Üzerinden üç yıl geçti…
2016 yılı Kasım ayında yaptığımız basın toplantımızda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna, Üyelerine ve Adalet Bakanı’na hitaben “Eğer Doğruysa” cümlesiyle başlayan basın açıklamasında;
“Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı HSYK Soruşturma Bürosu tarafından hazırlanmış olan 2016/1 Esas numaralı iddianamede (39746) sicil numaralı İstanbul Cumhuriyet Savcısı Murat İnam (28) numaralı şüphelidir. Savcı hakkında FETO/ PDY terör örgütü nedeniyle cezalandırılması istemiyle ceza davası açılmıştır, sanıktır ve dava devam etmektedir.
Savcı Murat İnam hakkındaki soruşturma, iddianame ve ceza davası apaçık ortada dururken Cumhuriyet gazetesi yazarları ile yöneticilerinin bu Savcının emir ve talimatları ile özgürlüklerinden yoksun olarak gözaltında tutulmaları adil yargılanma hakkının açıkça ihlalidir (…) Bugün Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticileri hakkındaki soruşturmanın, aynı örgütün üyesi olduğu iddiasıyla yargılanan bir savcıya teslim edilmesi demek bu soruşturmanın çökmesi demektir. Altını çizerek tekrarlıyorum bu soruşturma çökmüştür ve adil yargılanma hakkı açıkça ihlal edilmiştir. Bu yargı otorite ve tarafsızlığının Cumhuriyet gazetesini susturmak için hiçe sayılması demektir. Herkesin hukuk güvenliğinin ve basın özgürlüğünün ortadan kalkmış olması demektir. Yargıda söz ve karar sahibi olan herkesi bu soruşturmanın hukuki güvenliğini sağlamaya, kişi hak ve özgürlüklerini güvenceye altına almaya çağırıyoruz.” demiştik.
Kulak asan olmadı… Düzeltiyorum, Adalet Bakanı kulak astı… Eğer doğruysa demiştik; Adalet Bakanı doğruladı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 3 Kasım 2016 günlü TBMM Genel Kurulu'nda Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan operasyonuna ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Cumhuriyet gazetesi hakkında devam eden soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Murat İnam Selam Tevhid dosyası, şu anda Yargıtay 16. Ceza Dairesinde görülüyor. Burada sanıklardan birisi olarak ismi geçmektedir, yargılaması da tutuksuz olarak devam etmektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bu davada 54 hâkim ve savcı hakkında kovuşturma izni verdi ve bu çerçevede dava görülüyor. Bunlardan 49'unun şu anda meslekle ilişiği kesilmiş durumda, 49 kişinin. 3'ü KHK'lar çıkmadan önce meslekle ilişiği kesilmiş, geri kalan 46'sı ise KHK'dan sonra meslekte kalmaları uygun görülmediğinden meslekle ilişiği de kesilmiştir. Diğer 5 kişiyle alakalı da Fetullahçı terör örgütü bağlantısı ve üyeliği irtibatına ilişkin meslekten uzaklaştırılmalarını gerektirecek nitelikte yeterince bir veri ve kanaat oluşmadığından açığa alınma işlemi de yapılmamış, meslekten uzaklaştırma uygulaması da bunlarla ilgili uygulanmamıştır. Tabii, bu, yargılama sonucunu da bekleyecektir, şu anda HSYK, elindeki verilere göre bu kanaatini ortaya koymuş ve böyle bir uygulama yapmış. Yargılama sonucunda çıkacak karara göre de HSYK'nın kararı değişecektir çünkü yargılama yeni bir veri ve delil ortaya koyacaktır. Murat İnam, bu Selam Tevhid dosyasında iddianamede de adı geçen kişiyle alakalı... Bir defa dinleme, teknik araçlarla izlenme, gizli olarak ses ve görüntü kaydı alınmasına dair talepte bulunmuş kendisi. Oradaki usulsüz ve kanuna aykırı dinleme ve izlemelerle ilgili durum bu. Bu, tabii, yargılama sonucunda ortaya çıkacak bir durumdur. Haberi yapan gazeteciyle alakalı… Ben, siz kürsüde konuşurken telefonla cumhuriyet savcımızı aradım 'Nedir? Var mı?' diye. O, bana ilk verdiği bilgide 'Benim bildiğim şu anda yok ama ben bir araştırayım, döneyim' dedi. Şu anda bakıyorlar, dönünce ben o bilgiyi ayrıca paylaşacağım çünkü ben de ilk defa burada bunu duydum. İnşallah, birazdan onun da bilgisini aktaracağım. (3 Kasım 2016).
Adalet Bakanı HSYK 'nın soruşturduğu ve görevden ihraç etmediği bu Savcı için ceza davasının sonucunun bekleneceğini ifade ederek; kişinin suç delillerini bile saymış oldu. Keşke dedi... "Keşke bir görevlendirme yapılmamış olsaydı daha iyi daha doğru olurdu. Çünkü bu tartışmalara zemin hazırladı, buna gerek yoktu. Başka birisi pekâlâ yapabilirdi. Bizim Savcıları değiştirme yetkisi ve görevimiz yok. O tamamıyla başsavcının iş bölümü çerçevesinde yaptığı işler" diye
konuşmuştu. Gerçekler hakkında sadece konuşmuş oldu…
Dürüst yargılanma hakkı için Adalet Bakanı tarafından “keşke görevlendirilmeseydi” ve “talihsizlik” olarak değerlendirdiği konuyla ilgili olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na 29 Kasım 2016 tarihinde başvurduk. Cumhuriyet gazetesi soruşturmasının hiç olmazsa bu savcıdan alınmasını istedik. Sulh Ceza Yargıcı ve Savcılık hakkında da şikâyette bulunmuştuk.
