Anayasa Mahkemesi konuşmalıdır…

Herkes hukukun bu denli araçsallaştırmasına tepki göstermeli, fikrini söylemelidir.

Anayasanın bütününe hâkim olması gereken “hukuki güvenlik ilkesi”; hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Yurttaşların “hukuki güvenlik” içinde bulundukları bir devletin eylem ve işlemleri hukuk kurallarına bağlıdır ve bu devlete “hukuk devleti” denir. 

Hukuk güvenliği yoksa hukuk devleti yoktur. Hukuk devletinin olmadığı bir düzende yurttaşların temel hak ve özgürlüğü güvende değildir. Hukuk devleti hukuk normlarının öngörülebilir olmasını emreder. Bireyler devlete güven duyabilmelidir. Devletin güven duygusunu zedeleyici eylemlerden ve yöntemlerden kaçınması gerekir.

Yurttaşların refah ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlamak, bireylerin maddi ve manevi varlıklarını geliştirmek için gerekli ortamı hazırlamak devletin görevidir. Hukuki güvenlik sadece yurttaşların devlet faaliyetlerine duyduğu güven değildir ve devlet tarafından sağlanması gereken insan haklarının ve mevzuatın belirlediği “düzenin” süreceğine duyulan inançtır.

Türkiye’de hukuki güvenlik adım adım ortadan kaldırılmaktadır. Kişinin temel hak ve hürriyetlerine müdahaleler, sosyal hukuk devleti ilkeleri ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayan sınırlandırmalar demokratik hukuk devletini ortadan kaldırmaktadır. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi 16 Ağustos 2024 tarihinde olağanüstü toplandı.

TBMM’nin 30.01.2024 tarihli 54. Birleşimde aldığı kararla Ş. Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine karar vermişti. Anayasa Mahkemesi Meclisin aldığı bu kararın "yok hükmünde" olduğunu tespit etti (AYM 2024/43 Esas, 2024/65 Karar ve 22.02.2024 tarih R.G. 01.08.2024-32619). Meclis Genel Kurulu; Anayasa Mahkemesinin bu kararını görüşmek üzere toplandı. 16 Ağustos 2024 tarihli olağanüstü toplantısında Anayasa Mahkemesinin Ş. Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesinin iptali kararı hakkında “genel görüşme açılmasının” reddine karar verdi.

Acaba Meclis toplanmadan önce Anayasa Mahkemesinin 22.02.2024 tarihli kararı 01.08.2024 tarihli Resmî Gazetede yayımlanınca ne yaptık? Bilinmesi gerekir düşüncesiyle Anayasa Mahkemesini 15 Ağustos 2024 tarihinde verdiğimiz dilekçemizle bilgilendirdik.

 

Bilgilendirme dilekçemizde önce İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine yaptığımız 01.08.2024 tarihli başvurumuzu açıkladık. Ş. Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre durma kararı verilmesini, yargılamanın yenilenmesini ve tahliyesine karar verilmesini talep ettik.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi “Bu kapsamda, hükümlü müdafilerinin  bahse konu dilekçesinde talep etmiş olduğu hususlara ilişkin  olarak daha öncesinde Mahkememize yapılan başvurular üzerine, Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nce değerlendirme yapılarak karar verildiği, bu haliyle hükümlü müdafilerinin benzer taleplerinin daha öncesinde değerlendirilerek karara bağlandığı, bununla birlikte talep dilekçesinde belirtilen 01/08/2024 tarih ve 32619 saylı Resmi Gazete ‘de yayımlanmış olan Anayasa Mahkemesi'nin 22/2/2024 tarihli kararın konusunun ise, TBMM Genel Kurulu'nun 30/1/2024 tarihli 54. Birleşiminde Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin 3/1/2024 tarihli ve E.2023/12611 sayılı yazısının Başkanlıkça okunmak suretiyle Genel Kurula bildirilmesi işlemine ilişkin olduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, hükümlü müdafilerinin benzer taleplerinin daha önce değerlendirilerek karara bağlanmış olması ile talep dilekçesine konu Anayasa Mahkemesi kararının ise TBMM Genel Kurulu işlemine yönelik olduğu anlaşılmakla hükümlü müdafilerinin 01/08/2024 tarihli talebi hakkında Karar Verilmesine Yer Olmadığına” karar verdi

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin “Karar Verilmesine Yer Olmadığına” dair kararla ilk defa kendisi Mahkeme olarak, talebi Yargıtay 3. Ceza Dairesine göndermeden Ş. Can Atalay hakkında 25 Mayıs 2023 tarihinden sonra ilk derece mahkemesi sıfatıyla ilk defa karar vermiş oldu. Bu kararı da “karar verilmesine yer olmadığına” dair bu karardır. İtiraz ettik 14. Ağır Ceza Mahkemesi itirazımızı reddetti.

