Zor mesleklerden biridir gazetecilik. Bilgi donanımı, yetenek, merak duygusu dışında ilkeli bir duruş, kamuoyuna ve elbette okuruna karşı derin bir saygı gerektirir. Gazeteci ırk ayrımcılığı, cinsiyet ayrımcılığı yapmaz. Her durumda savaşın değil barışın yanında durur. Haber kaynakları ile yüz göz olmadan çalışmayı becerebilen, kolluk güçlerinin, bürokratların, iktidarların uydusu, memuru olmayan, yalnızca gerçeği kovalayan, patronuna kul olmayan gazeteci, mesleğin var olan onurunu daha da yüceltir.
Halkın doğru, çabuk ve yansız haber alma hakkı demek olan basın özgürlüğü bu nedenle çağdaş demokrasilerin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. Bu satırları ben uydurmadım. Bunlar evrensel meslek kurallarından bazıları. Bölünmüş, birbirine düşman edilmiş, sosyal güvenceden yoksun, sendikasız bırakılmış bir meslek topluluğu için şimdi evrensel gazetecilik kurallarını anımsatmanın bir yararı olur mu; emin değilim. Emin değilim çünkü günümüz gazeteciliği cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar kötü günler yaşıyor. Medya iktidar tarafından kıskaca alınmış. Her muhalif ses susturuluyor. İktidarı eleştirirken gazeteci bir anda kendini işsiz olarak ortalarda buluyor. Siyaset-sermaye-medya sarmalında haber maniple etmek, haber gizlemek, okuru yönlendirmek sıradan işler haline geldi. Gazete yöneticileri, kimi yazarlar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkacak her sözü bir hikmet sanıyorlar, nasıl süsler de haber yaparız telaşı içindeler. Kraldan çok kralcılar. Gazeteci kimliğini çoktan beyinlerinden silmişler. Şimdi iktidara nasıl hizmet ederiz diye birbirleriyle yarışıyorlar. Hâlâ dik kalmayı becerebilen onurlu meslektaşlarını türlü sebeplerle savcılara ihbar etmekten geri durmuyorlar. Muhabirlik yapamıyorlar ama muhbirliği pek güzel beceriyorlar.
Bu yazıya başlarken şöyle bir düşündüm. Fark etmemişim mesleğe başlayalı tam 60 yıl olmuş. Çetin Emeç’in yönettiği Son Posta’ya 1961 yılının sonbaharında adım atmıştım. O günden bugüne iyisiyle kötüsüyle çok şey gördüm. Pek çok dost kazandım. Bir o kadar da meslek ustam oldu. Tümünden de çok değerli bilgiler edindim. Hem insanlık için hem mesleğim için. Ama şimdi etrafıma baktığımda koca 60 yıl içinde bu dönemden daha kötüsü gazetecilere yaşatılmadı. Yazılısında, görselinde görev yapan evrensel gazetecilik ilkelerine uygun çalışan gazetecilerin iktidar tarafından ne teröristliği ne de vatan hainliği kaldı. Cumhurbaşkanına, bakanlara soru bile soramaz oldu gazeteciler. Hırpalandılar, adliye koridorları ikinci meskenleri oldu. Cezaevleri de öyle. Basın sektöründe işsiz sayısı 11 bini çoktan aştı. Öte yandan niteliklerine, yeteneklerine bakılmaksızın sağa sola yerleştirilen cukkalı müşavirliklere atanan sözde gazeteci sayısında ise inanılmaz bir artış var. Bir değil bazen üç maaş bile bu iktidara bitişik insanların verdiği hizmeti karşılayamıyor. Demem o ki kapı kulluğuna iktidara yaptıkları hizmetler o denli değer görüyor ki karşılığı ancak ödeniyor.
Nail Güreli’nin deyimiyle “Şu Bizim Medya” konusuna girdiğimizde yazılacak, çizilecek, konuşulacak o denli çok şey var ki; bir köşe yazısının sınırlarına sığmaz. Ve biz, çağdaş bir demokrasinin oluşmasının temel unsurlarından biri olarak gördüğümüz gazeteciliği hiç boşlamadık. Bütün bu zor koşullara karşın genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle hâlâ düşünceyi ifade özgürlüğü için, basın özgürlüğü için, haberin serbest dolaşması için mücadele eden gerçek gazeteciler var. Bu uğurda bedel ödeyenler de var. Ama ne sansür ne baskı bizleri yıldıramayacak. Gerçek gazetecileri korkutamayacaklar, kirli emellerine alet edemeyecekler. Ve bugünün siyasetçileri yarına kalmayacak ama gazetecilik hep kalacak.
NOT: 16-17 Ekim günlerinde Marmaris’te Marmaris Belediyesince düzenlenen Yerel Medya Çalıştayı’na İzmir İZGAZETESİ basın özgürlüğü eki hazırlamıştı.Bu ek için kaleme aldığım “Basın Emekçisi Olmanın Dayanılmaz Güçlüğü” başlıklı yazımı Evrensel gazetesi okurlarıyla paylaşmak istedim.