Gazetecileri tutuklarsanız ne olur? Gazeteciler neden tutuklanır, tutuklanmalarının makul bir izahını yapabilir misiniz? “Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı değil, terör örgütüne yardım ve yataklık yaptıklarından dolayı tutuklandılar” derseniz, ama inandırıcı değilseniz ne olur? Hatta gazeteciler hakkında açılmış ceza davası devam ederken AİHM önünde mahkûm olursanız ne yaparsınız?

 

AİHM’si Nedim Şener (Başvuru no: 38270/11) ve Ahmet Şık (Başvuru No: 53413/11) ile ilgili olarak 8 Temmuz 2014 tarihinde iki ayrı karar verdi. Her iki kararın büyük bir bölümü gazetecilerin “tutuklu” kalmaları yüzünden özgürlüklerinin kısıtlanmış olduğu için uğradıkları hak ihlalleri ile ilgilidir. Aynı kararlarda AİHM’si öncelikle ifade özgürlüğü hakkında temel ilkeleri hatırlatmıştır.  

 

Handyside/Birleşik Krallık, Castells/İspanya, Jersild/Danimarka, Prager ve Oberschlick/Avusturya davalarında verilen kararlara göre; ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel esaslarından biridir. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrasındaki haller saklı kalmak kaydıyla, ifade özgürlüğü sadece hoşa giden veya zararsız veya önemsiz sayılan bilgileri ve fikirleri değil aynı zamanda Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya sarsıcı gelen düşünce sahiplerini de korumaktadır. Zira çoğulculuğun, hoşgörünün, açık görüşlülüğün gereği budur. Aksi takdirde toplum “demokratik bir toplum” değildir

 

AİHM’si Hükümet savunmalarına neden itibar edilmediğini açıklarken inandırıcılık kıstasını kullanmaktadır. Mahkemeye göre ifade özgürlüğüne getirilecek herhangi bir sınırlamanın veya müdahalenin gerekli olup olmadığının “inandırıcı” biçimde açıklanabilmesi zorunludur.

 

N.Şener kararında da açıklandığı gibi, artık “kamu yararı ve politik tartışmalar” alanında yapılan sınırlandırmalar ifade özgürlüğünün ihlali anlamına gelmektedir.   

 

Bireye veya bir politikacıya yönelik olarak yapılan eleştirilere kıyasla; Hükümete yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırı çok daha geniştir. Demokratik bir toplumda Hükümetin her türlü eylemi sadece yasama ve yürütmenin değil aynı zamanda basının ve kamuoyunun da denetimi altındadır ve kamuoyunun/halkın denetimi sağlanmalıdır. Bu denetim aslında gazeteciler eliyle sağlanır. Onların haberleri, eleştirileri ve yorumları bu nedene kıymetlidir ve önemlidir. Hükümet hem yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumludur. Ayrıca, Hükümet bulunduğu güçlü konum nedeniyle, eğer mümkünse muhaliflerin ve medyanın yaptığı eleştirilere, çok sert bile olsa yapılan saldırılara karşı, ceza yargılanması dışında kalan yolları kullanmalıdır.  Ceza davası son çaredir.  

 

Demokratik toplum ancak özgür siyasi tartışma ortamı ile kurulabilir.

Halkın haber alma hakkı esastır. Bu hakkın sınırlandırılması ise sadece istisnadır. Fikirler şiddet içermedikleri, şiddet yöntemlerine başvurmayı önermedikleri, bir nefret veya şiddete yönlendirme bulunmadığı sürece; ifade özgürlüğünün korunduğu 10. Maddenin ikinci paragrafında yer alan toprak bütünlüğünün, ulusal güvenliğin korunması, kamu düzeninin korunması veya suçu önlemek amaçlarıyla bile üye devletler halkın haber alma hakkını sınırlandıramazlar ve müdahale etmemelidirler.

