Ne denli hızlı geçiyor zaman arkadaşlarım anımsattı. 17 yıl olmuş Nezih Demirkent’i yitireli. Sonra düşündüm bu dönemde yaşıyor olsaydı bazı şeyleri değiştirebilir miydi? Yine gazetecilerin birlikteliği, yardımlaşması, dayanışması için soluk soluğa çaba harcar mıydı?
Yanıtını kendi kendime verdim. Ben gazetecilik mesleğinde çok az kişiye “abi” dedim. Abilik bir yakınlık işaretiydi bana göre, bir sevgi bir gönül birliği, yakınlığıydı. Onun için çok fazla değildir benim abi diye seslendiklerim. Mesela Nail Abi (Güreli), Altan Abi (Öymen), Semih Abi (Balcıoğlu), Hıfzı Abi (Topuz) ve elbette Nezih Abi (Demirkent).
Doğrusu mesleğe ilk başladığım yıllarda özellikle de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanı olduğu sıralarda Nezih Abi’yi ancak uzaktan tanıma fırsatım olmuştu. Birlikte hiç çalışmadık, o gazetelerin yazı işleri müdürlüklerini daha sonra genel yayın müdürlüklerini patronluk çizgisine dek izlerken ben TRT Haber Merkezinde görev yapıyordum. Sonra bir gün bir arkadaşım aracılığıyla Cemal Nadir Sokak’taki Dünya gazetesine çağırdı beni. Odasında kahvemi yudumlarken bir yandan da Nezih Abi’nin Babıali hakkında anlattıklarını dinliyordum. Sanki her yerde gözü vardı. İnceden inceye Babıali’de olup bitenleri anlatıyordu. Gözlemlerini paylaşıyordu. Daha sonra ben Cemiyetin genel sekreterliğine getirildim. O sırada Nezih Abi’nin başka bir yönünü gazetecilik ve yöneticilik dışında insan kimliğini tanımaya başladım. Sıkıntısı olan her gazeteciye kapısı açıktı. İşsiz gazetecilerin halini, hatırını sorar onları tanıyanlardan bilgi alır, onlara iş bulmaya çalışırdı. Diyorum ya şimdilerde meslekte çığ gibi büyüyen işsizliği görse ne derdi? Nezih Abi. Yıllarca birlikte Anadolu’da yerel basın seminerlerine katıldık. Her gidişimizde yeni bir şeyler öğreniyordum Nezih Abi’den. Örneğin meslek adabını, örgüt adabını. Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin kurumsallaşmasına damga vurmuş bir başkan olmasına karşın kendisinden sonra Başkan olan Necmi Tanyolaç’a özellikle de Nail Güreli’ye son derece saygılı davranırdı.
Özellikle Nail Güreli diyorum çünkü birlikte çalıştıkları Yönetim Kurullarında Nezih Demirkent’in en haşin muhaliflerinden biriydi Nail Abi. Yerel basına çok önem verirdi Nezih Demirkent. Onların Türk basınında ayrı bir yeri ve yaygın basının itici gücü olduğuna inanırdı. Yerel basını güçlü kılmak onun uğraş alanlarından biriydi. Bu amaçla pek çok proje ürettiğini biliyorum.
Nezih Abi’nin gözlemciliğinden söz etmiştim. Ustalıkla kaleme aldığı “Salı Yazıları” bu gözlemciliğinin en önemli kanıtıdır. Her hafta merakla “Salı Yazıları”nı okur Babıali’de, Bizim Mahalle’de neler olup bittiğinin hikayesini öğrenirdim. Erken yitirdik Nezih Abi’yi ve de çok ani hiç beklemediğimiz bir sırada. Oysa ileriye dönük küçükte olsa mutluluk verecek planlarımız vardı. Bunların tümü kenarda kaldı. Şimdilerde Nezih Abi’nin Türkiye Gazeteciler Cemiyetine kazandırdığı Basın Müzesi’ni daha görünür kılmak, geliştirmekle uğraşıyoruz. İçinde bulunduğumuz güç koşullarda gazetecilerin bir ayağı adliyede, bir ayağı cezaevlerinde. Günümüzde çalışan gazeteciler siyaset erbabının bitmez tükenmez kavgalarının kurbanı olarak kutuplaştılar. Birileri birilerine yandaş diyor ötekiler geride kalanlara muhalif ya da terörist diyorlar. Acınası bir durum. Nerede Nezih Demirkent’in dayanışan, yardımlaşan, iyi günde kötü günde ortak paydada buluşan gazeteci düşleri. Demek ki 17 yılda bu hale gelmişiz. Ne yazık!
Nezih Abi hukuk mezunuydu. Elbette adalet sistemimizin günümüzdeki halini iyi ki görmedi. Gazeteciliğe sporla başlamıştı ve basının çeşitli yayın organlarında muhabirlikten sayfa sekreterliğine yazı işleri müdürlüğünden patronluğa dek her alanı denemişti. Babıali’de pek çok gazeteci onun gazetecilik rahlesinden geçti ve hep iyi gazeteci oldular. Seni çok özlüyoruz Sevgili Abi, ışıklar içinde uyu…