DİSK şöyle demişti: 1993’te DİSK’in yeniden açılmasıyla ve 1 Mayıs 2004’te başlatılan “Taksim iradesi” 2009 yılında yasakları aşarak Taksim’i yeniden 1 Mayıs alanına dönüştüren kararlılık ve bilinç, önümüzdeki süreci, bağımsız bir ülke, demokratik ve insanca yaşanabilir bir toplum yaratabilecek şekilde yönlendirme gücüne de sahiptir. Bu ülkenin sahipleri bizleriz. İnsan onuruna yaraşır bir yaşamın egemen olduğu, açlığın yoksulluğun bulunmadığı ve gerçekten demokratik bir toplumda barış ve kardeşlik içinde yaşamayı başaracağız.

DİSK, Türkiye işçi sınıfının tarihsel anlamda en güçlü örgütü olarak, 2010 yılı 1 Mayıs’ını, işçi sınıfının taleplerinin tüm demokratik güçlerle birlikte dile getirildiği bir mücadele günü yapma anlayışı içinde, “kutlayacaktır” demişti. Kutladı.

Taksim adı, artık 2010 yılından itibaren yeni adıyla “1Mayıs” oldu.  İşçi sınıfının dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs kutlu olsun.

Mayıs ayında Türkiye’nin tarihi…6 Mayıs 1972...Üzerinden neredeyse 38 yıl geçmiş

18 Nisan 2010 tarihli gazetelerde bir ölüm haberi yayımlandı. Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nin Başkanı emekli Tuğgeneral Ali Elverdi ölmüş. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarına karar veren Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı emekli Tuğgeneral Ali Elverdi’nin  ölüm nedeni kayıtlara, ‘yediği yemeğin nefes borusuna kaçması nedeniyle solunum yetmezliği’ olarak geçmiş (Radikal 18 Nisan).

Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesinde 16.7.1971 tarihinde başlayıp 9 Ekim 1971 tarihinde sona eren 2 ay 23 gün içinde verilen kararın üzerinden 39 yıl geçmiş…

“Sanık Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan, Atilla Keskin, Ahmet Erdoğan, Metin Yıldırımtürk,Recep Sakın, Mehmet Asal, Osman Arkış, Ercan Öztürk, Semih Orcan, Hacı Tonak, Metin Güngörmüş, Cengiz Baltacı, Mustafa Yalçıner, Mehmet Nakipoğlu, Mustafa Çubuk ve Mete Ertekin’in Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir,tebdil veya ilgaya ve bu kanunla teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs etmek suçuna asli maddi fail olarak iştirak ettikleri sübuta erdiğinden TCK’nın 146/1 .maddesi uyarınca ölüm cezası ile tecziyelerine, tahfife mahal olmadığına, tutukluluk hallerinin devamına,…” dair Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi kararını imzalayanların adları yazılı…Ali Elverdi (Tuğgeneral.Başkan. 1944-104), Ahmet Tetik (Hakim Albay Üye. 1949-P-62), Mehmet Turhan (Hakim Yarbay Üye. 1950-P-1)

Bu kararı ve imzacılarını “unutmayanlar” ve “akıllarında tutanlar” ile o yılların “tanıkları” dışında, kimse onları anımsamıyor. Bu kararda imzaları bulunanların adlarını herkes unuttu. Kimsenin aklında kalmadılar. Tarih, hafızasında saklayarak, onları unuttu. Diğer ikisini bilmiyorum içlerinden biri olan Ali Elverdi “öldüğünde” hatırlandı sadece..

Ama cezaevinin küçük avlusundaki karakavak ve leylak ağaçları bile 6 Mayıs gecesini unutmadı.

