Cumhurbaşkanı demiş ki; “Maalesef 1 Mayıs gerginlik ve çatışmanın sembolü oldu.” Ayrıca önemli bir sözü daha var; “İlla oraya on binlerce gidip ‘Taksimde toplanacağız’ derseniz bunun adı anma olmaz bunun adı kaos çıkarma olur.” (Hürriyet Gazetesi 2.5.2015)
Maalesef çok yanılıyorsunuz, 1 Mayıs hiçbir zaman gerginlik ve çatışmanın sembolü olmadı. 1 Mayıs işçi sınıfının, emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Kutlanma alanı “Taksim Meydanı”dır. 1 Mayıs günü Taksim Meydanının, Taksim Meydanı da 1 Mayısların sembolü olmuştur. 1 Mayıs 1977 tarihinde ölen 37 işçinin öldüğü yer olduğu için onların anısına Taksim Meydanı, semboldür. Hukuk gereği; işçi sınıfının, emekçilerin, 1 Mayısların tarihsel geçmişinde vazgeçilemez bir meydan vardır, o da Taksim meydanıdır.
2009 yılından itibaren 1 Mayıs günü resmi tatil ilan edildi. 2010 yılında yüzbinler toplandı ve 1 Mayıs işçi sınıfının dayanışma ve mücadele günü Taksim Meydanında kutlandı. O yıl Başbakan 2 Mayıs 2010 tarihli grup toplantısında şunları söylemiş: “ 32 yıl aradan sonra dün Taksim Meydanı 100 bini aşkın işçiyi memuru ağırladı. Taksim’de tarihi bir gün yaşandı… Milletvekili arkadaşlarımız orada bizi temsilen bulundu. Bugünün emek ve dayanışma günü olarak ilan edilmesi, bunlar AKP Parti iktidarına nasip olmuştur. Taksim Meydanı’yla ilgili verilen karar AK Parti iktidarına nasip olmuştur” (Taha Akyol, İki Türkiye. 02.05.2015 Hürriyet)
AKP iktidarını çok, çok, çok tebrik ederim! Evet, onların zamanında Taksim Meydanı 1 Mayıs kutlamalarına açıldı. Kutlarım, AKP “zamanında” 2010, 2011, 2012 yıllarında değil onbinler, 100 binler Taksim Meydanında 1 Mayıs kutladı! Ama adı “kaos çıkarma” olmadı.
Hatırlatırım, ortada AİHM İkinci Daire (Başvuru No. 38676/08) DİSK ve KESK v. Türkiye (27 Kasım 2012) kararı var... DİSK ve KESK tarafından 1 Mayıs 1977 tarihinde hayatlarını kaybeden işçi arkadaşları adına yapılacak olan anma ve anıta çelenk koyma amacıyla 1 Mayıs 2008 tarihinde Taksim’de kutlama izni verilmedi. Olaylar çıktı, işçilere müdahale edildi, birçok tatsız olay yaşandı ve konu AİHM’sine taşındı. AİHM’si Sözleşmenin 11. maddesiyle korunan barışçıl toplanma hakkının kullanılmasına müdahale edilip edilmediğini ve müdahalenin haklığını denetledi.
Hükümet 1 Mayıs toplantısının kanunlara aykırı olarak düzenlendiğini ve kamu düzeninin sağlanması amacıyla barışçıl toplanma hakkına sınırlamalar getirdiğini, İşçi Bayramı kutlamalarının Taksim'de düzenlenmesi durumunda kamu düzeninin ciddi şekilde bozulacağını, İstanbul Valiliğinin Taksim Meydanı'nda toplantıya izin vermediğini, kutlama için dört farklı alternatif meydan önerdiklerini, bir terör örgütünün kargaşaya sebep olacağına dair istihbarat raporu aldıklarını ileri sürmüştür.