 

AİHM eğer ifade özgürlüğüne bir müdahale varsa; bu müdahalenin “öngörülen meşru amaçlarla orantılı” olup olmadığını araştırır. Ulusal makamlar ise müdahalenin neden gerekli olduğunu inandırıcı biçimde açıklamakla görevlidir. AİHM; tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunma karşısında ifade özgürlüğüne yapılan “müdahale gerekçelerinin” Sözleşmede yazılı koşullara uygun olup olmadığını ve müdahale için “uygun ve yeterli” sebeplerin var olup olmadığını tespit eder.   

 

AİHM Nedim Şener /Türkiye kararında ( 08.07.2014 Tarih. Başvuru no: 38270/11) ifade özgürlüğünün korunması hakkındaki bu genel ilkeleri sıraladıktan sonra; bu ilkeleri “olaylara” uygulamış ve gazetecinin ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

 

Öncelikle Mahkeme başvurucu gazeteci Nedim Şener’in bir yılı aşkın süredir tutuklu kalmasının neden gerekli olduğuna dair Hükümet tarafından ileri sürülen sebepleri  “yeterli” ve “uygun” bulmadığı için; “makul bir süre içinde yargılanma ya da yargılama süresince serbest bırakılma hakkının” yani “salıverilme” hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. (AİHS Madde 5/3)

 

AİHM gazetecinin tutuklanmasını, Sözleşme’nin 10. maddesinde öngörülmüş olan ifade özgürlüğünde aranan “meşru amaçlarla” test ettiğinde bu müdahaleyi, yani “tutuklama” tedbirini ölçülü olmayan bir müdahale niteliğinde görmüştür. Kararda neden Sözleşmenin 10. Maddesinin ihlal edildiği hakkındaki bazı gerekçelerin yanında “otosansür” ile ilgili gerekçesi önemlidir. AİHM’sine göre:

 

“122. Mahkeme aynı zamanda başvurucunun bu kadar uzun bir süre geçerli ve yeterli bir sebep olmaksızın özgürlüğünden mahrum bırakılarak adli makamların başvurucunun kamu yararına ilişkin konularda kendini ifade etme isteği üzerinde caydırıcı bir etki yaratmış olduğunu belirtmektedir. Mahkeme başvurucunun ifadeleri ile uyumlu olarak bu tür bir özgürlükten yoksun kılma tedbirinin uygulanmasının başvurucu ve diğer araştırmacı gazetecilerin üzerinde araştırmalarını yaparken ve devlet organlarının tutum ve davranışlarına yönelik haber yaparken bir oto sansür etkisi yaratmaya elverişli olduğunu eklemektedir. Mahkeme bu noktada Hükümetin ve devlet organlarının bulundukları güçlü konumları gereği, eğer mümkünse medyanın yaptığı eleştiriler ve saldırılara karşı, ceza yargılanması dışında kalan yolları kullanması gerektiği görüşüne bildiren kararlarına atıfta bulunmaktadır.

 

123. Bu yönüyle Mahkeme başvurucuya uygulanan bir yılı aşkın süredir sürmüş tutukluluk tedbirinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediğini, hiçbir durumda öngörülmüş meşru amaçlarla ölçülü olmadığını ve demokratik bir toplumda gerekli olmadığını ortaya koymaktadır.” (Nedim Şener /Türkiye 08.07.2014 Tarih. Başvuru no: 38270/11)

 

Sonuç olarak, gazetecilerin tutuklanmaları suretiyle özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları demek halkın haber alma hakkının kısıtlanmış olması demektir. Gazetecilere türlü, çeşitli baskılarla uygulanan “susturma” yöntemleri “suskun toplum” yaratır. Ve gazetecileri tutuklamakla yapılan müdahale basın özgürlüğünün ihlaline neden olabilir.   

 

Gazetecilerin devlet organlarının tutum ve davranışlarına yönelik haber yaparken ceza tehdidi altında kalmaları bir oto sansür etkisi yarattığından; gazetecilerin ifade özgürlüğü hakkının sürekli ihlal edildiği bir ortama süreklilik kazandırılmış demektir.    

 

Özgür bir siyasi tartışma ortamı yoksa eğer; demokratik toplum yoktur.