Çözüm sürecinin, sınırlardaki savaş nedeniyle etkilenip etkilenmeyeceği önümüzdeki günlerde daha da netleşecek. Hükümet sürecin devam edeceğini ifade ederken, çözüm sürecinin yol haritasındaki gecikmesinden kaynaklanan endişeler sürüyor.
Sınırlarımızda gerçekleşen ve ölümden kaçan insanların sığındığı ülke olarak terörle mücadele bakımından yeni bir zihniyete gereksinimimiz olduğu açıktır. Özellikle Ortadoğu’da yaşanan savaşlar, kan ve insanların gördüğü zulüm karşısında; silahlı eylemleri ve terörün tanımını yeniden düşünmek gerekiyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu terör eylemlerini; " insan haklarını, temel özgürlükleri ve demokrasiyi yıkma amacı güden, Devletlerin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit eden, meşru olarak kurulmuş Hükümetleri istikrarsızlığa uğratan, çoğulcu sivil toplumu tehlikeye atan ve Devletlerin ekonomik ve sosyal kalkınması üzerinde olumsuz sonuçlar doğuran faaliyetler" ( 17.12.1999. Karar No. 54/164) olarak tanımlamıştır.
Terör eylemlerinin faili, düzenleyicisi ve maddi destekçisi olduğundan şüphelenilen kişilerin mahkeme önüne çıkartılması bütün devletlerin yükümlülüğüdür (12 Eylül 2011 BM Güvenlik Konseyi'nin 1368 sayılı kararı). Güvenlik Konseyi, bu amaçla devletleri acilen işbirliğine çağırmıştır. Bu çağrı gereği Devletler, terörü yaratan nedenleri ortadan kaldırmak için çaba göstermelidir.
Devletlerin asli görevinin, kendi halklarını “olası terör eylemlerine karşı korumak olduğunu" vurgulayan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 11 Temmuz 2002 tarihli 804. toplantısında kabul edilen "İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Hakkındaki İlkeler" hakkındaki tavsiye kararı, terörle mücadelede önemli bir siyasi/hukuki belgedir.
Terör büyük bir sorun olsa dahi; insan haklarının, hukukun üstünlüğünün ve çoğulcu demokrasinin korunması gerekir. Olağanüstü her yönetim ve tercih edilen güvenlik tedbirinin hukuka aykırı her uygulaması, özgürlüklerden adım adım vazgeçmek demektir.
Avrupa Konseyi terörle mücadele alanında üç temel unsuru esas alır. İlki terörle mücadele alanında hukuki çalışmaları güçlendirmektir. İkincisi ise temel değerleri terör eylemleri karşısında koruma altına almaktır ve son unsur ise terörün sebeplerine yönelmektir.
Avrupa Konseyi hukuki çalışmaları koordine etmek amacıyla iki hükümetler arası uzmanlar komitesi kurmuştur. 2011 yılında Terörün Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesini güncellemek ve Avrupa Konseyi’nin yeni hareket önceliklerini tespit etmek amacıyla kurulmuş olan “Uluslararası Çok Yönlü Terörle Mücadele Grubu” (GMT) ve 2003 yılında GMT’nin yerini alan Terör Uzmanları Komitesi (CODEXETER).
Avrupa Adalet Bakanlarının Moskova (2001) ve Sofya’da (2003) gerçekleştirdikleri toplantılarda;
· Terör mağdurlarının korunması, desteklenmesi ve zararlarının tazmini,
· Devletlerin milli hukuk sistemlerinin teröre cevap verme noktasında değerlendirilmesi,
· Üye devletlerin terörle mücadele kapasitelerinin arttırılması için hukuki ve yapısal gelişimlerinin desteklenmesi,
· Terörle mücadele alanında Avrupa ulusal ve uluslararası standartlar kütüğü oluşturulması,
çalışmalarını gerçekleştirdiler.
Avrupa Konseyi bu çalışmalarının devamı sırasında terörün önlenmesi, terörün bastırılması, kara para aklanması ve terörün finansmanı konusunda üç anlaşma üretmiş ve Bakanlar Komitesinin birçok Tavsiye Kararı ortaya çıkmıştır.
Avrupa Konseyinin terörle mücadele alanındaki hukuki çalışmaları güçlendirme çabalarının temelinde, terörle mücadele sırasında insan haklarına, temel hürriyetlere ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermenin mümkün ve gerekli olduğu temel ilkesi yatmaktadır.
Diğer yandan ülkemizde siyasi politikanın hedefi çözüm sürecidir, demokrasi ve uzlaşıdır. Silahların susması ve barış herkesin beklentisidir. Herhalde uygun düşen deyimiyle, bir geçiş dönemi yaşanmaktadır.
Acaba bu geçiş döneminde hukuk ve adalet beklentisi nedir?
Geçiş Dönemi Adaleti demokratik toplum ve güven temelli bir kanuni düzene geçişi sağlamak için başvurulan hukuki arayıştır. Eskiden olmuş ve hatta adına eski rejim denirse; eski rejim tarafından gerçekleştirilen ihlallerin ortaya çıkarılması bu hukuki arayışın önemli bir parçasıdır. Yeniden kurulacak rejim ise “barış ve uzlaşı” olarak temellendirilmelidir.
Geçiş Dönemi Adaleti (GDA) kolay sağlanmaz. GDA devletin vatandaşlarına baskı uyguladığı ya da farklı gruplar arasında çatışmaların yaşandığı bir dönemden daha demokratik ve güven temelli bir geçişte söz konusu olan adalettir.
Avrupa Konseyi Parlamenter Asamble, “Terör Karşısında Demokrasiler” konulu 26 Eylül 2011 ve 1258 sayılı kararında Devletlere "dünyada tüm insanlar için demokrasi, adalet, insan hakları ve refahı güvence altına almaya yönelik olarak ekonomik, sosyal ve siyasi politikalar izleme doğrultusundaki kararlıklarını yineleme ve pekiştirme" çağrısında bulunmuştur. Her şeyi kanunlarla ve mevzuatla çözemezsiniz.
Bu yüzden Geçiş Dönemi Adaleti’nin en önemli adımlarının atıldığı sırada, sorun üreten kanunlarının yürürlükten kaldırılması ile işe başlanması demokratik ve güven temelli bir geçiş süreci için aranan adalettir.
Sürdüğüne inanılan “çözüm süreci” asıl bu cesaretli adımın atılmasıyla başlar. Sonrası gelir. Her şey yok kanun o halde yap kanun zihniyeti ile çözülmez. Zaten çözüm sürecinin sorunlarının da “kanunlarla” çözülmesi son işlerden birisidir. Ötesi, “devlet politikası olarak” kanunlarla getirilen çözüm sürecidir sadece.
Kamuoyunun vicdanı; geçiş döneminin adaleti için elzemdir ve çözüm sürecinin en zor ama en güçlü aracıdır.