AİHM’si ise; “bir müdahalenin “kanunla öngörülmedikçe”, Sözleşme’nin 11. maddesinin
2. paragrafı uyarınca bir ya da daha fazla meşru hedefi yerine getirmedikçe ve bu hedeflere
ulaşılması “demokratik bir toplum açısından gerekli” olmadıkça; yapılan müdahalenin
Sözleşme’nin 11. maddesini ihlali edeceğini” hatırlatmıştır.
Söz konusu müdahalenin "demokratik bir toplumda gerekli" olup olmadığı sorusuna gelindiğinde, AİHM Sözleşme’nin 11. maddesine ilişkin kararlarının temel ilkelerine atıfta bulunmuştur ve bu kararlar arasında Djavit An v. Türkiye, Oya Ataman v. Türkiye kararları da vardır. Devletlerin, sadece barışçıl amaçlarla toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymamaları da gereklidir. Bu hakkın etkin kullanılmasını sağlama görevi sözleşmeci devletlerindir ve devletlerin bu pozitif yükümlülükleri kamuya açık alanlarda yapılan gösteri ve toplantılar için de geçerlidir.
AİHM taraf Devletlerin kamu güvenliği gerekçesiyle gösteri yapılmasına sınırlamalar getirebileceğini hatırlatmaktadır. Kamuya açık bir alanda yapılan gösterinin trafiğin aksaması şeklinde günlük hayatın işleyişini bir miktar bozucu etkisi olsa da, kamu yetkililerinin Sözleşmenin 11. maddesinde teminat altına alınan barışçıl toplantı hakkının özünün zarar görmesini engellemek amacıyla, barışçıl toplantılara bir miktar hoşgörü ile yaklaşmaları gereklidir AİHM kararında “Mevcut davada dava dosyasında yer alan belgelerden anlaşıldığı üzere, yetkililer başvuru sahiplerinin İşçi Bayramını Taksim Meydanı'nda kutlamak niyetinde olduklarını haber alır almaz gösteriye engel olmak için geniş kapsamlı tedbirler almış ve göstericileri Taksim Meydanı'nda gösteri yapmak konusunda ısrar etmeleri halinde polis tarafından güç kullanılacağı konusunda uyarmıştır. Sonuçta 1 Mayıs 2008 tarihinde İstanbul Valisinin talimatı üzerine deniz otobüsü ve metro seferleri durdurulmuş, Taksim Meydanı'na çıkan yollar kapatılmış ve takviye polis kuvvetleri Meydan'da görevlendirilmiştir. AİHM, İstanbul Valisi tarafından İşçi Bayramı kutlamaları için dört alternatif meydan önerilmiş olduğuna da dikkat çekmektedir. Bu bağlamda AİHM başvuru sahiplerinin gösterilerini yapmak istedikleri Taksim Meydanı'nın şehrin kalbinde yer aldığına ve büyük ölçekli bir gösterinin kamu düzenini aksatabileceğine işaret etmektedir. AİHM ayrıca 1977 yılında İsçi Bayramı kutlamaları sırasında yaşanan kargaşada 37 kişinin hayatını kaybettiğini not etmektedir.”
AİHM’si kararında Taksim Meydanının neden sembol olduğunu açıklarken; “Bunun sonucunda Taksim Meydanı bu trajik olayın sembolü haline gelmiştir. İşte bu sebeple başvuru sahipleri anma amacıyla İsçi Bayramı kutlamalarını Taksim Meydanı'nda düzenlemek konusunda ısrarcı olmuştur. Bu bağlamda AİHM, 2010 yılından itibaren İşçi Bayramının Türkiye'de ulusal bayram olarak kutlandığını ve bu tarihten itibaren Taksim Meydanı'nda kutlamalar yapılmasına izin verildiğini belirtmektedir.”
