Beş yıl önceydi. Eşimle Berlin’e gittik. Yakın tarihin acılarını çekmiş yaralarını sağaltmaya çalışan bir kent izlenimi edinmiştik ilk bakışta. Gezi uzadıkça doğa güzeli, kültür varlıklarıyla bezeli yemyeşil bir başkentin içinde bulduk kendimizi. Sevdalandık Berlin’e. Müzelerine konser salonlarına, halka açık saray bahçelerine hayran olduk. Kısaca Berlin deyince sanatın, politikanın, çevreciliğin her birinden söz açmak mümkün. Ama benim kafamda gittiğim ilk günden beni Brecht vardı. Onun gömütlüğüne gitmek, ünlü tiyatro kuramcısı, savaş karşıtı bu büyük yazar ve şaire saygı sunmak istiyordum. Bizim pek aklımızın ermediği bir kültür ve tarih anlayışları var Almanların. Yazarın, düşün insanının, ressamın, müzikçinin, sağcısı solcusu yok. Onlar yarattıkları ürünleriyle Alman kültürünün bir parçası sayılıyorlar. Otobüs şoförü durakta Roza Lüksemburg diye seslendiğinde şaşırmıyorsunuz. Umalım bir gün bizde de yerleşir bu anlayış,
Doorotheen Devlet Mezarlığı Alman düşün insanlarının, sanatçıların, mimarların, ressamların kısaca Alman kültürüne katkıda bulunan isimlere ayrılmış. Bu ateist, şu Yahudi gibilerinden hiç bir ayrıma yer verilmemiş. Görkemli mezarlar arasında Brecht’in son derece alçak gönüllü mezarı hemen dikkat çekiyor. Dikdörtgen bir toprak parçası, yeşil bitkiler ve kır çiçekleri ile örtülü, baş ucunda yontulmamış doğal haliyle iki taş; birinde Bertolt Brecht’in diğerinde sanatçı eşi Helene Wegel adı var. Brecht hakkında uzmanlığı ile bilinen Marianne Kesting’in aşağıdaki satırları, belki de o Brecht’in yaşantısının ipuçlarını veriyor bize. (çeviri Veysel Atayman):
“Çelişkilerle dolu bir yüzyılda direniş figürü olması Brecht’i, çağımızı baştan başa kaplayan büyük çatışmanın odak noktasına yerleştirmektedir. Onun büyüklüğü buydu. Trajedisi ise bu çatışmanın, yalnızca kendi kişiliğinde, çözülememiş olmasıdır.”
Kanımca Brecht’in “Bizden Sonra Doğanlara” şiiri; gezegenin, özelde de ülkemizin içinde yaşadığı zor günlere de bir gönderme sayılır. 21. yüzyılda bir önceki gibi savaşlarla, çatışmalarla, insanın insana kıyımı ile geçtiğine göre, ders çıkaran olur mu? Bilemiyorum, yine de paylaşmak istedim.
Bizden Sonra Doğanlara
“Gerçekten de, karanlık dönemlerde yaşıyorum!
İyimser sözlerin aptallık; kırışıksız bir alnın
Duyarsızlık belirtisi olduğu. Gülen,
Korkunç haberi
Henüz almamış demektir.
Ne biçim dönemler bunlar ki
Onca rezillik karşısında bir suskunluğu içerdiğinden
Ağaçlardan konuşmak nerdeyse suç.
Orada tasasızca caddeyi geçen adam
Sıkıntı içindeki dostları için
Ulaşılmaz biridir artık.
Doğrudur: Geçimimi gene de sağlıyorum
Ama inanın: Bir rastlantı bu yalnızca.
Yaptığım hiçbir şey, doyasıya yeme hakkını vermez bana
Tesadüfen paçayı sıyırmışım.(Şansım yaver gitmezse,
Hapı yutarım.)
Bana ye iç sen, diyorlar. Şükret bulabildiğine!
Ama nasıl yer içerim ben, eğer
Yediğimi açların elinden almışsam ve
Bir bardak suyumdan bir susuz yoksunsa?
Ne edeyim ki yiyip içiyorum.
Bilge olmayı da isterim.
Neyin bilgece olduğunu: Eski kitaplar da yazıyor,
Kendini dünyanın kavgasının dışında tutmak ve kısa ömrünü
Korkusuz yaşamak,
Bir de şiddetsiz yapabilmek
“Kötülüğe iyilikle karşılık vermek
İsteklerini gerçekleştirmemek, onları unutmak
Bilgece sayılıyor.
Gerçekten de, karanlık dönemlerde yaşıyorum.
Kentlere huzursuzluk döneminde indim,
Açlık kol gezerken.
İnsanlar arasına çalkantı sırasında karıştım
Ve onlarla birlikte öfkelendim.
Böyle geçti yeryüzünde
Bana verilen ömrüm
Yemeğimi savaşlar arasında yedim.
Uyumak için katillerin arasına uzandım.
Aşkı görmezden geldim.
Ve doğaya sabırsız gözlerle baktım.
Böyle geçti yeryüzünde
Bana verilen ömrüm.
Yollar gelip bataklığa dayanıyordu zamanında
Dilim, beni kasaplara ele verdi:
Pek az şey yapabildim. Ama egemenler
Bensiz daha güvenliydiler umudundaydım.
Böyle geçti yeryüzünde
Bana verilen ömrüm.
Güçler çok azdı. Hedef
Çok uzaklardaydı.
Benim için ulaşılmaz olsa da
Apaçık görünüyordu.
Böyle geçti yeryüzünde
Bana verilen ömrüm.
Bizleri yutan tufanın
İçinden yükselecek olan sizler
Düşünün bizim zaaflarımızdan söz ederken
Sizlerin atlattığınız
Karanlık dönemleri
Pabuçlarımızdan çok ülkeleri değiştire değiştire
Sınır savaşlarından geçtikse de, umutsuzduk
Yalnızca haksızlık varken ve başkaları yokken
Ama şunu biliyoruz
Alçaklığa duyulan kin de
Gerer yüz hatlarını,
Haksızlığa duyulan öfke de
Kısıklaştırır sesleri. Ne yazık ki
Dostluğun toprağını hazırlamak isteyen bizler
Kendimiz dost olamadık.
Ama sizler,
İnsan insanın yardımcısı olduğu
O günler geldiğinde
Anın bizleri
Hoşgörüyle.