“Türkiye’de askeri vesayeti kaldıracağız” sloganıyla 2002 seçimlerinde sandıktan zaferle çıkmıştı AKP.Yeni iktidarları ülkede ileri demokrasi vaatleriyle de halkın bir bölümünden, liberal demokrat aydınlardan desteğini  almıştı. Zaman geçtikçe ileri demokrasi şöyle dursun, aksak yürüyen demokrasiyle halkın elde edebildiği bir takım kazanımlar da yitiverdi. Askeri vesayet kalktı ama sivil vesayet bütün ağırlığı ile toplumun üstüne çöktü. Anayasa bir kez delinmeyle topluma bir şey olmaz demişti de aydın kesimden, hukukçulardan büyük tepki görmüştü Turgut Özal.

Şimdi Cumhurbaşkanı’nın ve AKP iktidarlarının elinde Anayasa delik deşik.Türkiye  insanına onulmaz acılar yaşatan 12 Eylül Cuntası sonuçta yok oldu.Oysa bireylerin belleğine kazınan korku ikliminin izleri silinmedi. Tersine AKP iktidarlarının icraatlarına payanda oldu. 81 Anayasası birkaç küçük rötuşla iktidarın en büyük kozu. Baskıcı yasalar, hukuksuzluk günümüzde aynen sürüyor. Ardılları şimdilerde toplumu kutuplaştırmakla meşgul. Kendi güvenlik birimlerini oluşturuyor.
Çok sesli bir toplum yerine tek sesli bir toplum yaratmanın mühendislik çalışmaları yapılıyor. Kamuoyunun  haber alma, gerçekleri öğrenme hakkının önü kapatılıyor. İktidar muhalifi medya, gazeteciler, aydınlar, akademisyenler, sanatçılar vatana ihanetle suçlanıyorlar. Çünkü “vatan” demek Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun çevresinde toplanan AKP’liler demek.12 Eylül sıkıyönetim paşalarının yerini ise olağanüstü yetkilendirilen Vali’ler aldı.


12 Eylül’de gazeteleri  sıkıyönetim komutanları tehdit ederdi. Günümüzde Cumhurbaşkanı ve Başbakan tehdit ediyor. Eskiden gazete matbaalarını polis, jandarma basardı şimdi iktidarın sivil militanları basıyor.12 Eylül’de de Evren Paşa’ya yaranmanın hesapları içinde  gazeteciler çoktu. Şimdiyse  Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaranmak için koşuşturan gazetecilere bakınca mesleğin geleceği açısından üzülüyor insan. Dalkavuklukları yetmiyor, dik duran, mesleğini evrensel gazetecilik kuralları içinde sürdüren gerçek gazetecileri patronlarına jurnal ediyorlar. Kendi arkadaşlarını savcılara ihbar ediyorlar, daha da ileri giderek konuşlandıkları  iktidar yanlısı medyada gazetecileri, yazarları ölümle tehdit edebiliyorlar. Sahi bu cüreti nereden, kimden, kimlerden alıyorlar dersiniz?


Kısaca yaşananların, yaşatılanların  12 Eylül’den hiç farkı yok. Hatta fazlası var. Dönem sosyal medyanın da öne çıktığı bir ortamı işaret ediyor. İktidarın izin vermediği, yasaklattığı haberler  sosyal medya aracılığı ile yurttaşa iletiliyor. İktidar bu kez erişimi engelleyerek halkın haber alma özgürlüğüne yeni bir engel koyuyor. Erişimi engellenen site ve haber portallarının sayısı 100 dolayında. Hafta sonunda da Cumhuriyet Gazetesi’nin internet sitesine erişim engellendi.


    12 Eylül ile şimdiki iktidarın uygulamaları arasında bazı farklarda var elbette. Haksızlık etmeyelim. AKP iktidarında terörist  damgasını yiyenler asılmadı. Yaşları büyütülüp çocuklar idam edilmedi. Ancak onların döneminde de Türkiye büyük bir cezaevine döndü. 100’lerce suçu kanıtlanamayan gazeteci, subay, akademisyen, yıllarca  cezaevinde çile doldurdu.Türkiye hâlâ cezaevinde gazeteci bulunduran ülkelerden biri.Unutmamak gerekir ki “ Kürt Sorununu Çözeceğim” diyen, dış politikada sıfır risk tanımı yapan AKP iktidarının bugün geldiği nokta kan gölüne dönen bir coğrafyadır.Sınırlarına egemen olamayan bir Türkiye’dir.


   “Gazeteciyiz politikaya bulaşmayalım” diyoruz. Olmuyor. “Taraf olmayan bertaraf olur” demişti bir zamanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan. Hakkın, hukukun üstünlüğünün, temel hak ve özgürlüklerin yanında olduk hep, bertaraf olma pahasına. Halkın haber alma kanallarının tıkanmasına karşı durduk. Haber karartmalara, akreditasyonlara sansüre  karşı  iktidara uyarı görevimizi yaptık. Savaşı değil barışı, kavgayı değil kardeşliği seçtik. Çağdaş demokrat toplumlarda halklar hangi özgürlüklere sahipse onlar bizde de olsun istiyoruz.

Sözün özü bu.                     

Gelin sevgili okur yazıya Can Yücel’in bir şiiri ile nokta koyalım. Böylelikle Can Baba’yı  da analım ve  selam olsun diyelim:  
    
Rekortmen
Türkiye’de en çok basılan kitap
Ne Yaşar
Ne Aziz
Ne Kurân-ı Kerim
Türkiye’de en çok basılan eser
Sansürdür, kardeşim, sansür !
Sayısını ben de unuttum baksana,
Bu son, derken bu son,
BU SON
Kimbilir kaçıncı baskısı!