Ülkede gazeteciliğin yapılamaz bir konuma getirildiği güç günlerden geçiyoruz. Ortalık haber kaynıyor ama siz bunların içinden halkları bilgilendiren doğru, gerçek kaynaklara dayanmış bir haberi bulmakta zorlanıyorsunuz. Diyelim ki iyi bir habercisiniz. Bütün engelleri aşıp kamu oyunun dikkatini çekecek haberinizi kotardınız. Sonra! İşte sonrası işin en karmaşık tarafı. Yani haberinizi yayınlatabilmek. Okuru ile buluşturabilmek. Günümüzde eski sansür görevlilerini aratmayan editörlerin süzgecinden geçerse haberiniz ne ala, geçmezse yeri çöp sepeti. Çünkü kraldan çok kralcıların üst görevler üstlendiği bir sektördür günümüz basını. 2 buçuk gazete, sosyal medyada birkaç haber portalı ile ayakta kalmaya çalışmaktadır.
Bu gece “Sedat Simavi Ödülleri” sahipleri ile buluşacak. Dönemin zorlu koşullarına karşın kalemini cesurca kullanan, haber yapan, çizgileriyle tarihe not düşen basın emekçileri  ödüllendirilecekler. Meslek Örgütümüzün Kurucusu Sedat Simavi yıllar önceden görebilmiştir gazetecilerin başına gelebilecekleri. Siyaset erbabının gazetecileri kullanılacak bir araç olarak bellediklerini, iktidarların ise eleştirel gazeteciliği ilke edinenlerden hiç ama hiç hoşlanmadıklarını da… Sedat Simavi’nin öğüdü bir bakın nasıl da denk düşüyor günümüze: “Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma…” Sedat Simavi’nin aramızdan ayrılışının üzerinden 65 yıl geçmiş. Işıklar içinde uyu usta…  Gazetecilik zor bir zanaat. Dürüst yapıldığında, insanı odağa aldığında çok da onurlu bir meslek. Geçenlerde bu tanıma uyan değerli bir arkadaşımızı yitirdik. Gazeteciydi, yazardı ve de usta şairlerimizden biriydi Refik Durbaş. Bizim 50 kuşağının şairlerindendi. Emek insanlarının, ezilenlerin şairiydi de. Bir İstanbul aşığı zarif insandı. İstedim ki bu yazıyı Durbaş’ın kendisini bir bakıma bizim 50 kuşağını anlatan bir şiiri ile veda edeyim :
Işıklar içinde uyu güzel insan…
AĞITLAR
1.
Ey kanlı rüzgar! Karanlık, küstah gece
Korkuyu çöz, azad eyle cankuşumu.
-Yağmura ve güzel günlere,
ağlayan dağlara, gülen ırmaklara
acılar annesi evlere, sokaklara
tükenmiş bir umuda, aydınlığa çiz beni.
işte geldim. Karanlığını çaldım
korkudan, yalnızlıktan sana sığındım.
2.
Biz ki genelevleri utançtan
meyhaneleri kederden
yarattık.
Biz ki aylarca parasızlığa,
fedakârlığa
kanlı bir çığıla ağladık.
Kuşları yanlış yazdık ağaçlara
Yürüdük bir sahile, uzaklığa.
3.
Tahta’lıya cömertlik yakışıyor.
-Biz işçiyiz. Kanla besleriz çeliği,
Salih’e esrar, Hasan’a mahpusluk
-Biz işçiyiz. Terle süsleriz toprağı
Şefik’e askerlik anneme ölüm
Bana da serserilik yakışıyor.
Ey mezarcı temiz tut artık beldemi.
Kullandım işte kelimelerden başka herşeyi.
4.
-Sevgilim, çürüyor kalbim
yaşlanıyorum
Haykırsam kimseler duymuyor sesimi 
Kemikten kadınlar, şefkatten anneler
Şehvetten, sevinçten kızlar yapıyor
Ve acıdan yaratıyorum kendimi.
Evleri sıkıntıdan, zulmetten kurdum.
Bağrıma dağlar, taşlar, ırmaklar vurdum.
5.
Ey kanlı rüzgar! Karanlık, küstah gece
Müşfik kalp.
Bir gün sende anlayacaksın beni
-Kederli değilim 
gelmiş geçmiş hülyalara 
dökecek gözyaşım yok.
belki yazdan kaldım, belki akşamdan
Usandım yıllardır yalnız yaşamaktan.