21.7.2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle ülke genelinde Olağanüstü Hal ilan edildi. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Ancak bu tedbir ve kısıtlamalar Anayasanın 15. Maddesine göre olağanüstü hallerde bile;  “milletlerarası yükümlülükler ihlal edilmemek” kaydıyla ve “durumun gerektirdiği ölçüde”  olmalıdır, aksi uygulama hak ihlalidir.  

Demokratik hukuk devleti; haberlerin ve görüşlerin serbestçe dolaşımının sağlanmasıdır. Görüş ve düşüncelerin engellenmemesi, sansürlenmemesi, eleştirinin ve yorumun hak sayılması, herkesin görüşünü endişe etmeden, korkmadan serbestçe ve ceza tehdidi olmadan açıklayabilmesini sağlayan devlet demektir. Sınırlandırma ve sansürün tüm halleri ve uygulamalar, olağanüstü hal ilanı gerekçeleriyle açıklanamaz. Çünkü zaten olağanüstü hal rejiminin kendisi antidemokratiktir.

Açıkça ifade edilmelidir. İnsan hakları herkesin ifade özgürlüğü için vardır ve temel hakların teminatıdır. Basın yayın organlarının kapatılması gazetecilerin gözaltına alınması ve tutuklanmaları temel hak ve özgürlüklere aykırıdır. Günkü gazetecilik suç değildir. Askeri darbeye kalkışma suçu hakkında yapılacak olan soruşturmalar, uygulamalar ve yargılamanın her işi; basının denetimi altında olacaktır, olmalıdır. Gazetecilerin tutuklanması ise herkesin ifade özgürlüğünün teminatı olan basın özgürlüğünün bu yolla sınırlandırılmasıdır.  

Gelelim ölüm cezası hakkındaki söylemlere ve idam cezasından yana olmanın haline...

Anayasa ve kanunlarda yapılan değişikliklerle ölüm cezası çoktan ölmüştür.

3.10.2001 kabul tarihli 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’la Anayasanın 38 inci maddesinde değişiklik yapılarak; savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilmemesi öngörülmüştür. İstisnai haller dışında ölüm cezası kaldırılmıştır.  

28 Nisan 1983 tarihinde imzaya açılan, l Mart 1985’de yürürlüğe giren barış zamanında ölüm cezası verilmemesini öngören İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek Ölüm Cezasının Kaldırılmasına Dair 6 Sayılı Protokol 15.1.2003’de Türkiye tarafından imzalandı. 26.6.2003 kabul tarihli ve 4913 sayılı Kanunla onaylandı.

İkinci adım atıldı. Türkiye ve Avrupa Konseyi üyesi devletler, ölüm cezasının her durumda kaldırılması için İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek Ölüm Cezasının Her Durumda Kaldırılmasına Dair 13 Sayılı Protokol’ü imzaladılar. Protokol Avrupa Konseyine üye on devlet tarafından onaylanarak 01.07.2003 tarihinde yürürlüğe girdi.

13 sayılı Protokole göre; ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez. İstisnası yoktur. Sözleşmenin 15. maddesine dayanılarak, yani olağanüstü hallerde Devletlere temel hakları askıya alma hakkı tanıyan ve yükümlülüklerine aykırı tedbirler alma hakkı veren düzenleme dâhil, bu Protokolün hükümlerine istisna getirilmeyecektir. Bu Protokolün hükümleriyle ilgili hiçbir çekince konulamaz, yasaktır.

Daha sonra, 7.05.2004 kabul tarihli ve 5170 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunla, Anayasanın 15, 17, 38 ve 87. maddelerini değiştirilerek ölüm cezası Anayasadan tamamen çıkarıldı. Anayasa bu cezadan temizlendi.  

Anayasadan sonra sıra kanunlara geldi. 14.7.2004 kabul tarihli ve 5218 sayılı Ölüm Cezasının Kaldırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun kabul edildi. Bu kanunla bütün kanunlarımızdan ölüm cezaları temizlendi. İdam cezasını gerektiren fiillerin karşılığında verilecek cezalar ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi.

