Sahi bizler insanlık adına, ülke adına neyi miras bırakacağız gelecek kuşaklara? Şöyle bakıyorum da ülkeme dair gençlere anlatabileceğim güzelliklerle örülü en ufak bir anı canlanmıyor belleğimde. Cumhuriyet tarihi boyunca emekçiyi, işçiyi, dar gelirliyi yok sayan, yoksulluğu görmezden gelen sermaye, siyaset ve medya sarmalında geçti ömrümüz. Günümüzde sermaye, siyaset ve medya üçlüsüne yeni bir halka daha eklendi. Adına Türk usulü mafya diyorlar. Bense nicedir Türkiye’yi yöneten yeraltı krallığı diyorum. Öyle bir noktaya gelindi ki, yıllardır tozlu raflarda bekletilen, kimisinin zaman aşımına uğradığı faili meçhul dosyalar bile yeniden tozları silinerek raflardan inecek gibi gözüküyor. Yeraltı lideri Sedat Peker’in iddialı açıklamaları ülkenin üzerine çöken toplumsal suskunluğa da bir çözüm getirecek gibi gözüküyor.
Elbette darbelerle örselenmiş Cumhuriyet tarihimizin karanlık günlerini yaşıyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza mutlu bir yaşam sürdürecekleri yarınlar için şimdilerde söyleyebileceğimiz, geleceğe bırakabileceğimiz mutluluk içeren hiçbir sözümüz kalmadı. Şöyle düşündüm, insanlığın en zorlu dönemlerinde şairler, yazarlar, düşünürler kendini ortaya atar, halkları içinde bulundukları korkudan, iç sıkıntısından kurtarmaya çalışırlar. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sına karşı çıkan şair, tiyatro kuramcısı, yazar ve düşün insanı Bertolt Brecht de bunlardan biridir. Yazılarıyla, dizeleriyle, tiyatro eserleriyle bireylerin umutsuzluğuna ve ülkesinin karanlığına ışık olmuştur. Bu yazı Brecht’in “Gelecek Kuşaklara” adlı ünlü şiiriyle son bulacak. Uzun bir şiir biliyorum. Ama yine biliyorum ki, içindeki insanlık sevgisini yitirmemiş, vicdanı hür, savaş karşıtı hepimizden gelecek kuşaklara bir şeyler taşıyan önemli bir yapıt. Öyleyse gelin A.Kadir’in çevirisinden birlikte okuyalım.
1.
Yaşamadayım karanlık bir çağda.
Doğruyu söylersin, çıkar adın zır deliye.
Katı yüreklilerin yüzünde kırışıktan eser yok;
görüyorsan gülen birini şuracıkta,
haberi yok demek başına gelecekten.
Bu nasıl çağ böyle, bu nasıl çağ!
Ağacı mı anlatacaksın, sakın ha, ağzını açma.
Bu nedir peki, haksızlığa karşı susmaktan başka.
Rahat yürüyorsa bir adam sokakta sallana sallana,
ne dünya umurundadır o adamın,
ne dostlarının derdi umurunda.
Nasıl doyururum karnımı; sen bana sor,
rastgele oldu, buldum bir yolunu.
Yediğim ekmeği hak etmiş değilim yoksa,
hapı yutarım talihim yaver gitmedi mi.
Daha ne istersin, diyorlar, durma yuvarla!
Ama ne yapayım ki yer içim içimi,
şu, açların elinden alınan lokma,
şu da, susamışların hakkı olan su.
Ama elindeyse gel, karnını doyurma!
Ne kadar isterdim akıllı olmak.
Aklın tarifini eski kitaplarda oku:
Kaç kavgadan kaçabildiğin kadar,
zor kullanmadan ve korkusuz,
iyilik yap kötülük yapana,
içinden geldiği gibi yaşamaya bak.
Akıllı olmak bir yere varmak değil,
her şeyi unutmak demek akıllı olmak.
Bu benim harcım değil, yapamayacağım:
Yaşamadayım karanlık bir çağda.
2.
Karışık günlerde vardım şehre,
boydan boya kol gezerken açlık.
İnsanlar gördüm, ayaklanmıştılar,
ben de ayaklandım, katıldım onlara.
Günler geçti birbiri peşisıra,
bu geçen günler benim günlerimdi.
Kurşuna dizilenler arasında yedim içtim.
Bölündü uykum cinayetlerle.
Sevince sevdim karşılıksız.
Seyrettim kendi kendimi usanarak.
Günler geçti birbiri peşisıra,
bu geçen günler benim günlerimdi.
O zamanlar uçuruma açılırdı bütün sokaklar.
Rahatı kaçtı benim yüzümden baştakilerin.
Duramadım konuşmadan, konuştum boyuna,
sonunda ölüme yolladı dilim beni.
Başka çarem yoktu ne yapayım ki.
Günler geçti birbiri peşisıra,
bu geçen günler benim günlerimdi.
İnsanlar elden ayaktan kesilmişti.
Uzaktı insanların varacakları yer.
Görüyordum orasını, görüyordum iyicene,
ama varamıyordum oraya bir türlü.
Günler geçti birbiri peşisıra,
bu geçen günler benim günlerimdi.
3.
İyi düşün, arkadaş, iyi düşün,
bizi boğan bu selden kurtulacağın gün,
söz etmeye kalkarsan güçsüzlüğümüzden,
iyi düşün, arkadaş, iyi düşün,
gücümüzü tüketen o karanlık çağı:
O ülke senin, bu ülke benim,
papuç eskitmedik diyar kalmadı,
göremezdik önümüzde bir tek ışık,
diz boyu haksızlık, diz boyu zulüm.
Bir tek baş kaldıran göremezdik.
Yerleşmiş iyicene kafamıza bizim:
Amansızdır insanoğlu yoksulluğun türküsünde,
zorbalık mı, haksızlık mı, fırlar ayağa,
başlar ses daha gür çıkmaya, daha erkek.
Biz ki, insanlara iyi günleri getirecektik,
iyi insanlar olamadık ne çare ki.
Sen bari, bugünlerin ardından gelecek olan,
güzel günler hazırlamaya başlarken insanlara,
sen bari,
suçu bize yükleme!