Bizim ’60 kuşağının yaprak dökümü sürüyor. İnsanın sevdiklerinden ayrı düşmesinin yürek burkan acısına katlanmak kolay değil elbette. Bir hafta içinde üç güzel insan peş peşe terk edip gidiverdiler aramızdan. Tiyatro Sanatçıları Gülriz Sururi, Erdoğan Ersever, Sinemacı ve Gazeteci Cihan Akerson... Her üçü de birikimli dost canlısıydılar. Günümüzde toplumumuz öylesine değişti ki “iyi” sıfatını etrafınızdaki kalabalık içinde pek az insan hak ediyor. Sözünü ettiğim üç sanatçı da her şeyden önce iyi insanlardı. Onları çok özleyeceğim…
Erdoğan Ersever’le dostluğum eski yıllara rastlar. Karımın ve benim radyoculuk dönemlerime. Wolfgang Borchert’in “Kapıların Dışında”yapıtı Devlet Tiyatrosunda iki yıl üst üste kapalı gişe oynanmıştı. Nazi Almanyası’ndan bir kesitin seyirciyle buluştuğu bu oyunda Erdoğan Ersever Nazi subayı rolünde o denli başarılıydı ki, yakından tanımasam, dostum olmasa, “Bu adam kesin Nazi hayranı” derdim.
Gülriz Sururi’ye gelince, gençliğimde bana tiyatroyu sevdiren bir ailenin bireyi olarak tanıdım. Tünel’den Beyoğlu’ya giderken solunuzda kalan “Elhamra” sinema ve tiyatro salonu Pera günlerinden kalmadır. 1960’lı yıllarda Elhamra’da Fransız hafif komedilerinden adapte edilmiş oyunlar sergilenirdi. Belleğim yanıltmıyorsa adı İstanbul Tiyatrosu’ydu . Bazı arkadaşlarımla o tiyatronun tiryakisi olmuştuk. Hiçbir oyunu kaçırmamaya özen gösteriyorduk. Oyuncular arasında kimler yoktu ki: Toto Karaca, Muzaffer Hepgüler, Celal Sururi, Mehmet Karaca, Ali Sururi, Alev Sururi, Lütfullah Sururi ve Gülriz Sururi. Bu isimler anımsayabildiklerim. Toto Karaca ve Mehmet Karaca’nın da Türk Pop Müziği Sanatçısı Cem Karaca’nın anne ve babaları olduğunu söylemeliyim. Evet, tiyatro seyretme tutkum böyle başladı. Muammer Karaca, Ulvi Uraz, Kenter tiyatroları ve Genco Erkal’la da bir başka çizgiye evrildi. Sanat kültürümüzün bu güzel insanlara ve ismini sayamadığım nicesine minnet borçları vardır diye düşünüyorum. Gülriz Sururi başladığı yerde kalmadı hep daha iyiyi aradı, daha güzele koştu. Engin Cezzar’la birlikteliği her ikisi için adeta yeni ufuklara ulaşma şansı oldu. Engin Cezzar’ın erken ölümünden sonra da Gülriz Sururi durmadı, kitap yazdı, oyun sergiledi, sosyal projelerde yer aldı. Bir tiyatro emekçisi olarak cumhuriyetin laik genç kızlarının sanat ve kültür gelişimleri için çaba harcadı. Ne mutlu. Hayatta insanların “Keşke”leri çoktur bilirim. Benim de var elbette. Bunlardan ikisi de iki kadına ait. Biri kanımca ülkenin en önde gelen Hikayecisi, Yazarı Leyla Erbil. Ölümünden bir kaç yıl önce tanışma ve konuşma fırsatım oldu. Harika bir insandı. Neden daha önce tanışma konuşma olanağı yaratmamıştım. İkinci kadın Gülriz Sururi’ydi. Zaman zaman yazışmalarımız oldu. Bir keresinde Suat Derviş hakkında bir söyleşisini gazetede çarpıtmışlar. Gazete haberine güvenerek Gülriz’i eleştiren bir yazı yazdım. Aradı hemen, bir çarpıtmaya alet olarak araştırmadan yazdığım için sitem etti. Araştırdım. Gülriz haklıydı. Bir sonraki yazımda özür diledim. Demet Taner ortak arkadaşımızdı. Hep Demet’le buluşup Gülriz’le uzun bir sohbet tasarlıyordum. Şu gün bu gün derken Gülriz’in ölüm haberi geldi. Değer verdiklerinizle, sevdiklerinizle bir arada olmak, söyleşebilmek için hiçbir fırsatı harcamayın değerli dostlar. Sonra çok geç olabilir. Madem tiyatrodan söz açtık bir tiyatro kuramcısı, şair, yazar, barış savunucusu Bertolt Brecht’den bir şiirle sonlayalım: Halkın Ekmeği (Çevirenler: A.Kadir-A. Bezirci). Sevgiyi, dostluğu unutmadan…
Halkın Ekmeği
Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek,başlar açlık,
Bozuldu mu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.
Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız,kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!
Bolsa insanın önünde ekmek,lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsa da olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire...
Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.
Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o, günde bir çok kez gerekli.
Sabahtan akşama dek,iş yerinde,eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.
Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?
Öteki ekmeği kim pişiren?
Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.
Bol, pişkin, verimli.
bakarsınız bol olur bu ekmek,
bakarsınız kıt,
bakarsınız doyum olmaz tadına,
bakarsınız berbat.
Azaldı mı ekmek,başlar açlık,
Bozuldu mu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.
Bozuk adalet yeter artık!
Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter!
Yeter katıksız,kara kabuklu adalet!
Dura dura bayatlayan adalet yeter!
Bolsa insanın önünde ekmek,lezzetliyse,
gözler öbür yiyeceklere yumulsa da olur.
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire...
Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek:
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.
Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,
adalet de gerekli her gün,
hem o, günde bir çok kez gerekli.
Sabahtan akşama dek,iş yerinde,eğlencede,
hele çalışırken canla başla,
kederliyken, sevinçliyken,
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,
günlük, has ekmeğine adaletin.
Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?
Öteki ekmeği kim pişiren?
Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.
Bol, pişkin, verimli.