Bilgisayarın başına oturdum. Düşünüyorum. Ne yazmalı? Neyi nasıl kimlere anlatmalı? Biliyorsunuz iktidarımızın her meslek alanında olduğu gibi iletişim alanında da denetleme mekanizmaları çok ama çok hassas. Her sözcükten kendilerine göre bir anlam çıkarabiliyorlar. Yalnız denetim mekanizmaları mı? Bir de troller var. Meslek değiştirip jurnalciliğe soyunan gazetecileri ise saymıyorum. Kısaca daha yazıya henüz başlarken düşünmekte haklı görüyorum kendimi. Mesela geçenlerde başarılı iletişimciler Cumhurbaşkanının elinden ödüllerini aldılar. Başta İletişim Başkanı Fahrettin Altun olmak üzere TRT Yönetim Kuruluna yeni atanan Hilal Kaplan, Köşe Yazarı Abdülkadir Selvi ve “Yılın Haber Ajansı”(!) ödülüne layık görülen Anadolu Ajansı gibi bazı kişi ve kurumların isimleri var ödüllendirilenler arasında. Kimler ya da hangi kuruluş saptamışsa bu ödülleri, gerçekten iyi bir iş çıkarmış. Tarihe çok önemli bir not düşmüşler özellikle de gazetecilik tarihine… Kula kulluk üzerine bir belge bırakmışlar geleceğin genç gazetecilerine.
Ülkemde yazı yazmak isteyene, araştırma yapmak isteyene konu çok. Hangi birine el atsanız geleceğin tarihçilerine önemli bir ışık tutar. Örneğin Türkiye’nin en büyük bütçeli kurumlarından Diyanete bakalım. Daha doğrusu Diyanete değil de Diyanetin başındaki Ali Erbaş’a göz atalım. Bu muhterem zat gün geçmiyor ki yeni bir cevher yumurtlamasın. Sözleri Türkiye Cumhuriyeti ve Anayasa’ya ne denli ters düşse de iktidar pek memnun ki bu konuşmalardan hiç sesini çıkarmıyor. Bir anlamda sessiz kalarak bu arkadaşın şeriata yelken açmasına onay veriyor. Ya ana muhalefet partisi ne yapıyor? Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu dahil “laik” sözcüğünü kullanmaktan ısrarla kaçınıyor. Neden açık açık ortaya çıkıp “Laikliği sizlere çiğnetmeyiz” diyecek gücü kendilerinde bulamıyorlar? Partili bir cumhurbaşkanının tek başına yönettiği bir ülkeye hâlâ bizim demokrasimiz diye başlayan muhalifler var. Siz hangi demokrasiden söz ediyorsunuz arkadaşlar? Demokrasi dediğiniz kavram bu ülkede ‘yetmez ama evet’ dediğiniz tarihten itibaren ortalarda görülmüyor. Olsa olsa bugünkü rejime başka bir ad bulmak lazım. Onu da varsın siyaset bilimciler bulsun.
Dedim ya konu çok. İktidarın birey özgürlüklerini kısmaktaki amansız çalışmalarından biri de aldığımız duyumlara göre ekim ayında Meclise inecek. Sosyal medya ile ilgili bir girişim bu. İktidarı rahatsız eden, satın alınamayan kişilerin mecrası haline gelen sosyal medya yeniden düzenlenecek. Kapatmalar, ağır para cezaları, hapis cezaları kapıda. Bu sosyal medya düzenlemesini de görüp yaşayacağız. Şimdiye dek bütün yaşadıklarımız gibi. Cezaevlerinde çile dolduran pek çok insan var. Sanıyorum bu açıdan hiçbir ülkeyle kıyaslanamayacak kadar düşünce suçlusu ülkemde var. Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları ülkemizde görmezden geliniyor. Selahattin Demirtaş olsun, Osman Kavala olsun hâlâ cezaevinin kapalı duvarlarını aşabilmiş değiller. İktidar onları özgürlüklerini ellerinden alarak cezalandırıyor. Ama bilmiyor ki her geçen gün hem Demirtaş hem Kavala uluslararası alanda biraz daha özgürlük simgesi olarak tanınmaya başlıyor. Onların yiğit duruşu ve söylemleri hem yurt içinde hem yurt dışında büyük sempati topluyor. Yazacak çok şey var daha hemen her gün biraz daha yükselen ırkçılık, ayrımcılık, önlenemez boyutlardaki işsizlik ülkeyi bir uçtan bir uca saran adaletsizlik, yoksulluk, iç ve dış politikadaki krizler ve artık insanımızı sarıp sarmalayan ekonomik kriz. Bunların hepsi üzerinde durulacak konular. Yani yazımın başında da söz ettiğim gibi aradıktan sonra yazmak için, araştırmak için konu çok hem de pek çoktur ülkemde…
Bu yazıyı İngiliz Şair W.H. Auden’in (21 Şubat 1907-29 Eylül1973) bir şiiriyle bağlayalım. Melih Cevdet Anday’ın ustalıklı çevirisinden “Kanun”
Kanun nedir diye sorsan bahçıvana
Güneştir der sana
Güneştir benim efendim
Oldum bittim.
Celâllenir yatalak dede,
Kanun eskilerin hikmetidir diye
Üste çıkar büyük oğlan ne demek
Kanun demek gençlik demek.
Hocafendi alır önüne cahilleri
Kanun diye başlar vaaz
Kanun kitabın söylediği
Kanun namaz niyaz.
Kanun der hâkim burnu havada
Açık açık teker teker konuşur
Kanun... hani anlatmıştım ya
Kanun…bilirsiniz a canım
Kanun... bakın anlatayım bir daha
Kanun kanundur.
Ötede kanun sayar bilgini dinlersin
Kanun ne yanlışmış ne doğruymuş dersin
Kanun şu yerde şu vakit cezalanan
Cinayetlermiş dersin
Kanun her yerde her an
Kanun sabah şerifler hayırlı olsun
Allah rahatlık versin.
Kimi der ki kanun alınyazısı
O bizim devletimizdir der bazısı
Kimi şöyle der kimi böyle
Kanun nedir ki
Kanun... uçtu gitti.