Yeniden anayasa tartışmalarının başlayacağı günler gelecek mi bilinmez…

Eğer yeniden ve bu kez olağan dönemde Anayasa “yazılacaksa”; Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkesi, insan hakları, demokrasi, laiklik ortak paydasında kurulu bir hukuk devleti olduğu kadar sosyal bir hukuk devleti olduğu kabul edilmeli ve bu kabule Anayasada açıkça yer verilmelidir. 

Anayasanın “başlangıç” bölümünde belirlenecek ilkelere bağlı, temel insan hak ve özgürlüklerine dayanan, ulusal, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak kabul edilmelidir. 

1982 Anayasası usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ile ulusal hukuk arasında bir çatışma olduğunda, uluslararası hukukun ve sözleşmelerin “kendiliğinden”, “doğrudan” ve “öncelikle” uygulanmasını anayasal bir zorunluluk olarak öngörmüştür. Bu nedenle uluslararası sözleşmelerin üstünlüğü ve doğrudan uygulanabilirliği Anayasada açıkça ve net olarak vurgulanmalıdır.

İnsan onuruna dokunulamaz. İnsan onurunun korunması ve saygı gösterilmesi temel ilkedir.

Anayasada,  “insan onurun korunması ve asla çiğnenmemesi” ilkesi temel insan hak ve özgürlüğü olarak yer almalıdır.

Kişi hak ve özgürlüklerini oluşturan hakların korunmasında devletin müdahalesi sınırlandırılmalıdır. Temel hak ve özgürlükler, yalnızca ilgili maddelerinde belirtilen neden ve amaçların haklı ve zorunlu kıldığı ölçüde, Anayasanın ruhuna uygun olarak ve ancak kanunla sınırlandırılabilir haklar olarak Anayasada yer almalıdır. 

Anayasada her özgürlük için tek tek sayılan “özel sınırlama nedenleri” dışında ve kanunla Anayasada sayılan sınırlandırma nedenleri dışında başkaca bir sınırlandırma nedeni yaratılamayacağı ilkesi benimsenmelidir. Bir başka deyişle; Anayasada, özgürlüklerin sınırlandırma nedenleri sayılarak saptandıktan sonra kanun ile sadece sayılan sınırlandırma nedenleri somutlaştırılabilir.  

Düşünce özgürlüğü ve ifadesi, demokratik bir toplumun vazgeçilmez insan hakkı olarak güvenceye kavuşturulmalıdır. Zira bu hak, insan haklarının omurgasıdır. Herkesin müdahaleye maruz kalmaksızın görüş sahibi olma hakkının var olduğu Anayasada yer almalıdır.

Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahip olacaktır. Bu hak, ülke sınırları dikkate alınmaksızın ister sözlü, yazılı ya da basılı ya da sanatsal formda olsun, isterse de kişinin kendi seçtiği herhangi bir başka araçla olsun, her türlü bilginin ve fikirlerin araştırılması, edinilmesi ve ayılması, iletilmesi özgürlüğünü de içermelidir.

Bu hakların kullanılması beraberinde özel ödevleri ve sorumlulukları getirir. Dolayısıyla bu hakların kullanılması, belli sınırlandırmalara tabu tutulabilir. Ancak bu kayıtlama ve/veya sınırlandırmalar sadece kanunla öngörülen, a) başkalarının haklarına ve şöhretine saygı gösterilmesi, b) ulusal güvenliğin ya da kamu düzeninin yahut genel sağlık veya genel ahlakın korunması için gerekli görülen türde kayıtlamalar olmalıdır.

Dolayısıyla özgürlük genel bir ilkedir, sınırlandırılması ise istisnadır.

Anayasada “düşünce suçu” yaratmaya yol açacak hükümlere yer verilmemelidir.

Anayasada yer alan düşünce ve kanaat özgürlüğü ile düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü, bu yaklaşım içinde ve sayılan sınırlandırmalarla sınırlı olarak yeniden düzenlenmelidir.

Bu özgürlükler ancak, insan onuruna ve haklarına karşı saygısızlık, savaş propagandası ve şiddet eylemlerini kışkırtma, insanlığa karşı suçlar, ayrımcılık, düşmanlık ve ırkçı veya dinsel nefret duygularının kışkırtılması nedenleriyle sınırlanabilir.

Anayasada her türlü savaş propagandasının kanunla yasaklanması gerektiği yer almalıdır. 

Anayasada ayrımcılığı, düşmanlığı yahut şiddeti kışkırtan herhangi bir ulusal, ırksal ya da dinsel nefret savuculuğunun kanunla yasaklanacağı konusunda hüküm konulmalıdır.  

Anayasanın 28 inci maddesindeki “basın hürdür, sansür edilemez” ilkesi ile basın ve haber alma özgürlüğünü sağlayacak tedbirleri almakla devleti görevli kılan düzenleme korunmalıdır.

Anayasanın, 28 inci maddesinde basın özgürlüğü aleyhine kanun çıkarılamayacağı konusunda bir düzenleme yapılabilir. Madde “Basın özgürdür, bu özgürlük aleyhine kanun yapılamaz” şeklinde düzenlenebilir.     

Çoğulculuk, tarafsız yayın ve nesnellik ilkeleri Anayasa’da öngörülebilir. Ancak bu konudaki düzenleyici esaslar kanuna bırakılmalıdır. Halkın doğru haber alması, gerçekleri öğrenme hakkı, farklı görüş ve düşüncelere özgürce ulaşması, kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlayıcı önlemler, yapılacak yasal düzenlemelerde belirleyici olmalıdır.