26 Ocak 2017 tarihli başvurumuzla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduk, bu savcıyı soruşturmadan alın ve yerine bir başka savcı görevlendirin dedik, demiş olmakla kaldık.
Kimse hiçbir şey yapmadı… Dilekçelerimiz dava dosyası içinde öylece duruyor…
Hakimler ve Savcılar Kurulu 15 Kasım 2018 tarihli yazısıyla Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 28.11.2017 tarihli 2017/13884 sayılı kararıyla 29.11.2016 tarihli şikâyet dilekçemizin işleme konulmadığına karar verildiği bildirdi.
HSK 2016 yılındaki başvurumuz hakkında bir yıl sonra “başvurumuzun işleme alınmamasına” karar vermiş ve bu karar tarafımıza bir yıl geçtikten sonra tebliğ edilmiştir. Niçin işleme alınmadığı hakkında kararın gerekçesini bildirmediler ama hakkımızı hatırlattılar.
10.01.2019 tarihinde tarafımıza tebliğ edilen bu yazıda; “dilediğinizde bu karara karşı yazımızın tebliğ tarihinden itibaren 10 günlük yasal süre içiresinde Hakimler ve Savcılar kurulu birinci Dairesinde yeniden inceleme talebinde bulunma” hakkımız olduğu hususunda bilgi edinmemiz istendi. Bilgilendik.
Avukatlar olarak tüm itiraz haklarımızı saklı tutarak (HSK Gelen Evrak Bürosu 10.12.2018 tarih ve 135318 evrak kaydı yapılan) yeniden verdiğimiz dilekçe ile 29.11.2016 tarihli ilk şikâyet dilekçemizi tekrarladığımızı ve şikayetimizin sürdüğünü bildirdik. HSK’dan şikâyetimizin yeniden incelenmesini, inceleme sırasında Hâkimler ve Savcılar Kurulu Başkanlığının FETÖ/PDY ile ilgili 2019/1 karar ve 10.01.2019 tarihli (RG. 11.01.2019/30652) kararında yazılı gerekçelerin gözetilerek karar verilmesini istedik.
Bekliyoruz… Neden beklediğimizi bilmiyoruz! Ne karar verilir merak etmiyoruz artık.
Cumhuriyet gazetesi mensupları hakkında ilk celsesi 24 Temmuz 2017 tarihinde başlayan dava 24 Nisan 2018 tarihinde yapılan son celsesinde mahkûmiyet kararı verildi. Yargılama 9 ay sürdü…
Yaklaşık sekiz ay gibi bir sürede Bölge İdare Mahkemesi 18 Şubat 2019 tarihli kararıyla istinaf başvurusunu esastan reddetti.
Yargıtay 12 Eylül 2019 tarihli kararı ile 7 ay içinde karar verdi.
İlk derece mahkemesi Yargıtay incelemesi sonunda verilen bozma kararından iki ay sonra 21 Kasım 2019 tarihinde yeniden mahkûmiyet kararı verdi, eski kararında bir sanık dışında direndi.
Hakimler ve Savcılar Kurulu; üç yıl içinde bir karar vermedi.
Hakimler ve Savcılar Kurulu 11.12.2010 kabul tarihli 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa göre kuruldu. Kanunun adı “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu” iken 2.7.2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kanunun adı değiştirildi ve “Yüksek” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
HSK’nın misyonu; adil yargıyı tesis etmek üzere, hâkimler ve savcılarla ilgili işlemleri, hukukun üstünlüğü, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı esaslarına göre yerine getirmektir. Vizyonu ise; adil, bağımsız, tarafsız, güvenilir ve etkin yargının teminatıdır. Kurulu kendisi web sayfasında böyle yazıyor…
Neredeyse dört yıl olacak. Üç yıl içinde ilk derece mahkemesi iki mahkûmiyet kararı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi istinaf talebinin esastan reddine kararı, Yargıtay ceza dairesi bozma kararı verdi. HSK ise şikâyet hakkında hala bir karar veremedi…
Bunca zaman içinde iki ayrı mahkûmiyet kararı verilebilmiş bir ceza davasının soruşturması FETÖ/PDY davalarından birisinde sanık olan savcı tarafından yapılmış, iddianamesi öyle yazılmış, böyle yazılmış, iddianamede imzası yokmuş, öyleymiş veya böyleymiş, nasıl olur da böyle bir savcı soruşturma yaparmış gibi meseleleri sorun etmenin hiçbir yararı kalmamıştır. Ve zaten artık bir lüzumu bulunmamaktadır!
HSK’dan karar vermesini beklemek gereksizdir ve nafiledir. Olanlar olmuştur ve geçmiştir.
Yükselenler yükselmiştir. Birinci sınıflar yüksek olmuştur. Kurulun adından “yüksek” kelimesi çıkarılmış, kanunları değiştirilmiş, misyonu ve vizyonu yeniden yazılmıştır. O zaman neden hala bir şikâyet hakkında karar verilmesini bekleyip duruyoruz?
Karar verilse veya verilmese ne olabilir? Ne değişir? Adil yargının, adil, bağımsız, tarafsız, güvenilir ve etkin bir yargının teminatı olan HSK’nın vizyonu ve misyonu zarar mı görür?
Misyonunuz ve vizyonununuz ve yargı zeval bulmasın. İşleriniz rast gitsin. Biz kimsenin başına iş açmayalım, dert olmayalım ve kimseyi işinden gücünden etmeyelim…
Biz kendi kendimize dürüst/adil yargılanma hakkı mevzubahis olunca zevahire kapılmışız.