Gazeteci yazar Erbil Tuşalp “yazın hayatı boyunca Fetullah Gülen hakkında pek çok yazı kaleme almış ve bunlardan Cumhuriyet gazetesinde 10 Temmuz 1994 tarihinde yayımlanan "Din Ticaret ve Siyaset" başlıklı yazısında, Sol gazetesinde 7 Mayıs 2013 tarihinde yayımlanan "Küfür ile Kafir" başlıklı yazısında, Sol gazetesinde 12 Ağustos 2013 tarihinde yayımlanan "Hadi Canım Sen de" başlıklı yazısında” ve dava konusu olan 26 Kasım 2013 tarihli "Alıntı" başlıklı yazısında Fetullah Gülen hakkında bazı tartışmalı ifadelere yer vermiştir.
Resmî gazetede yazıyor…
Erbil Tuşalp yazısında; Fetullah Gülen hakkında “…söylenenler siyasal İslam’ın düzeyine düşen gölgeyi gösteriyor. Amerikan çıkar bölgelerine okullar açıp Amerikan haber alma servislerine bilgi toplamakla iştigal eden emekli Vaiz Gülen, para göz iblis, haysiyetsiz sapık, cüzzamlı sürüngen dolara karşı sevdalı, gözyaşı bezirganı, İslami terbiyeden nasipsiz, insanlarımızı morfinleyen sünepe, uyanık bir mazoşist” olarak anıldığını ve bu nitelemelerin kendisi tarafından dile getirilmediğini, başkalarının Fetullah Gülen hakkında bu şekilde nitelendirmelerde bulunduğunu belirtmiş ve bu nitelendirmelerin kullanıldığı basın yayın organlarına atıflar da yapmıştır.
Erbil Tuşalp’in yazısı “İş bu iki belge İslam faşizminin de kendi evlatlarını yediğinin kanıtlarından biri oluyordu." cümlesiyle bitiyordu.
Bu yazı düzenin İslamcıları arasındaki kavgaları, birbirlerine ne kadar ağır hakaretler ettiklerini ve ne dediklerini gösteriyordu. Ama yazarsanız Fetullah Gülen kendisine hakaret edildiğinden bahisle şikayetçi oluyor, savcılar iddianameler yazıyor, mahkemeler yargılıyor ve mahkûm ediyor ve başkalarının, siyasal İslamcıların dediklerini yazmak suç oluyordu.
Bu yazısı nedeniyle Erbil Tuşalp hakkında vakti zamanında ceza davası açılmıştı.
Gazeteci yazar ceza yargılamasında yazının başlığından da anlaşılacağı üzere hakkında şikayetçi olan (müşteki) Fetullah Gülen ile “ilgili ifadelerin” alıntıdan ve siyasal İslami çevrelerin yayın organlarında ilgili tarafların birbiri hakkında kullandığı sözlerin aktarımından ibaret olduğunu savunmuştur. Ayrıca söz konusu ifadelerin kullanıldığı yayınlara ilişkin bilgileri içeren "Şeriat A.Ş" ve "Şeriatı Beklerken" isimli kitaplarını ve anılan ifadelerin kaynaklarını da tek tek açıklamak suretiyle ceza mahkemesine delil olarak sunmuştur.
Ancak Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesi 11 Aralık 2014 tarihli kararıyla "... Fetullah Gülen hakkında (...) yazılan yazı içeriğindeki sarf edilen sözlerin münferit olarak ve ayrıca yazı bütünlüğü içerisinde katılana yönelik hakaretler içerdiği, sanığın savunmasında belirttiği yazının başka bir rapordan alıntı olduğu yönünde ki savunmasının kabul edilebilir bir nitelikte olmadığı, yazı içeriğinde CIA ajanı Graham Fuller'in hazırladığı 1989 tarihli olduğu belirtilen bir rapora atıfta bulunulduğu ancak tarih itibari ile raporun her hangi bir güncelliğinin olmadığı gibi yazının kaleme alınış şekli itibari ile de bilimsel bir raporun haberleştirilmesi şeklinde olmadığı anlaşılmakla …” Erbil Tuşalp’in 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir.
Bu karara yapılan itirazı, İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi 23 Aralık 2014 tarihinde reddetmiş ve hüküm kesinleşmiştir.
Gazeteci yazar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi “alıntı” veya “referansların” nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair görüşünü açıkladıktan sonra kararında; Başvurucu Tuşalp’in bu yazıyı “FETÖ/PDY ve onun lideri olan müşteki (Fetullah Gülen) ile başta iktidar partisi temsilcileri olmak üzere değişik toplumsal kesimler arasında karşılıklı suçlamaların yapıldığı ve ağır sözlerin söylendiği bir dönemde yazılmıştır. Başvurucu da "Alıntı" başlıklı yazısını anılan kapsamda ve ilgili tarafların birbirine karşı kullandığı bu ifadelerin "siyasal İslam" çevrelerinde tartışma düzeyinin düştüğünü gösterdiği yönündeki argümanlarını ifade etmek üzere” kaleme aldığını belirtmiştir.
AYM kararında gazetecinin ilgili çevrelerdeki tartışma seviyesinin düştüğü yönünde yaptığı tespitlerinin kamu yararı ve kamusal çıkarlarla ilgili olduğunu, toplumu yakından ilgilendiren, güncelliğini koruyan bir konuya dair yazının çerçevesinin “baskın bir şekilde” politik alanda kaldığının açık olduğu kanaatindedir.
Anayasa Mahkemesine göre;
46. Mesele, başvurucunun müştekiye yönelik "Amerikan çıkar bölgelerine okullar açıp, Amerikan haber alma servislerine bilgi toplamakla iştigal eden emekli vaiz" seklindeki nitelemesi bakımından ele alındığında ise bu nitelemenin yazının yazıldığı tarihte birçok toplumsal kesim tarafından savunulan bir görüsün formüle edilmiş hâli olduğu görülmektedir. Müştekinin liderliğini yaptığı örgütün tartışmalı faaliyetleri ve faaliyette bulunduğu ülkeler göz önüne alındığında bu sözlerin olgusal temellerin ispatlanmasının gerekmediği değer yargıları olduğu değerlendirilmiştir.”
“50. Başvurucunun -yazı içeriğinden de alıntı olduğu kolayca anlaşılabilen- bazı ifadeler bakımından yaptığı alıntıların referanslarını derece mahkemelerindeki yargılamalar esnasında açıkça verdiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri başvurucunun cezalandırılmasına neden olan sözlerin alıntı olduğunu gözetmemiş ve bu bağlamda hiçbir değerlendirme yapmamıştır. Ayrıca mahkûmiyet kararında, başvurucunun diğer kaynaklarda kullanılan ifadeleri değiştirerek kullandığı yönünde bir değerlendirmede de bulunulmamıştır
51. İlave olarak derece mahkemeleri başvurucunun ifade özgürlüğü ile kamunun ve müştekinin menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına da çalışmamıştır. Başvurucunun yazısının kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesi, ifadelerin muhatabı olan müştekinin kamuoyu tarafından yakından tanınan bir kişi olduğu, kamuoyunun bilgi alma hakkı da değerlendirme konusu yapılmamıştır (bkz. § 38). Sonuç olarak başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin başkalarının şöhret ve haklarının korunması bakımından zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilememiştir. Bu sebeple müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.”
Anayasa Mahkemesi yazının eleştiri niteliği taşıdığını kabul ederek ilk derece mahkemesi tarafından “yazının tamamı dikkate alınmaksızın ve yazıldığı bağlam gözetilmeksizin değerlendirme konusu” yapıldığını ve yazının bütününü dikkate almaksızın karar verilmesini Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlali olduğuna karar vermiştir. (AYM İkinci Bölüm Erbil Tuşalp Başvurusu. B. No: 2015/2595, Tarihi 23/10/2019. R.G 12.12.2019. Sayı 30976)
AYM kararından sonra İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesi 17 Aralık 2019 tarihli kararı ile bu yazıdan dolayı gazeteci yazar Erbil Tuşalp hakkında beraat kararı verdi.
Resmî Gazetede “Faizsiz Finans” işlerinin terbiyesi yazılıyor ve yayımlanıyor…
14.12.2019 tarihli 30978 sayılı Resmî Gazetede Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nun Faizsiz Finans Kuruluşlarının Bağımsız Denetimini Yürüten Denetçiler İçin Etik Kurallar'ın Yayımlanması ile açıkça görüldü. İslami bakış açısıyla hazırlanmış olan Denetçilerin uyacağı etik kurallar; İslam inancına ve Fıkhın kurallarına dayandırılıyor: Bu ilke ve kuralların etik kurallara, sürekli ve değişmez, dini kaynaklı potansiyel bir yaptırım gücü sağladığı kabul ediliyor. Etik Kuralların Girişinde: “Muhasebe, toplumun değerlerine ve etik anlayışına duyarlı bir meslek olduğundan, Müslüman toplumların ahlak ve değer anlayışları bu mesleği etkilemelidir. Bu sebeple böyle bir toplumda, almış olduğu mesleki ve uygulamalı eğitimin yanı sıra, İslam ahlakı ve değerleri de denetçinin karakterine ve davranışlarına yansımalıdır.” deniliyor.
Fıkıh ve Hukuk Politikası üzerine kurulu bir düzenin çok önceden hazırlandığını yazmanın bile suç olduğu yıllardan günümüz hukukuna gelince; şer’i mahkemeler için hazırlanmış Mecelle-i Ahkâmı Adliyye bile siyasal İslamcıların amaçlarına yetmeyecektir.
Siyasal İslamcıların ürettiği belgeleri çok ciddiye almak gerekiyor.
Her belge laik demokratik hukuk devletinin temelini sarsıyor. Cumhuriyetin tüm kazanımlarının reddiyatı temeli üzerine kurmak istedikleri şer’i hukuk duvarı laiklik ilkesine geçit vermemek için yavaş, yavaş ve sindire sindire ve sinsice örülmektedir.
Bu memlekette 12 Eylül 1980 sonrası Bin İnsan, Bin Tanık, Bin Belge ve İslam İmparatorluğu kitapları yayınlandı. Yazılan binlere ve belgelere inat Cumhuriyetin utancı olan şer’i hukuk ve şer’i mahkemeleri egemen kılmak için; acaba daha kaç belge üreteceklerdir ki, laik demokratik sosyal hukuk devleti yıkılsın!
Referansları İslam olan siyasal İslamcıların bilerek, isteyerek ve planlı olarak memleketi nasıl bir ortama sürüklediğini yıllar önce yazan; ama artık günümüzde yazıları sadece Resmî Gazetede yayımlanabilen gazetecilerden olan Erbil Tuşalp’in ne kadar haklı olduğunu artık sadece Anayasa Mahkemesi kararlarından okuyabiliyoruz.
Neden acaba?