Kişisel verilerin gizliliğinin korunması ile ilgili kanun tasarısı Meclise gönderilmiş. Tasarı yeniden gündeme alındı. Bakalım nasıl bir kanun tasarısı? Acaba kişisel verilerin gizliliğinin korunması hakkı ile ilgili kanuni düzenleme torbalanacak mı?  

Danıştay 15. Dairesi, 11 Eylül 2014 tarihli yeni bir “yürütmeyi durdurma” kararı verdi.  

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 67. Maddesinde 2012 yılında değişik yapılarak genel sağlık sigortasından yararlananlara “biyometrik yöntemle kimlik doğrulaması” sistemi uygulanıyordu. Yani, maddede yapılan değişiklikle genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanabilmeleri için sağlık hizmet sunucularına başvurduklarında acil haller hariç olmak üzere (acil hallerde ise acil halin sona ermesinden sonra);  biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması ve/veya nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, evlenme cüzdanı, pasaport veya Kurum tarafından verilen resimli sağlık kartı belgelerinden birinin gösterilmesi zorunluluğu getirilmişti. Yönetmeliklerle, tebliğlerle biyometrik kimlik kontrolü zorunlu oldu.

Ancak 8 Kasım 2014 tarihinde SGK biyometrik kimlik doğrulama sistemi ile ilgili bir duyuru yayımladı.  Yapılan duyuruda; Genel Sağlık Sigortası Uygulamaları Yönetmeliğinin 26. maddesindeki “biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulaması yapar” ibaresinin Danıştay 15. Dairesi (2014/4678 Esas) kararı ile yürütmesinin durdurulmasına karar verildiği belirtiliyor.  Ayrıca Danıştay 15. Dairesinin (2014/4562 Esas) kararı ile Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) yer alan Biyometrik Kimlik Doğrulama İşlemi başlıklı bölümün bazı paragrafları ile “…ve Biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulaması yapılması zorunludur” ibaresinin yürütmesinin durdurulması kararı verildiği duyuruldu.

Daha basitleştirerek ifade etmek gerekirse; en son biyometrik kimlik kontrolünü reddetmesi nedeniyle SES  / Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının üyesi adına açtığı davada verilen karardan sonra, Danıştay 15. Dairesi iki ayrı yürütmeyi durdurma kararı nedeniyle biyometrik kimlik doğrulama sistemi 8 Kasım 2014 tarihinden itibaren uygulanmayacak.

Aslında Danıştay’ın son kararı önceki kararların tekrarına dönüşmüş durumda. Danıştay 15. Dairesi 2014/4562 E sayılı ve 11.09.2014 tarihli son kararında önce Anayasa Mahkemesinin elektronik imza ile ilgili (E:2013/122, K:2014/74) tarihli iptal kararındaki “kişisel veri” kavramının ne olduğunu tanımlıyor. Kişisel verilerin korunması hakkının “kişinin insan onurunun korunmasının ve kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi” olduğunu belirtiyor.

Daha sonra da bilişim teknolojilerindeki gelişmelere değiniliyor. Değişen koşullarda kişisel verilerin başına gelecekler ve neden korunması gerektiğine şu satırlarla dikkat çekilmiş; “…geleneksel yöntemlerle mümkün olmayan çok sayıda verinin toplanabilmesi; daha önce birbirinden ilişkisiz şekilde tutulan pek çok verinin merkezi olarak bir araya getirilebilmesi; verilerin, veri eşleştirme ve veri madenciliği gibi ileri teknolojik imkânlarla analize tabi tutulmak suretiyle, veriden yeni veriler üretme kapasitesinin artması; verilere erişim ve veri transferinin kolaylaşması; kişisel verilerin ticari işletmeler için kıymetli bir varlık niteliği kazanması neticesinde, özel sektör unsurlarınca yaratılan risklerin daha yaygın ve önemli boyutlara ulaşması karşısında ve terör ve suç örgütlerinin kişisel verileri ele geçirme yönündeki faaliyetlerinin artması gibi etkenler, günümüzde kişisel verilerin en üst seviyede korunmasını zorunlu kılmaktadır.”

Danıştay; kişisel verilerin neden en üst sevide korunması gerektiğinin gerekçesi olarak terör ve suç örgütlerinin kişisel verileri ele geçirme riskine de dikkat çekiyor.

Danıştay mevcut düzenlemeler bakımından Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinde yer alan "Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir" hükmünün yeniden altını çiziyor. Kararda, kişisel verilerin korunması hakkının anayasal güvenceye bağlandığı ve bu şekilde kamu makamlarının keyfi müdahalelerine karşı kişisel verilerin koruma altına alındığı tekrarlanıyor.   

Danıştay bu kararında, AİHS’nde "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" başlıklı 8. maddesi, Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesi ve "Özel hayatın gizliliği" başlıklı 20. maddesindeki düzenlemelere göre; herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğunu bir kere daha vurguluyor.  

Bütün bu altı çizilen normatif değerlendirmelere karşılık, kanuni düzenlemenin hala olmamasına karşılık; Yürütme organının keyfi düzenleme ve uygulamasının neden hukuka aykırı olduğunu Danıştay şu cümlelerle gerekçelendiriyor:

Anayasa Mahkemesi içtihatlarında, yasama yetkisinin devredilemezliği ilkesi gereğince, Anayasa'nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda yürütme organına doğrudan ve ilk elden düzenleyici işlem yapma yetkisi verilemeyeceği kabul edilmektedir. Dolayısıyla kişisel verinin işleyişi ile ilgili olarak, genel hatlarıyla da olsa, usul ve esasların kanunla belirlenmesi Anayasal bir zorunluluk bulunmaktadır.

Danıştay 15. Dairesi başka bir davada (E:2014/1150) 08.07.2014 tarihli kararı ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 67. maddesinin 3. fıkrasında yer alan " ... Biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulanması yapılması ve/veya…” ibaresinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuş.

Sonuç olarak biyometrik kimlik doğrulaması yapılmasını zorunlu kılan Sağlık Uygulama Tebliğindeki düzenleme için Danıştay “yürütmenin durdurulmasına” karar verdi.  

Yasama yetkisi Yürütme organına devredilemez. Yürütme organının kanuni düzenleme bulunmayan bir konuda düzenleme yapma yetkisi yoktur. Kişisel verilerin korunması ve gizliliğinin sağlanması hakkındaki usul ve esaslar için kanun yapılması Anayasal zorunluluktur. Kişisel verilerin ve gizliliğinin korunması hakkında “kanun” olmadığı halde, kanun çıkarmak yerine kanun koyucu gibi davranma alışkanlığını sürekli hale dönüştüren yürütme organı; yönetmeliklerle, tebliğlerle memleket idare ediyor.

Yürütme organı için bir farklılık yok; çünkü yasama ve yargı organı da kendisi zaten.

Yasama ve yargı organı olmasa da olur, nasıl olsa Yürütme organı var. Tek başına kendisini kudret sahibi, her şeye gücü yeten “kadir ü muktedir” görüyor ve öyle zannediyor…