Sonbahar’dan hüzün mevsimi diye söz edilir sıkça. Ağaçların kuruyan dalları yerlere dökülen sararmış yaprakları şairlere, yazarlara, ressamlara ilham verse de içinde barındırdığı hüzün yakamızı bırakmaz. Bencileyin gün ışığını sevenler için erkenden bastıran karanlık hava bir hüzün nedenlidir. Bir ömrün bitişini hatırlatan dost ölümleri de öyle. Diğer mevsimlerde de dostlarınızdan ölen olmuyor mu? Diyebilirsiniz elbet. Haklısınız da. Belki de bizim kuşak gibi yaşını başını almışlar için şu sıralar dost yitirmenin duygusal ağırlığını daha bir elle tutuluyor hissediliyor. 

Bu sonbahar muhabbeti nerden çıktı. Okurla paylaşmasam olmaz. 2015 Kasım ayı karımla benim için özel bir ay. 1 Kasım tanışmamızın 50, evliliğimizin de 47.yılı. 4 Kasım ise karımın doğum günü. Karımın hastalığı yüzünden iki yıldır kutlayamıyoruz.

Oysa iki yıl öncesine dek en sevdiğimiz aydı kasım. Diyeceğim hüzünü acıları aylara mevsimlere yüklememek gerekiyor. Hüzün de acı da insanların yüreğinde. Tıpkı sevginin, coşkunun olduğu gibi.

Bu yıl Kasım ayına bir de genel seçimler damga vurdu. Ayın 1’inde sandık başında olacağız. Her ne kadar geçici seçim iktidarı yurttaşlarını  “ Bu külfete girmeyin alın size benden 29 Ekim için uzun bir bayram tatili keyfinize bakın”  dese de yurttaşlık görevimiz için külfete katlanacağız. Hem belli mi olur bakarsınız 8 Kasım’da Sonbaharın hüznü, barışı çağıran bir sevince, neşeye dönüşür. Aslına bakarsanız insanda tatil yapacak hava mı kaldı 7 Haziran’dan bu yana.4 aylık bir süreçte tam 721 insanımızı yitirmişiz. Yaralananlar, sakat kalanlar ayrı bir hesap. Güneydoğu’da çatışmalar sürüyor. Seçim için harcanan paraların ceremesi de daha şimdiden emekçilerin, emeklilerin, işçilerin sırtına bindi bile. Halkların haber alma, bilgilenme kanalları yasaklamalarla, sansürle habire tıkanıyor. Medya yazılısı, görseli, interneti ile bilgi kirliliği içinde. Bu kargaşada yurttaş neyin doğru neyin yanlış olduğunu nasıl ortaya çıkaracak. Nasıl kararını verip oy kullanacak. Güvenliği nasıl sağlanacak. Az kaldı bekleyip göreceğiz. 

Değerli okur, bu yazıda ilk kez fazlaca özelime girdim. Anlayışınıza ve hoşgörünüze sığınıyorum. Yazıyı da yine bir şiirle sonlayalım istiyorum. Fransız ozan Jacques Prevert’ten bir şiir.  Eray Canberk’in çevirisinden sunuyorum: Suyun Şarkısı

Küçük bir sıçan gibi ödlek
Kenarmahalle’li küçük bir sıçan gibi
Sokaklarda koşan yoksulluk gibi
Kenarmahalle’nin küçük sokaklarında 
Akar kaldırımdan akarsu
Kenarmahalle’nin kaldırımından
     

  Su telaşlıdır
  Su acelecidir


Dersiniz su kaçmak istiyor
Kenarmahalle’den kaçmak
Alıp başını dolaşmak için kırlarda
Çayırlarda ormanlarda
Bir de dostlarına anlatmak için
Irmaklara çayırlara ağaçlara
İşçilerin alçak gönüllü düşlerini
Kenarmahalle’li işçilerin.