Evet dostlar, acıyla yoğrulmuş bu toprakların bir ferdi olarak isyanım var. İnsanın insana yaptığı kıyımlara, yalanın gerçeği örttüğü, ahlaksızlığın görmezden gelindiği bu düzene isyanım var. Bebekleri, çocukları, kadınları güven altında tutmayı, onları eril şiddete karşı korumayı beceremeyen devlet erkine isyanım var. Yerkürede 100-200 yılda bir görünen korkunç salgınlardan birini yaşıyoruz. En çok dar gelirlilerin, yoksulların ölmesine isyanım var. Halkın haber alma hakkı için uğraş veren, yurttaşları gerçeklerle buluşturmaya, çalışan gazeteciler yerine bu onurlu mesleği kirleten haber ve yazı erbabına isyanım var. Özgür haberin dolaşımına, düşünceyi ifade özgürlüğüne, temel hak ve özgürlüklere her gün yeni bir engel çıkaran iktidarın giderek sertleşen tutumuna isyanım var. Demokrasiyi içselleştirmemiş siyasetçilerin bitip tükenmez ekran gevezeliklerine isyanım var. Osmanlı döneminden günümüze aktarılan dalkavukluğun şimdilerde adeta bir meslek haline gelmiş olmasına isyanım var. Kadın cinayetlerini önleyecek gerçekçi yasaların oluşturulmamasına, Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesine isyanım var. Faili meçhullerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme gelmemesine isyanım var. Doğayı korumaya, yeşile, ağaca kuşa, hayvanlara kötü muamele eden insanlara isyanım var. Yaşadığımız korkunç salgın günlerinde “Bana bir şey olmaz” diyerek kurallara uymadan ortalarda dolaşan, “bizi Allah korur” diyerek her türlü kuralsızlığı devam ettiren insanlarımıza isyanım var.
Diyeceksiniz ki, istediğiniz kadar isyan edin. Bu düzen kolay kolay değişmez, haklı olabilirsiniz. Ama şunu da unutmamalı ki susmak da hiçbir şeyi değiştirmiyor. Konuşmamak, eleştirmemek, tepki göstermemek yaşanan bu korku ikliminde sadece edilgin bir toplumu daha da edilgin kılıyor. Sıkça yazılarımda vurguluyorum. Doğup büyüdüğüm, gençliğimi, yaşlılığımı sürdüğüm bu topraklarda gerçek anlamda demokrasiyi hiç yaşayamadım. Bizim kuşak da elbette. Gençler hep potansiyel suçluydu. Kadınlar hep ikinci sınıf muamele gördü. Erkek egemen toplumun baskısı altında ezildi. Emekçiler ve işçi sınıfı da iktidarların baskısı altında, kendini ortaya koyma fırsatı bulamadı. Sık sık gördüğümüz darbeler sonraki iktidarlara “muhbirlik” diye yeni bir meslek miras bıraktılar. Şimdi insanları birbirine düşürmekte duraksamadan çalışan muhbir gruplar dijital çağın da önemli unsurlarını oluşturuyor. İsyanımız çok, öfkemiz de tabii. Yarını düşünüyor insan. Çocuklarımıza, torunlarımıza nasıl bir dünya, nasıl bir ülke bırakıyoruz diye. O çocuk kahkahaları ki dünyaların en güzel müziğidir. Şimdilerde kulağımıza pek çalınmıyor.
İşte böyle dostlar. İnsan bunaldığında bazen yazdıkları dizginlenmiyor. Duygularımı yazıya dökmekten başka çare kalmıyor. Karamsar mı? Elbette karamsar. İstediğiniz kadar kızabilirsiniz. Ama şu anda bilgisayarın tuşlarına basarken hali pürmelalim böyle.
Yazıyı Metin Eloğlu’nun kısa bir şiiriyle sonlayalım. “Seyrek”
Gün mün çalınmaz gayrı felekten
Herkes kendi dizidibinde
Rakılar cıgaralar içerekten
Bir şiir olsa da ezberlesek