AİHM daha sonra “güvenlik kuvvetleri tarafından yapılan müdahalenin yerine getirmeye çalıştıkları amaç ile orantısal olup olmadığına” karar vermiştir. Dosyada yer alan bilgilere göre DİSK Genel Merkezi önünde bekleyen grubun kamu düzenine tehdit teşkil ettiklerini ya da şiddete başvurduklarını gösteren herhangi bir işaret yoktur. Polisin aşırı güç kullanımını açıklayacak şekilde herhangi bir şiddet olayı ile ya da aktif fiziksel dirençle karsılaştığını gösteren herhangi bir bilgi de yoktur. Aslında güvenlik kuvvetleri DİSK Genel Merkezi önünde bekleyen insanları dağıtmak için gaz bombası, boya ve tazyikli su kullanmıştır. Birçok kişi polis tarafından kovalanmış ve dövülmüştür. AİHM ayrıca polis memurlarının göstericileri kovalarken Buna ek olarak dosyada Şişli Etfal Hastanesine gaz bombası attıklarını kaygıyla hatırlatmaktadır.
AİHM bireylere karşı gaz bombası kullanımının pek çok ciddi sağlık sorununa yol açabileceğini ve bu tür gazların kanun uygulayıcılar tarafından kullanılması konusunda kaygılarını hatırlatmaktadır (Ali Günes v. Türkiye, no. 9829/07, 10.04.2012). Bu bağlamda AİHM hastane sınırları içerisinde gaz bombası kullanılmasının mevcut dava şartları altında gerekli ya da orantısal olarak kabul edilemeyeceği kanaatindedir.
AİHM polis memurlarının güç kullanarak yaptıkları müdahalenin sonucunda göstericilerin saat 10.30 civarında şiddetin daha fazla tırmanmasına engel olmak için kendi rızalarıyla gösteriden vazgeçtiklerini ve sonucunda da İşçi Bayramı kutlamalarına katılamadıklarını tespit etmektedir. AİHM, göstericilerin şiddete başvurmadığı durumlarda, kamu yetkililerinin Sözleşmenin 11. maddesinde teminat altına alınan barışçıl toplantı hakkının özünün zarar görmesini engellemek için, barışçıl toplantılara bir miktar hoşgörü göstermeleri gerektiği kanaatindedir (Nurettin Aldemir ve Diğerleri v Türkiye, 18.12.2007).
AİHM söz konusu davada polis memurları tarafından güç kullanılarak yapılan müdahalenin orantısız olduğu ve kamu düzeninin bozulmasına engel olmak üzere gerekli olmadığı kanaatindedir. Bu nedenlerle Sözleşmenin 11. maddesinin ihlal edildiği görüşüne varmış Türkiye’nin barışçıl toplantı hakkını ihlal ettiğine hükmetmiştir.
Türkiye zaten “Başvuru No: 74552/01 Dava Başlığı: ATAMAN – Türkiye” başlıklı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Kararı ile Komite’nin “Güçlendirilmiş İzleme” kararı ile karşı karşıya… Bakanlar Komitesi daha iki ay önce 11-12 Mart 2015 tarihinde yaptığı 1222 inci toplantısında barışçıl toplantılar için örneğin 2911 sayılı Kanunun değiştirilmesini Türkiye’den “ısrarla talep” ettiğine dair karar aldı…
DİSK Başkanı basın toplantısında açıkladı… Beşiktaş’tan üçbin kişiyle Taksim Meydanına yürüme önerileri dahi geri çevrilmiş. Ne bir anons, ne bir ikaz! Ardından tazyikli sularla topluluğa müdahaleler, vurmalar, kırmalar, yerlerde sürüklenen insanlar, ıslanmış karanfiller, kırılmış panolar, yırtılmış pankartlar… Böylece yetkililerin kendilerince “başarılı!” müdahalelerle 1 Mayıs’ın Taksim Meydanında kutlanmasının önlenmiş olması…
Avrupa Bakanlar Komitesinin Türkiye hakkındaki “güçlendirilmiş izleme” kararını yok sayan Devlet’in, 1 Mayıs 2015 tarihinde kendisinin çatışma ve gerginlik yaratması toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlalidir.
Taksim Meydanında işçi sınıfının ve emekçilerin birlik ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ın kutlanmasının sağlanması aslında devletin görevi olduğuna göre; ne kaosu?