Kendimle bir tür hesaplaşmaydı hafta sonu yaşadıklarım. Bir yanım yazılacak ne kaldı? Bak toplumun büyük kesimi hayatından memnun; dizi seyrederek, AVM’lerde hafta sonu geçirerek sürdürüyorlar yaşamlarını. Şükrediyorlar. Kendilerine bağışlanan bu yaşam biçimi yetiyor onlara. Ülke savaşın eşiğindeymiş, ekonomi rayından çıkmış, içinde soluk alıp verdiğimiz coğrafyayı kan götürüyor, her gün biraz daha şiddetleniyor çatışmalar. Ölenlerin, yerinden yurdundan edilenlerin, yaralananların, yakılan evlerin, boşaltılan köylerin, sönen ocakların çetelesi yok. Kimin umurunda. Hiç mi hiç ilgilendirmiyor bu kaos onları. İstikrar adına oy verdikleri iktidara sor(a)muyorlar bile. Hani istikrar? Şükrediyorlar salt. Vahşi kapitalizmin öngördüğü bu kısır yaşam biçimini Tanrıdan biliyorlar. Alın yazısı belliyorlar. Şükrediyorlar yalnızca, gece gündüz demeden.
Hey! kendine gel diyor beriki yanım; gençliğin, olgunluk çağın mücadeleyle geçti. Neler gördü bizim kuşak, sonrakiler, daha sonrakiler. Ne zulümler, ne yargısız infazlar. Hatırlasana! Siyasi tarihimiz bir anlamda “Gençlerini potansiyel suçlu sayan” iktidarların, darbeci askerlerin de tarihi değil midir? Dayanışmadan kaçıyorlar diye gazetecilere kızıyorsun, bilimi öğrencilere unutturan akademisyenlere öfkeleniyorsun, siyasetteki çapsızlığa üzülüyorsun, nefret söyleminin toplumda açtığı tahribattan kaygılanıyorsun da pes mi ediyorsun. İktidar baskılarına direnen bu uğurda bedel ödeyen hapse giren gazeteci arkadaşlarını yalnız mı bırakacaksın. Yazacaksın elbette, bıkmadan usanmadan. Bu kötü günlerin notu düşülmeli tarihe…
Sakin kafayla düşününce kapıldığım bu iç hesaplaşmadan ötürü kınadım kendimi. Halklara kızmak ne haddimize. İçerden dışarıdan öyle bir beyin yıkama çalışması, öylesine bir algı operasyonunun kıskacına alınmışlar ki bundan sıyrılmak pek kolay değil. Açık söylemek gerekirse yazılısı, görseli, yeni medyası ile korkunç boyutta da bilgi kirliliği var ortalıkta. Bütün bunlar elbette yıldırmayacak emekten, barıştan, demokrasiden yana çaba harcayan güçleri, her kesimden insanları. Bir gazeteci dostumun dediği gibi biz bundan sonra yazılmayan, yazılması istenmeyen, karartılan haberlerin, makalelerin peşinde olacağız. Halkların haber alma, öğrenme, bilgilenme kanallarını açık tutmak için uğraş vereceğiz. İnsan odaklı, hak odaklı haber yapacağız. Biliyor ve yürekten inanıyoruz ki sonunda biz gazeteciler, yazarlar, çizerler kazanacak. Er ya da geç zafer insanın ve kardeşçe yaşayacak halkların olacak.
Söylenecek daha çok sözümüz var elbet. Şimdilik yazıyı daha fazla uzatmadan her zaman olduğu gibi şiirle bağlayalım. Ece Ayhan’ın dizelerinde şiir konuşsun. Şiirin Deniz Kıyısındaki Sesi
Denize atılmış şiirdir bence
Yurtsayan, yurdu bilinmeyen bir yıldız
Şiirin deniz kıyısındaki sesine bırakılmış ölümdür
yanacak sarayların kestiği bir, yarım ay.