"Ağlatanların peşinden ağlamayın" dedi Zeynep Tecrübekonuşurkızı.
Doğru da dedi.
Öyle ya.
Ağlatanın peşinden ağlamak aptallık değil mi?
Tam da daniskası.
Yakıyor yıkıyor ve çekip gidiyor hepsi.
Yani;
Ağlatıyor.
Sızlatıyor.
Parçalıyor.
    

            Ağlatanın ardından dökülen her miligram gözyaşı insanın kendine ihaneti.

Düşündüm birdenbire yeniden.
Döküldü:

"…..şarkılar dinlenir
şarkılar özlenir
platonik de olsa aşklar ümitle seviştirilir
içinde bir tutam umut olsun yeter
siyah yıldızlar nasıl olsa bir gün ışık verir…."

diye çiziktirdim bir anda.

Sürdürdüm yenisi cümleleri kağıda dökmeyi.

"…gözlerle
sevişerek
cümlelerle hayat bularak
akacak
derinlerdeki
güzelliklere
ateş gibi
ateş böceğiyle
bir gece vakti
özgürce
bentleri yıkarak
geleceğim
geleceğimiz
bize…"

Takıldım ağlatanın bıraktırdığı gözyaşlarına.
"Neden?" dedim bulamadım o nedeni.
Sustum.
Yağmurlarda yıkanmak istedim.
Fırtınalarda da üşümek.
Yaşananlar ah bir unutulabilse.
Silinebilse.
Dökülür mü onca yaş.
Yazılır mı onca şarkı.
Yakılır mı onca ağıt!..

         Söylendim sessizce:

"….benim  bir sevdiğim var
kuş gibi
sessiz
ve saydam
hayal işte
hem var hem yok
bir var veya bir yok
öyle birşey
benim bir sevdiğim var
bir çiçek
sadece çiçek
bir kaktüs bir gül
bir böcek bir kelebek
benim bir sevdiğim var
bir var bir yok…."

Ağlamamalı ağlatanın ardından.
Belki… belki.. belki…
Gülebilmeli.
Kurtulmanın farkına varılabilmeli.
Mutluluğun bu özgürlükte olduğunu hissedilebilmeli.
Ağlamamalı ağlatanların ardı sıra.
Ağlamamalı.

Dışarıda deli kelebekler uçuyor yine
Bir o çiçeğe bir bu çiçeğe konuyor
Her biri bir ateş
Hatta ateş böceği
Güzellikleri demetleyerek atıyorlar yüreklere
Isınıyor sevgiler
Heyecan basıyor arzudan titreyen bedenleri
Hayal ediyor
Yutkunuyor geceleri
Oysa
Kelebekler renk renk
Alı da var siyahı da
Uçuyorlar av peşinde
Yakalıyorlar
Sarıyorlar
Ve an gelip çatıyor işte
O an;
Kimi kırıp ağlatarak uzaklaşırken,
Çok azı ise uzun soluklu olunca,
Ağlamıyor sevdalı gözyaşları
Gülüyor
Güldürüyor o aşk dolu saatlerde
Birbirinizi "BİZ"leyerek….