İşte bütün bu kararlardan Anayasa Mahkemesini bilgilendirdik. Bilgi verdik ve Anayasa Mahkemesine açıkça görüşümüzü belirterek derece mahkemelerinin kararlarından çıkan sonuçları belirttik.  

Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi kararları derece mahkemeleri tarafından uygulanmamaktadır. Anayasa Mahkemesi tanınmamaktadır ve fiilen yok sayılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi Ş. Can Atalay hakkında ne karar verirse versin verdiği ve vereceği

kararlar uygulanmayacaktır. Anayasa Mahkemesi kararları fiilen uygulamaya kapatılmıştır.

Bireysel Başvuru hakkı vardır. Ş. Can Atalay için yoktur.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun 25.10.2023 tarih ve 2023/53898 nolu Bireysel

Başvuru kararı yok sayılmış, uygulanmamıştır.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun 21.12.2023 tarih ve 2023/99744 nolu Bireysel Başvuru kararı yok sayılmış, uygulanmamıştır.

Anayasa Mahkemesinin 22.02.2024 tarih ve 2024/43 Esas ve 2024/65 nolu kararı yok

sayılmış, uygulanmamış ve TBMM tarafından bu karar hakkında genel görüşme açılması

talebi reddedilmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararları “hakkında karar verilmeye”, görüşülmeye ve uygulanmaya

değer görülmemektedir.

Derece mahkemeleri ile Yüksek dereceli mahkemeler Anayasa Mahkemesi kararları hakkında

“karar verilmesine yer olmadığına” dair kararlar vermekte ve ısrarla yeniden yargılama

kararları reddedilmektedir.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi tarafından 22.02.2024 tarihinde karar verilmiş olmasına rağmen bu karar yaklaşık altı ay sonra 01.08.2024 tarihli Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Bu durum hak ihlalidir. (Varsayalım ki) Gerekçeli kararın yazılması ve/veya 22.02.2024 tarihli kararın karşı oylarının yazılmasının zaman alması ve/veya yazımın beklenilmiş olması gibi durumlar mazeret olarak kabul edilemez. Çünkü hukuka aykırı davranmanın mazereti olmaz.

Anayasanın ve Anayasa Mahkemesinin verdiği kararların uygulanmadığını ve uygulanmaması gerektiği hakkında hukuka aykırı görüşleri okuduk ve gördük. Hak ihlallerinin giderilmesi hakkındaki kararlara rağmen bu kararların sonuçlarını yaşadık, biliyoruz.  Buna rağmen Anayasaya uygun davranılması; hukuk güvenliğini sağlar ve inandığımız hukuktur.  

Adalet endişe yaratmaz; uygulama bekler. Vicdani kanaatlerle acı yaratılmaz.  

TBMM Anayasa Mahkemesi kararını tanımadığı göstermiş olduğuna göre, acaba Anayasa Mahkemesi böyle “işlem” karşısında ortaya çıkan hukuksuzluğa ne diyecektir?

Anayasa Mahkemesinin vereceği kararların uygulanmaması endişelerimizi çoğaltmaktadır.

Hukuk devletine olan inancımız sürmektedir ama büyük bir hızla yitirilen hukuki güven insan haklarının temelini sarsmaktadır. Yıkılırsa herkes bu yıkıntının altında kalır! Buna rağmen diyoruz ki; hukuka aykırı davranmanın hiçbir mazereti yoktur, olamaz.  

Emile Zola bir yazısında (1868) şöyle söylüyor:

 

“Her şeyi öğrenmenin ve her şeyi söylemenin zamanı gelmedi mi?

Bir toplum kokuştuğunda toplum düzeni sarsıldığında gözlemcinin ve düşünürün görevi ortaya çıkan her yeni yarayı, beklenmedik her yeni sarsıntıyı not etmektir. Bir dünyanın yıkıntıları üzerinde yaşıyoruz. Görevimiz bu yıkıntıları açık yüreklilikle incelemektir, korkmadan ve yalan söylemeden, geleceğin dünyasını ancak böyle kurabiliriz.”

Yargı, Yasama ve Yürütme; Anayasa Mahkemesini ve Anayasayı yok saymaktadır.

Anayasa Mahkemesi yok hükmünde sayılma hali hakkında görüşünü açıklamalıdır.

Her şeyi söylemenin zamanıdır. Susmak, kabullenmektir.

Hukuk, adalet ve gelecek, yıkıntılar üzerine kurulamaz.