Anayasa haklar ve özgürlükler belgesidir.
Anayasa, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alır.
Anayasa, bir toplumun özgeçmişidir ve aynı zamanda geleceğidir.
Anayasa bir ulusun ortak ve tarihsel metnidir.
Anayasanın temel paradigması devlet değil, insan hakları ve insan onurudur.
Son Anayasa değişikliği gerçek anlamda tartışılmamıştır.
Anayasa değişiklikleri, 2017 yılı Ocak ayında sadece Meclis’te yapılan görüşmeler, çatışmalar arasında, iktidar partisi ile ona destek olan bir siyasi parti mensuplarının “kabulleri” ve gizli oy yerine açıkça verdikleri oylarıyla kabul edilmiştir. Türkiye’nin sorunlarını tartışarak çözme kültürüne katkısı olmayan böyle bir yöntemle kabul edilmiş olması talihsizliktir.
Anayasa değişiklikleri hakkındaki referandum süreci ve sonucu birçok sorun yaratacaktır.
Anayasa değişikliklerinin hukuki düzene ve uygulamaya aktarılmasının birçok etkene bağlı olduğunu unutmamak gerekir. Anayasa değişikliğinin kabulünden sonra yürürlükteki kanunların Anayasaya uyarlanması süreci başlayacaktır. Değişiklikten sonra yeni Anayasaya aykırılık oluşturan eski kanunlar yürürlükten kalkacak veya maddeleri Anayasa değişikliğine uydurulacaktır. Tıpkı referandum gibi, bu kanunlaşma süreci de sessiz ve rahat olmayacak gibi gözükmektedir.
Anayasa yürürlükteki haliyle veya yapılacak değişikliklerle tek başına sorunları çözecek sihirli bir metin değildir. O yüzden yüksek dereceli siyasetçilerin, politikacıların Anayasa değişikliklerinin “evet” oyu ile kabulünden sonra saydıkları sorunların “çözüleceğine” dair sözleri koftur ve çok boştur.
Günlük ve genel geçer sorunların çözülmesi amacıyla ve bizdeki gibi bir “yöntemle” anayasa değiştirilmez. Sorunlar çıktı o halde hemen çözmek amacıyla anayasayı değiştirelim demek, anayasa anlayışının çıkmaz sokakta çıkış aramaya kalkan siyasetsizliğidir.
Böyle bir amaçla anayasa değiştirilmez. Anayasayı değiştirseniz bile bazen çözüm bekleyen sorunlar çözülmez, tam aksine yeni sorunlar üretir. Toplumsal olaylarda çözümsüzlükle karşılaşılan sorunlar hayal kırıklıklarını, umutsuzluğu, gerginlikleri, sorunları çoğaltır. En üst temel norm olarak uyulması gerekirken, Anayasaya sürekli toplumsal sorunlar üreten bir metne dönüşme tehlikesi ile çözümsüzlük yaratır.
Giderek yaptıkları her şeyin Anayasa uygun olduğunu ileri sürerek hareket etmeye başlayacak olan siyasal iktidarlar; yasal veya yargısal denetimi reddedebilirler. Siyasal iktidarlarının sürmesi için toplum üzerinde kuracakları baskıları artırırlar. Baskıların yaratacağı endişeler korkuya dönüşmeye başlar. Yarınlarından endişe duymaya başlayan insanların demokratik hukuk devletine olan inançları ve hukuk güvenlikleri zedelenir. Korkudan kurtulma özgürlükleri birincil soruna dönüşür.
Böyle bir gidişin tehlikesi önlenmelidir.
Yüzyılımızda demokratik bir devlet olmanın tek yolu aynı zamanda hukuk devleti olmaktır. Hukuk devleti yönetimin keyfiliğini önler. Herkesin geleceğinden emin olduğu bir ülkede yaşamak için devletin hukukla sınırlandırılması olmazsa olmaz koşuldur. Devlet hukukla sınırlandırılır ve denetlenirse, yasama ve yürütme organının keyfiliği önlenir. Anayasa bu işe yarar. Mekanizmalar yaratır ve hukuk yoluyla sınırlandırılmış bir devlet yönetimini sağlar.
Demokratik hukuk devletinde herkesin güvenlik içinde olması sağlanır ve hukuk herkesin hakkıdır. Demokratik hukuk devletini kuran, koruyan ve geliştiren güç, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır.
Hukuk devletinde yasama ve yürütme organları tüm iş ve işlemlerinden, yaptıklarından ve yapmadıklarından dolayı Yargının denetimine ve yargılamasına tabi olurlar. Yargının bu görevini yerine getirebilmesi, Anayasanın yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını yaratan mekanizmaların yaratmasıyla mümkündür. Bu yüzden yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanabilmesi çok önemlidir.
Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı farklı kavramlardır, ama birbirinden ayrılmaz ve birbirlerine çok yakındırlar. Yargıçların yargılama yapmaları ve karar vermeleri için, dışarıdan bir müdahale ile karşılaşmamaları gerekir ve onlara etki edilmemesi şarttır. Devletin hiçbir kademesi, siyasetçiler, yöneticiler, kamu görevlileri, baskı grupları, devlet dışı kurumlar yargıya karışmamalıdır. Yargının kendisi, yargıya karışmamalıdır. Yargıçlar ne bir tarafın lehine ne de aleyhine davranmayacak kadar objektif olmalıdırlar. Dolayısıyla yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı demek demokratik hukuk devleti olmanın ilk adımıdır.
Yargı bağımsızlığı olmadan demokratik hukuk devletinin güvencesi de yok demektir. Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayamıyorsanız; bir devletin hukuk devleti olması hayaldir.
Bu Anayasa değişikliği, ne demokratiktir, ne hukuk devleti ilkelerine uygundur. Sadece dayatmadır, herkesin oylarıyla meşruluk sağlanmaya çalışılacaktır. Denklemi şöyle kuralım; eğer Anayasa yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamıyorsa, sağlamak için Anayasa bir teminat değilse ve olması gereken mekanizmaları getiremiyorsa; demokratik hukuk devleti, çoğulculuk ve demokrasi yok demektir.
Gerçekten uygulamada yargının bağımsızlığını sağlayamıyorsanız, Anayasa değişikliğiyle yargının “tarafsız” olduğunu kabul etmenin hiçbir kıymeti yoktur. Anayasa, yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına bir teminat getiremiyorsa; demokratik hukuk devleti, insan hakları, çoğulculuk ve demokrasi Kaf dağının ardındaki umuttan ibarettir.
Yargının tarafsız ve bağımsız olmasının istenmediği bir düzen için, OHAL koşullarında Anayasada değişiklik yapılması demek yargının otorite ve gücünün el değiştirmesi ve güçlü olanların eline geçmesidir ki; Anayasa değişikliğinin en olumsuz ve endişe verici yanı budur.
Gelecekte en kötümser sonuçlardan birisi yargının tarafsız ve bağımsız olamayacağıdır.
Giderek yargı, düzene uygun kafalar yaratacaktır ve artık adalet hukuka değil, düzene uygun olacaktır!
Bağımlı ve taraflı yargı; “güçlerin” hukuku demektir, güçsüzlerin hukuku ve teminatı değildir.