Hükmün infazına tanık olan tanıklığıyla Av. Halit Çelenk anlatıyor: “6 Mayıs 1972. Saat 0.30. Beşevler'deki evimin kapısı çalınıyor. Eşim Şekibe ile birlikte kapıyı açıyoruz. Kapının önünde, sivil emniyet görevlisi oldukları her hallerinden anlaşılan iki kişi duruyor. Birisi telaşlı bir sesle soruyor: “Avukat Halit Çelenk siz misiniz?”. “Evet”. “Ankara Savcısı Fazıl Bey sizi bekliyor”. “ Geliyorum”...İnfazda bulunmak üzere çağrıldığımı hemen anlıyorum. Şekibe ile bir an "beklenen son geldi" der gibi bakışıyoruz.  Bu, beklenen bir gündü. Daha önce idam kararları verilmiş, Askeri Yargıtayca onanarak kesinleşmiş, ilk tashihi karar istemi reddedilmiş, Büyük Millet Meclisinde ve Cumhuriyet Senatosunda yapılan gürültülü görüşmelerden sonra kararların yerine getirilmesi oy çokluğu ile kararlaştırılmıştır. İnfazlarda hazır bulunmak üzere Avukat Mükerrem Erdoğan'la birlikte Ankara İnfaz Savcılığına başvurulmuş ve gece dışarı çıkma yasağı nedeniyle infaz yerinde bulunmamızın sağlanması istenmiştir. İnfazların yapılacağı gün gizli tutulmuş, avukatlara bir gün önceden bilgi verilmesi istendiği halde, bu yapılmamıştır. (…) Beş yıldan beri gözlerimin önünden gitmeyen, Ankara Merkez cezaevinin küçük avlusundaki karakavak ve leylak ağaçları, bu gece 23-24 yaşlarında üç devrimcinin; Yusuf Arslan, Hüseyin İnan ve Deniz Gezmiş'in idamını seyredecekler. Evet bu üç genç adam, gözlerini kırpmadan, korku nedir bilmeden, yürekli adımlarla ölümü selamlayacaklar,  idam sehpası altında söylevler vererek, inançlarını ve davalarını savunacaklar ve hayatlarını verecekler. (…) Kısa bir süre önce, 13 Martta Mamak Askeri Cezaevinde yaptığımız görüşmede, bu yürekli ölüm yolcularının bana söyledikleri sözler belleğimde canlanıyor:

- ... Mesele hukuk ve yasa meselesi değildir. Mesele tamamen siyasi bir meseledir .. İnfazlar yapılacaktır. Bizler ölüme hiç korkmadan, en küçük bir endişe duymadan, seve seve gidiyoruz.” ( Halit Çelenk. İdam Gecesi Anıları ve Kararlar. Gezmişarslaninan. Ülke Yayınları.İkinci Bası Kasım 1978.Sayfa 43-48)

İnfazlar  sona ermiştir. Tutanak tutmak için cezaevinin ikinci katındaki müdür odasına çıkarlar. Halit Çelenk ve Mükerrem Erdoğan; Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in belleklerinde tuttukları sözlerinin tutanağa aynen ve doğru şekilde yazılması gerektiğini söylerler. Devamını Sayın Halit Çelenk’in yazdıklarından okuyalım: “ İnfaz savcısının, Yusuf’un sözlerinde geçen “halkımın” sözünü “milletimin” biçiminde yazdırmaya kalkışması üzerine bir müdahale ediyor ve Yusuf’un “halkımın” sözünü kullandığını söyleyerek böyle yazılmasını istiyoruz. Orada bulunan Ali Elverdi söze karışıyor: “Bunlar “millet” demez, halk derler. Halkımın demiştir, doğrudur”, diyor. Ali Elverdi tutanağın bir örneğini alıyor, bükerek cebine koyuyor. Odada bulunanlara Allalhaısmarladık diyor. Önümden geçerken yüzüme bakarak: “Siz avukat olarak vazifenizi fazlasıyla yaptınız. Ama bu iş başka iş, diyor.”  

Cezaevinin küçük avlusundaki karakavak ve leylak ağaçları…

O gece, bu gece. 6 Mayıs gecesi…Üç devrimcinin idamını seyrettiler.

Ne ölümlere tanık oldu cezaevi avluları… Cezaevi avlularında  ne ölümler görüldü…

Ölenlerin ölümleri unutulmadı, onlar herkesin usunda