Türkiye’nin kıymetli gençleri, memleketin gelmiş geçmiş ve gelecek kahırlı evlatları!

Milletin müşterek sesi Gezi Direnişçileri!

İnsanca isteklerin karşında Gezi Direnişinin ahlak ve bağımsızlığının ve Taksim Gezi Parkının korunma imkân ve şeraitinin artık çok namüsait mahiyette tezahür ettiği malumlarınızdır.

Gözünüzü kırpmadan hayatlarınızla yaratmış olduğunuz Gezi Direnişini memleketi tesiri altına alan ahval ve şeraitten çıkan manzara-i umumiyeden ders çıkarmak bundan sonra, ezcümle herkesin işidir.

 

Cebren ve hile ile bütün temel hak ve hürriyetler zaptu rapt altına alınmak istenmekte, halkın sesi-soluğu kesilmeye çalışılmaktadır.

Direnişe zihinleri ve nefesi yetmeyenlere ve sandıktan gayri mücadele yolu bilmeyenlere karşı ortaya koyduğunuz Gezi Direnişinin, demokrasiye ve halkın menfaatlerine fevkalade aykırı olduğuna halkı inandırma gayretine başlayacak olanlar malumlarınızdır. 

Gezi Direnişinin ilk öğretisinden çıkan neticeye göre, Türkiye demokrasisi perişan edilmiştir. Memleketin ağaçlarını ele geçirenler, bütün doğal kaynaklarını tehlike altına sokanlar kendilerini iktisaden kalkınmacı, vatansever, karşılarında olanları “karıştırıcı”, “komplocu” ilan etmiş, hukuku hiçe saymışlardır.

 

Gezi Direnişini, halka anlatan, olup bitenleri ve gerçekleri yazıp çizen, araştıran, yayınlayan gazeteciler; varidatlarını korumak isteyenler tarafından "vatan haini" ilan edilmiştir.

 

Aynı şekilde Gezi Direnişini meydana getirenleri kötülemek için elinde bulunan tüm imkânları kullananların baskısı ile efkârı-ı umumiyenin her yaptığını dış mihraklara bağlamak suretiyle memleketi idare edenlere karşı komplo olarak anlatmayı tercih etmişlerdir.   

 

Matbuat sahipleri; matbuatı kendi çıkarları için kullanmıştır. Bazı basın emekçileri ise, kendilerini doğru ve gerçek havadis hazinesinden mahrum etmek isteyen dâhili ve harici bedhahların gücüne bilakayd-ü şart boyun eğerek teslim olmuş, sahne-i siyaseti elinde bulunduranların isteklerine boyun eğmişlerdir. 

 

Mevcudiyet ve istikbalinin yegâne temeli, doğru ve gerçek havadis olan matbuatın idaresinde matbuat sahiplerinden daha çok hâkimiyet kuranlar “meslek ahlakının en kıymetli hazine olduğunu” çok çabuk unutmuşlar; sadece iktidarların iradesine tabi olarak hadiselerin hakikisinden ve hadisat vicdaniyatından kendilerini pek kolayca mahrum eylemişlerdir.

Matbuat sahipleri, efkâr-ı umumiyeyi uyutmak için gazeteciler üzerinde tahakküm kurmayı memleketi idare edenlerle işbirliği içinde kafalarına koymuşladır. Bu işi yaparken hiç zorlanmamışlar, hiçbir direniş veya meslek ahlakının korunmasıyla karşılaşmamışlardır. Zaten artık anlaşılmıştır ki; tahakkümden yana olanlar tıpkı memleketi idare edenler gibi fevkalade “ideolojik” buldukları Gezi Direnişi’ni matbuat sahiplerinden ve sanki sadece kendilerini memleketin sahipleriymiş gibi görenlerden daha çok kötülemişlerdir.

 

İktidardan yana olmak için Gezi Direnişinin gözler önüne serdiği mücadeleyi örtbas etmek için “ama”,“ancak”, “demokrasi”, “şiddet”, “ideolojik”, “illegal örgütler”, “masum vatandaşlar” gibi kelimelerinin bolca kullanıldığı havadislerle efkâr-ı umumiyenin haber alma hakkının içi tamtakır-kurubakır boşaltılmıştır.

Demokrasiye, demokratik, laik sosyal hukuk devleti rejime, hukuk devletine, temel insan hak ve hürriyetlerine kastedenler bu âlemde eşi menendi görülmemiş bir idarenin mümessili gibi davranmakta bir beis görmemişlerdir.

 

Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, memleketin her yerinde başta hak ve hürriyet arama hakkını ortadan kaldırmak için Gezi Direnişini yazmayı, görmeyi, duymayı, konuşmayı hatta düşünmeyi önleyecek, bütün muhaberat kanallarını kesecek ölçüde ileri gitmiş, koskoca bir milleti rezil-i rüsva etmekte hiçbir mahzur görmemiştir.

 

Bi-netice bütün hak ve hürriyetlerin bütün kaleleri cebren ve hile ile zapt edilmiştir. Bu hakikati başından beri hiç idrak etmeyenler bile Gezi Direnişi ile idrak kabiliyetlerinin hala var olduğunu hatırlamışlardır.

 

Efkâr-ı umumiyede Gezi Direnişinin büyük önem kespettiği bu günlerde Taksim Gezi Parkına girilmiş; hak arama hürriyetinin sahiplerinin bütün kalemlerine, bütün mizahına, bütün insani isteklerine, bütün resimlerine, karikatürlerine, çadırlarına, uyku tulumlarına, giysilerine, ekmeklerine, peynirlerine, çaylarına, kahvelerine, kitaplarına, çocukların resimlerine, kameralarına, bilgisayarlarına, akıllı telefonlarına, fotoğraf makinelerine el konulmuştur.  

 

Evvel ve sonra yapılan müdahalelerle “kontrol altına almalarda” yüzlerce yaralanan insanın, kadın ve çocukların feryatlarını işitmek istemeyenler, mücadelede yaralanan ve ölenlerin ardından yas tutmayacakları gibi kanunlar ve mahkemeler önünde müdafaalarını yapmakta bir beis görmeyeceklerdir, eğer mahkeme önüne çıkarılırlarsa…

 

Ahali bir dirhem hakiki hürriyet ve haklardan mahrum bırakılmıştır.

 

Bütün bu şeraitten daha elim ve vahim olmak üzere; memleketin her yerinde hürriyet ve insan haklarını korumak ve muhafaza etmek için bir nebze söz söyleyen, makale kaleme alan, hayatlarını hiçe sayıp havadis vermeye çalışan, yazı yazan, her daim olay mahallinde bulunmayı ve halka haber vermeyi, gerçekleri eğip bükmeden anlatmayı gazetecilik mesleğinin gereği ve ahlakı sayan gazetecilere ve halka karşı; gazete, mecmua, radyo ve televizyonlarda iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet içinde bulunabilirler.

 

İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Gezi Direnişinin haysiyetini korumak, muhafaza etmek ve onurunu kurtarmaktır.

Muhtaç olduğun kudret demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin muhafaza edilmesi için taşıdığın inancında ve bu memleketin evlatlarının sana öğrettiği hakiki hürriyetin ve insan haklarının korunmasında; gerektiğinde bir ağaç, bir insan, insan haysiyeti ve bir dirhem hürriyet için mücadele etmenin hakkın olduğunu ispatlayarak gösteren Gezi Direnişinin geçmişinde ve onu yaratanların insan hakları, hürriyet ve demokrasiye olan inançlarında mevcuttur.