Zor mesleklerden biridir gazetecilik. Bilgi donanımı, yetenek dışında ilkeli bir duruş ve okuruna, kamuoyuna karşı derin bir saygı gerektirir. Gazeteci ırk ayrımcılığı, cinsiyet ayrımcılığı yapmaz. Her durumda savaşın değil barışın yanında durur. Haber kaynakları ile yüz göz olmadan çalışmayı becerebilen, kolluk güçlerinin, bürokratların, iktidarların uydusu, memuru olmayan, yalnızca gerçeği kovalayan, patronuna kul olmayan gazeteci mesleğin var olan onurunu daha da yüceltir. Halkın doğru, çabuk ve yansız haber alma hakkı demek olan basın özgürlüğü bu nedenle çağdaş demokrasilerin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Bu satırları ben uydurmadım. Bunlar evrensel meslek kurallarından bazıları. Bölünmüş, birbirine düşman edilmiş, sosyal güvenceden yoksun, sendikasız bırakılmış bir meslek topluluğu için şimdi evrensel gazetecilik kurallarını anımsatmanın bir yararı olur mu; emin değilim. Emin değilim çünkü günümüz gazeteciliği Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar kötü günler yaşıyor. Medya iktidar tarafından kıskaca alınmış. Her muhalif ses susturuluyor. İktidarı eleştirirken gazeteci bir anda kendini işsiz olarak ortalarda buluyor. Siyaset-Sermaye- Medya sarmalında haber maniple etmek, haber saklamak,  okuru yönlendirmek sıradan işler haline geldi. Gazete yöneticileri, kimi yazarlar Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkacak her sözü nasıl süsler de haber yaparız telaşı içindeler. Kraldan çok kralcılar. Başbakanın gözüne girebilmek için meslektaşlarını ihbar etmekten çekinmiyorlar. Bu arkadaşların Roboski olayının bile 12 saat halklardan gizlendiği bir dönemde nesnel haberden, haber fikri takibinden söz edebilmeleri abesle iştigal değil de ne? İktidar sözcüleri kamu hizmeti yayıncılığı yapmakla yükümlü TRT’yi, Anadolu Ajansı’nı babalarının çiftliği gibi kullanmakta bir beis görmüyorlar. Cezaevleri  gazetecilerle dolu. Yazarlar, çizerler mahkeme kapılarında. Düşünceyi ifade özgürlüğü dibe vurmuş. Adalet mekanizması arızalı. Gazeteci bu ortamda nasıl haber yapacak, gazete yazarı zülfiyare dokunmadan nasıl yazı yazacak. Patronunu kırmadan, Başbakanı öfkelendirmeden, savcılara yem olmadan nasıl bir cambazlıkla mesleğini icra edecek? Doğrusu zor. Sonra kalkmışız demokrasiden, şeffaflıktan,  sandıktan, halkın özgür iradesinden söz ediyoruz. Başbakana özgürce soru bile sorulamayan bir ülkede hangi demokrasiden söz ediyorsunuz ki…