Her imparatorluğun bir kuruluşu ve yükseleş yılları vardır. Peşinden rant taşıyan yıllar gelir. Sandıklar dolmuş, zevkler doruğa ulaşmış, maddi güçler emreder hale gelmiş, sarhoşluk yılları başgöstermiştir. Doyumsuzluklar, iktidar hesapları üzerine kurulmaya başladığında Bizans oyunları yerini alır. Tarih hep böyle tekemmül etmiştir. Tarihten ders almayanlar zamanla tarih sayfalarının aralarına gömülüp kaybolup gitmişlerdir. Tarih kitaplarında birer sayfa olarak kalmışlardır.
İşte bu iktidar savaşları dış savaşları unutturmuş, içte birbirini yok etme savaşları yerini almıştır. Artık imparatorluk farkında olmadan duraklama devrine girmiştir.
Eğlenceler düzenlenir, altınlar havalara saçılır. Öz benlikler yavaş yavaş kaybedilir. Hazineler boşalmaya başlar, yağmalar bunu takip eder. Ordular hazırlanır, yeni vergiler, yeni istilalar gerekmektedir. Bilmezlerki dış güçler yıllarını boşa geçirmemişler, kuvvetlenmişler, ordularını güçlendirmişler, birleşmişlerdir. İşte ilk yenilgi ve içte hesaplaşma...
Gerileme devri başlamıştır. İyi idare edilmeyen imparatorluk çökmenin eşiğindedir... Herkeste ülkeyi değil canını kurtarma sevdaları başlar. Bu da yok oluşun başlangıcıdır...
Ülke ekonomileri de ülkelerin büyümelerinin başlıca unsurlarıdır. Ekonomin kalkınıyorsa insanların huzur ve mutluluk içindedir.
Yıl 1923, Cumhuriyet ilan edilmiş. Ülke savaştan yeni çıkmış. Elde yok, avuçta yok. Ziraat mühendisin yok, sanayide çalışacak mühendisin yok, doktorun yok, öğretmenin yok. Anadolu harap, savaştan çıkmış.
Fabrikan yok, işçin yok, iş adamın yok, tüccar yok, mimar yok, yol yok. Suyun yok elektriğin yok. Kadılar çarşafta, erkekler dört kadın alıyor, yurttaşlık yasası yok.
Üniversiten yok, bankan yok, ihracatçı yok, ithalatçı yok, sermayen yok.
Kalkın bakalım nasıl kalkınacaksan...
Mustafa Kemal ve yol arkadaşları devletciliğe sarılmış. 1930larda Merkez Bankasını kurmuşlardır.
Özel sektör oluşturulmuş.
Çağdaş öğretime geçilmiş.
Okuma yazma seferberliği ilan edilmiş.
Kitaplıklarda kitap yokken ulusal kütüphane kurulmuş.
Okullarda tarih kitabı yokken tarih yeniden yazılmış.
Ve... Yok olmanın kıyısından çıkılıp var olmanın doruğuna çıkılmış. Avrupada saygınlık kazanılmış. Yoktan var olmanın zaferi yazılmış.
Madenlerimiz devletleştirilmiş. Etibank, Sümerbank sanayinin devleri haline getirilmiş.
Kendi işletmelerimiz kurulmuştur. Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü de (T.K.İ.) bunlardan biridir. Taşkömürü ve linyit ocaklarını çalıştırmakla görevlidir.
Ülkenin en iyi taş kömürü Zongukdak ilindedir. Zonguldaka genel müdürlük kurulur. Maden zordur. İlk yıllarda işçi bulmakta güçlük çekilir. Mükellefiyet devri başlar, her haneden bir kişiye çalışma mecburiyeti getirilir. 1939-1945 savaş yılları tetikte olmanın zorlukları, bunu anlatamamanın sıkıntıları, Halk Partisi ile halkın arasının açıldığı yıllardır.
Çalışma koşulları iyileştirilir. Zonguldakta çalışmak isteyenler için askerliğin acemilik eğitimini yaptıktan sonra madende çalışanlara askerlikten sayılma yasası çıkar. Zonguldak göç almaya ve yıldızı parlamaya başlar.
Ülkenin kalkınması için ikinci bir demir çeliğe ihtiyaç vardır. Yer tespiti gerekir. Kömür Zonguldakta olduğu için il Zonguldaktır. Yer demir yolu kenarı Tekfen mi (Gökçebey), deniz ulaşımı nedeniyle Ereğli mi? Ankaradan gelen heyette Şevket Süreyya Aydemir (Sanayi bakanlığı komisyon sekreteri), Kurmay Yarbay Seyfi Kurtbek (Genel Kurmay Tem.) tercihlerini Kdz.Ereğliden yana kullanır.
Kredi için Dünya Bankasında Güney Kore ve Türkiye sıra beklemektedir. Tercih Türkiyeden yana kullanılır. Ve Erdemir kurulur. Zonguldak 1980 yıllarına kadar Bolu, Kastamonu, Çankırı, Samsun, Giresun, Ordu, Trabzon, Rize, Artvin ve Kars illerinden muazzam göç alır. Sadece 1978 yılında Armutçuk işletmesinde çalışan Kars nufusuna kayıtlı 426 kişi çalışmakta idi. Bugün göç veriyor. Herkes geri dönüyor. Dönmeyenler işi, aşı, evi olanlar...
1980li yıllarla gelen ekonomik görüş, zarar eden kitlerin kapatılması sürecini, dışa bağımlılığı ve IMF yıllarını başlatır.
Zarar ön planda tutulur, ana amaç dünya ülkelerinde demokrasilerin bekçileri olan maden işçilerin üretimden gelen güçlerini kırmaktır. Sendikalar ve sivil toplum örgütleri seyirci kalır ve plan sinsi sinsi uygulanır. Doğal gaza mahkumsun. Her kış İran mı vanaları kısacak Rusya mı? diye bekle dur.
Bu durumda Erdemirin in satılmasına maden işçisi kadar sahip çıkmayan Erdemir işçisi, Ereğlinin ve kendinin kaderi ile oynamıştır.
İşte Erdemir in durumu.
İşte TTKnın durumu.
Sadece Armutçuk Müessesesinde 1978 yılında 7.000 işçi çalışıyordu. Şimdi ise 1.000 civarında. Bu ne demek? Ereğliye 6.000 maaş az girmesi demek. Erdemirde bir zamanlar 8.000in üzerinde işçi çalışıyordu. 3.000 civarında eksilme var.
Dün Alaplıya giderken gözlerim yaşardı. Bütün gemi sanayi durmuş, tık yok. Çalışma yok.
Ekonomik kriz teğet mi geçti acab diyorum. Ne idik, ne olduk?
Zonguldak ve Ereğliye bir bakın. Altın yllar gitmiş, gümüş yıllar bitmiş. Bronzu arar hale gelmişiz. Satıp satıp yemişiz. Çöküşün eşiğinde miyiz nedir?
Osmanlının çöküşüne mi benziyoruz?
Kurtuluş nerede?
Bize de MUSTAFA KEMALLER lazım diyorum...