Bir başka deyişle; kişinin her gün ölmeye yattığı ölüm cezasından beter bir ceza…   

Son adım… Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca 18.11.2004 tarihinde kararlaştırılan “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No.lu Protokolün” Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı, 20.12.2004 tarihli Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan) imzalı yazıyla TBMM Başkanlığına gönderildi (T.B.M.M.  Dönem: 22,Yasama Yılı: 3,S. Sayısı: 793).

Gerekçesine göre; “İnsanın sadece insan olduğu için doğumundan itibaren yaşam hakkının da aralarında bulunduğu bazı vazgeçilmez haklara sahip olduğunu kabul eden çağımızın insan hakları anlayışına uygun olarak” Meclise gönderilen bu Kanun Tasarısının altında dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Bakanlar Kurulu üyelerinin imzaları vardır.

Tasarının gerekçesinde şöyle denilmiş: “İnfazı ne kadar az acı verecek şekilde düzenlenirse düzenlensin, kişinin bedeni üzerinde şiddet uygulamak suretiyle yerine getirilen, böylece fiziksel acının yanı sıra, infaz anına kadar dayanılması zor bir manevî acı da verdiği için insan onuruyla bağdaşmayan, sadece tatbik edilecek kişiye değil, yakınlarına da vereceği ızdırap için cezaların şahsîliği ilkesi ile de bağdaşmayan ölüm cezası, Ölüm Cezasının Her Durumda Kaldırılmasına Dair 13 Sayılı Ek Protokol ile savaş ve çok yakın savaş hallerinde dahi kaldırılarak çağdaş ceza hukukunun gerekleri uluslararası alana da taşınmış bulunmaktadır. Protokolün onaylanması ile ülkemiz, yaşam hakkının korunması hususunda uluslararası hukukun bulunduğu son merhaleye ulaşmış olacaktır.”

06.10.2005 kabul tarihli 5409 sayılı İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No’lu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Resmi Gazetede (12.10.2005 tarih ve 25964 sayılı) yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Ülkemiz yaşam hakkının korunmasında son merhaleye ulaştı, ulaştırıldı. Kutladık o yıllarda.

Ölüm cezasının kaldırıldığı Hükümetler dönemi AKP’nin, hükümet ettiği dönemlerdir. Ölüm cezasının kaldırılması hakkındaki yasal düzenlemelerle demokrasi ve hukuk devleti adına bu ülkeye çok büyük bir kazanım sağladılar. Çağdaş hukuk devleti olma ve insan haklarının korunması için inkâr edilemez bu çok büyük adımdan dolayı bu katkı ile övünebilirler, haklıdırlar ve haklarıdır.

Geri getirmenin mümkün olabileceğini söylemek ise çok vahimdir ve kabul edilemez. Akıldan çıkarılmaması gerekir; “ölüm cezası” geri gelmemek üzere tüm kanunlarımızdan ve Anayasadan çıkarıldı ve yürürlükten kaldırıldı.

Kimse böyle bir cezayı aklına bile getirmesin, dillendirmesin bile… Hiç bir toplumda adalet duygusu yaratmayan insanlık dışı böyle bir öç alma ve adaleti ölümle yerine getiren ceza olamaz, olmamalıdır. Ölüm cezasına nokta konuldu ve tarihe gömüldü. Türkiye kendi topraklarında istisnası olmaksızın ölüm cezasını, öldürmüştür. Bu öldürme eylemi hukuk devletinin insan haklarını korumak amacıyla meşru müdafaasıdır.

O dönemde ölüm cezalarının kaldırılmasında imzaları olan Dışişleri Bakanı Sayın Gül ve Adalet Bakanı Sayın Çiçek; ölü diriltilebilir mi?      

Ölüm cezasını anımsatmak bile insan hakları ve hukukun ölümüne davetiye çıkarmaktır.    

O halde, şimdi ölüm cezasını yeniden gündeme getirmenin tek bir izahı olabilir; Türkiye insanların yaşam hakkını korumaktan vazgeçmektedir.

O halde ölüm cezasını kaldıran imza sahipleri; insan haklarını koruyan ve kendi koyduğu geçmiş yasal düzenlemelerinin tümünü inkâr etmek üzerine kurulu bir politika dillendirmektedirler; hem de demokrasi kazandı denilen 2016 yılının Temmuz ayında darbeye kalkışmanın püskürtüldüğü ve demokrasi nöbetlerinin tutulduğu bu günlerde…