Artık değişim zamanı gelmiş ve geçmiş bile! Uygulamadan anlaşılıyor. Yeni Türkiye’nin değişen “basın özgürlüğü” anlayışı yeniden düzenlenebilir!

 

Değişiklik öncelikle bir Anayasa değişikliği olarak ele alınabilir. Örneğin basın özgürlüğü “Basın hür değildir, sansür edilebilir. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına ve siyasal iktidarın isteklerine bağlanabilir” şeklinde değiştirilebilir (!)

 

Ayrıca kanuni olsun denirse; birinci maddesi “Matbuat kanun dairesinde serbesttir” olan bir torba kanun içinden çıkan yeni bir Basın Kanunu bile yapılabilir.

 

Ne demeli bilmiyorum ama basın özgürlüğünün içinde bulunduğu bu günkü hale göre bundan böyle bu şekilde düzenlenirse herkes rahat eder. Taraflar birbirini anlar. Her şey ve her basılmış eserin nasıl olması gerektiği gelmiş geçmiş ve gelecek hükümetler tarafından tayin ve takdir edilerek basın, kanun dairesinde serbest olur. Düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayılmasına aracı olur ve “düzene uygun” kafaların yetişmesine hizmet eder.  Basın özgürlüğünden yana olanlarla olmayanlar arasındaki kavga biter (!) Gerginlik ortadan kalkar, endişe yok olur ve herkes kimin ne istediğini bilir. Artık isteyen kişi de kimsenin duyamayacağı biçimde ağız dolusu küfreder ve tabii kimsen de olsa bir nebze rahatlar.

 

Eğer bir olasılık ağız dolusu küfürleriniz duyulmuş olursa konu yargıya intikal edebilir ve artık (istisnaları hariç) yargıya intikal etmiş konular hakkında konuşulmaz, düşünülmez, yazılmaz, çizilmez. Aksini yaparsanız, çizilirsiniz, hakkınızda linç başlar ve düzene aykırı fikirleriniz nedeniyle yanarsınız(!) Böylece “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri” almış olur.

 

Acı ve esprisine bile tahammül edilemeyecek olan basın özgürlüğünün durumu budur!

 

Örneğin Anayasanın 28 inci maddesine göre; “Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar.”  Devamındaki düzenlemeye göre, bu suçların işlenmesinin önlenmesi için “Tedbir yolu ile dağıtım hâkim kararıyla; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkime bildirir. Yetkili hâkim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır.”

 

Demek ki Anayasaya göre “dağıtımın önlenmesi” bir tedbirdir ve mutlaka bir hâkim kararı bulunmalıdır ve şarttır. Ancak “acil” ise ve eğer kanunla kendisine yetki verilmiş bir “merci”, karar vererek dağıtımı önlemişse; yetkili hâkim tarafından bu kararın onaylanması şarttır. Aksi takdirde “dağıtımın önlenmesi” kararı hükümsüzdür.

 

Ve tabi sürekli altını çizdiğimiz bir diğer önemli Anayasa kuralı ise; “Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hâkim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz.”

Anayasanın 28 inci maddesinde süreli veya süresiz yayınların, kanunun gösterdiği suçların soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması koşuluyla yayınların toplatılması işleminin hâkim kararıyla yapılabileceğini ve hangi hallerde bu kararın verilebileceğini düzenlemiştir. Acil durumlarda verilmiş yetkili merci kararı hâkim onayına tabidir. Önceki mülga 5680 sayılı Basın Kanunundaki “yayınların toplatılması” düzenlemesi 2004 yılında kabul edilmiş olan 5187 sayılı Basın Kanunu ile kaldırılmıştır. Kanunda olmayan ama Anayasa’nın 28 inci maddesindeki yayınların toplatılması hakkındaki bu düzenleme kaldırılmalıdır.

 

Yayınlara “el koyma”, “dağıtım” ve “satış”  yasağı 5187 sayılı Basın Kanununun 25 inci maddesinde düzenlenmiştir.   Eğer ortada başlatılmış bir “soruşturma” varsa sübut vasıtası yani delil olarak her türlü basılmış eserin en fazla üç adedine Cumhuriyet savcısı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kolluk el koyabilir.  El koyma, budur.

 

25 inci maddeye göre; “Soruşturma veya kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla” basılmış eserlerin tamamına hâkim kararı ile el konulabilir. Basılmış eserlerin tamamına el koymak için Anayasa dâhil kanunlar ve Türk Ceza Kanunundaki hangi suçlar için uygulanacağı tek tek sayılarak gösterilmiştir. Örneğin bu maddede 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda, Anayasanın 174 üncü maddesinde yer alan inkılâp kanunlarında ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda öngörülen bazı suçlarla ilgili olarak “basılmış eserlerin tamamına” hâkim kararı ile el konulabileceği düzenlenmiştir.

 

Mülga Ceza Kanunun ünlü 312 inci maddesi Basın Kanunu madde 25 içinde sayılan suçlar arasındadır. Yürürlükte bulunan yeni 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun bu suça karşılık gelen düzenlemesi ise “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” başlıklı 216 ıncı maddedir Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle “kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması” halinde suç kabul edilmiştir ve cezası bir yıldan üç yıla kadar hapistir. Aynı maddenin son fıkrasına göre örneğin “kamu barışını bozmaya elverişli olması” halinde “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan” kişinin yayın fiili suçtur ve cezası altı aydan bir yıla kadar hapistir.   

 

Basın Kanununda 25. Maddede sayılan suç tipleri 765 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleriyle ilgilidir. Bu Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. O halde suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve kıyas yasağı gözetildiğinde 25 inci maddede sayılan mülga ceza kanunu maddelerinin uygulanmasının mümkün olmadığı görüşümüzü saklı tutmakta yarar görüyoruz.

 

Kaldı ki 216 ıncı maddenin de içine alan “kamu bakışına karşı suçlar” başlığı altında 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanununda sayılan suçlarla ilgili madde 218 düzenlemesindeki “Ortak Hüküm” gereğince; bu suçların basın yayın yoluyla işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır. “Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz”.  

 

Basılmış eserlere “soruşturma ve kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla” el konulabilir. Cumhuriyet gazetesine el koymak için şart olan başlatılmış bir soruşturmanın, dağıtımın önlendiği tarih ve saatte olmadığı kuvvetle muhtemeldir… Ortada bir hâkim kararı olmadığı uygulamada ortaya çıkmıştır, olsaydı dağıtımı önleyenler “hâkim kararı” var derlerdi ve büyük bir keyifle cümle âleme duyururlardı… Savcılık kararı/emri ise eğer; bu emre göre on-line işlem yapanların uygulamasına neden olan “yetkili mercii kararı” kırksekiz saat içinde hâkim onayından geçerdi ve kamuya duyurulurdu…

Sonuç olarak 14 Ocak 2015 günü sabaha karşı dağıtım şirketinin kamyonları durdurularak diğer yayınlar dâhil olmak üzere Cumhuriyet gazetesinin dağıtımının fiilen engellenmiş olması basın özgürlüğünün ihlalidir, Anayasanın 28 ve Basın Kanunun 25. Maddesine aykırıdır.

 

Ama ileri demokrasi ülkesi olan yeni Türkiye’de yürürlükte olan basın hür değildir kuralına ve yayınların her türlü biçimde sansüre uğratılabileceği hakkındaki uygulamaya uygundur (!)