliyordu. Gezegenimiz bu kez zenginler, yoksullar olarak bölündü. Peki, biz bu ayrımın neresindeyiz. Ülkede 11 ili harabeye çeviren deprem afeti gösterdi ki tam da yoksullar kesiminde yaşıyor nüfusumuzun büyük çoğunluğu. Susuz, çadırsız, barınaksız açlıkla boğuşarak… Bilmiyorum bir köşe yazısı çerçevesinde duygularımı anlatabildim mi?

Yannis Ritsos yalnız Yunanistan’ın değil dünyanın da unutulmaz şairlerinden biridir. Bu yazıyı yine onun bir şiiriyle noktalayayım istedim. Şair, Çevirmen Cevat Çapan’ın Türkçesinden okuyalım: “Benzerlikler”

Su deposunda donuk yıldızlar,

Mühürlü bir odadaki ayna gibi

Eski avlunun ortasında duran depoda.

Güvercinler konuyor çevresine.

Boş beyaz saksılar

Sınırını çiziyor ay ışığının.

Sessizce bir türkü söylüyoruz

İçimizde bir yaraya bakarak.