Düşünen, insanlık ayıpları ile çevrelenmiş yeni dünya düzenini sorgulayan, suskun değil konuşan bir toplum için yazan, çizen uğraş veren aydın bireylerin günümüz Türkiyesi’nde ödediği bedeller giderek ağırlaşıyor. Emekçi kesimin sırtına binen yük de öyle. Adaletten üniversitelere, eğitimden sağlığa, medyadan sendikalara bütün kurumlar depreme uğramışçasına şaşkın. Sürgünler, gözaltılar, tutuklamalar, tehditler, hedef göstermeler...
Ülke büyük bir cezaevi adeta. OHAL çerçevesinde yayınlanan KHK’lerin hiç birinde bireyin temel hak ve özgürlükleri için küçücük de olsa bir umut yok. Tersine her biri var olan kısıtlamalara bir yenisini ekliyor. Dış dünyada da bizdeki kadar olmasa da insanlık ayıpları açısından durum iç açıcı değil. Yazar Amin Maalouf yıllar önce görmüştü geleceği. Yeni dünya düzenini analiz ettiği kitabının başlığı “Çivisi Çıkmış Dünya-Uygarlığımız Tükendiğinde” adını taşıyordu (YKY). Ve bugünlere nasıl gelindiğini deneyimli bir ustanın kalemiyle göz önüne seriyordu. Evet dünyanın çivisinin çıktığı günleri yaşıyoruz artık.
Demem o ki insanlığın henüz düzene yenik düşmemiş kesimleri çevrelerindeki acılardan, çirkinliklerden etik yoksunu muhbirlerden bunalsalar da umudu bırakmıyorlar elden. Gülümsemeyi eksik etmemeye çalışıyorlar yüzlerinden. Cesaretle yazıyor, çiziyor konuşuyorlar. Haksız hukuksuz bir biçimde bedel ödeyen meslektaşlarına destek oluyorlar. Şiir okuyorlar, tiyatro yapıyorlar, şarkı söyleyip, dans ediyorlar. Savaş çığırtkanlığına karşı barışın türkülerini söylüyorlar, ırkçılığa karşı insan eşitliğini savunuyorlar. Ayrımcılığa karşı da sevgiyi.
10 Haziran Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin 71. kuruluş yıl dönümüydü. O gün hem kurumun günümüze bir çınar gibi dimdik ulaşmasında katkısı olan kıdemli üyelerimizi hem de Türkiye Gazetecilik Başarı Ödüllerini kazanan basın emekçisi gazetecileri ağırladık. Güç koşullara karşın doğru bildikleri haberleri yapmaktan, görüntülemekten geri durmayan gazeteci kardeşlerimin konuşmalarını dinlerken duygulandım. Yüreğimde sevgi tomurcukları açtı. Kimi gazeteciler aldıkları ödülleri Oğuz Güven’e, Kadri Gürsel’e adarken, kimileri de cezaevindeki bütün gazetecilere selam göndermeyi ihmal etmediler. Bu heyecan, genç meslektaşlarımın bu öz güveni yarınlara umut değil de ne? Şu yaşamda insan özgürlüğünden, sevgiden, kardeşlikten daha değerli ne olabilir ki. Sevgiden, sevdadan söz açmışken şiirimizin ustalarından Ahmet Arif’i anımsadım. Yazıyı onun çok sevilen bir şiiri ile noktalamak istedim:
“Terketmedi Sevdan Beni”
Terketmedi sevdan beni
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni