Tarih boyunca iktidarı ellerinde bulunduran güç sahiplerinin düşünen, düşündüğünü yazarak ya da konuşarak ifade eden, olaylara nesnel yaklaşan insanlardan asla mutlu oldukları görülmemiştir. İstisnaları var mıdır bilemiyorum. En azından ne okuyabildiğim siyaset tarihi kitaplarında, ne de yaşam serüvenimde böyle bir vurguya rastladım. Bilgiçlik tasladığımı düşünmenizi istemem. Sizlere üç kitap önereceğim. Dost tavsiyesi kabul edin. Biliyorum ki pek çoğunuzun okuduğu ya da haberdar olduğu kitaplar bunlar. Yazarları da öyle. Sezgileri o gelişmiş yazarlar. Geleceği okuyan bir tür kahin sanki. İşte Saramago ve onun muhteşem yapıtı “Körleşme”, Georg Orwell’in gerçekliği ile insanı şaşırtan “1984”ü, Ray Bradbury’nin kitap yasaklama, toplama kararları ile sıkça anımsadığımız “Fahrenheit 451” i. Hatta günümüzde yaşanan hukuksuzluklar vicdanınızı rahatsız ediyorsa bir dördüncü kitap olarak Kafka’nın Dava’sına da el atabilirsiniz. Adından söz ettiğim tüm bu kitaplar ve yazarları (Aslında böyle geleceği gören birçok yazar ve yapıt var kuşkusuz) totaliter rejimlere karşı bireyleri uyaran, uçuruma giden yolda son kavşağa varmadan akıllarını başlarına devşirmeye çağıran gerçek birer yalvaçtır onlar.
Evet, iktidarların çoğu gibi bizim ülke iktidarları da yazarları çizerleri, gazetecileri, sanatçılar, bilim insanlarını sevmez. Çünkü eleştirel aklı sevmez. Demokratik kurumların yerleşmediği, doğmaların baskın olduğu, çok sesliliğin değil tek sesliliğin egemen olduğu düzenlerde rejimin adı ne olursa olsun insan haklarından evrensel hukuktan söz etmek olası değildir. Şimdi 21. yüzyılın daha ilk çeyreğine bile ulaşılamadan gezegen, insani değerleri dışlayan, insan yaratıcılığını törpüleyen baskıcı sistemlerin buyruğu altında. Düzene karşı çıkan, haktan, hukuktan, doğayı korumaktan söz eden bu uğurda çaba harcayanlar için artık dünya adlı gezegen uçsuz bucaksız bir hapishanedir. Uluslar insan odağında değil çıkar ortaklığında birleşiyorlar. Barış yerine rant ve yer altı servetleri sağlayan savaşı yeğlemeleri bundandır. Milyonlarca insanı göçe, sığınmacı olmaya zorlamaları da…
Sözü yine geleceği gören yazarlara, gazetecilere, bilim insanlarına getirecek olursak onların yapıtlarına bakın. İnsanlığın nasıl bir felakete doğru gittiğini nasıl da yıllar öncesinden gözler önüne sermişler. Devletlerin yurttaşlarına karşı ne denli acımasız olabileceğinin örneklerini nasıl da ayrıntılı biçimde vermişler. Roman tadında okuduğumuz bu kitaplarda okumanın devlet katında ne denli önemli bir tehlike olduğunu görüp şaşarken, günümüz insanı bunu somut gerçek olarak yaşamadı mı? Hatırlayın Nazi zulmünü, okunmasın diye alanlarda yakılan kitapları. Türkiye’de yasaklanan toplanan kitapları, dergileri. Kitabın bomba kadar tehlikeli olduğunu söyleyen siyasileri. Yakın tarihte telekulak olayları ne anımsatıyor size? Bin insanın özel hayatının bile didik didik edildiği o dönemleri yaşamadık mı? Halen devlet yurttaşlarını izlemiyor mu? Peki, yurttaşlar olarak bir körleşme içinde yaşamadığımızı söyleyebilir misiniz? Adalet, hukuk, hak aramak bütün bunları sağlayabileceğinize inancınız var mı? Bu ülkede yıllardır kayıplarını arıyor insanlar. Faili meçhuller dosyalarının tozlandıkları raflardan indirilmelerini bekliyor. Bir zamanlar polis devletinin ayak sesleri geliyor diyordu geleceği gören gazeteciler, toplum ve siyaset bilimciler. Şimdi de söylüyoruz yine faşizmin ayak sesleri sokaklardan gelmeye başladı bile. Şort giyen kadına, sergi açan kadınlara saldırıyor birileri. Sosyal medyada din eleştirisi yapanlara linç kampanyası başlatılıyor. Sahi o 15 Temmuz darbesinin ardından doğan Yenikapı Ruhu nerede? Gerçekten de ruh gibi yok oluverdi.
Şimdi bir hükümetimiz var. Ancak ülkede gazeteler, radyolar, televizyonlar kapatılıyor sayıları binleri bulan işsiz gazeteci var. Cezaevlerindeki gazeteci sayısı yüzü aştı. Yüzlercesi de hemen her gün adliyelere taşınıyor. Kabahat de olağanüstü halin.
Olağanüstü hali kim koydu? Hükümet. Valilere sıkıyönetim komutanı yetkisi veren KHK’leri kim çıkarıyor? Hükümet. Ve bunun adına da demokrasi diyorsunuz öyle mi?
Aklım halkımıza gelince rahmetli Özal “Benim memurum işini bilir” derdi. Şimdi halkımızda işini biliyor, etliye sütlüye karışmıyor. Cukkasını alıp oturuyor, dizilerle mest oluyor. Gelin de Ziya Paşa’yı anımsamayın. O ironik beyiti bir kez daha okuyalım:
“İç bade güzel sev var ise akl u şuurun
Dünya var imiş ya ki yoğ olmuş ne umurun”
Olağanüstü hali kim koydu? Hükümet. Valilere sıkıyönetim komutanı yetkisi veren KHK’leri kim çıkarıyor? Hükümet. Ve bunun adına da demokrasi diyorsunuz öyle mi?
Aklım halkımıza gelince rahmetli Özal “Benim memurum işini bilir” derdi. Şimdi halkımızda işini biliyor, etliye sütlüye karışmıyor. Cukkasını alıp oturuyor, dizilerle mest oluyor. Gelin de Ziya Paşa’yı anımsamayın. O ironik beyiti bir kez daha okuyalım:
“İç bade güzel sev var ise akl u şuurun
Dünya var imiş ya ki yoğ olmuş ne umurun”