Dünya Gıda Örgütü FAO, 2011 yılı Dünya Gıda Günü’nün sloganını “Gıda Fiyatları: Krizden İstikrara” olarak belirlemişti. Ancak kaybedilen, kirletilen, sömürülen toprak ve su varlıklarımıza bakılırsa bu istikrarın yakın zamanda sağlanmasının imkânsız olduğu açık..

Binyıl Kalkınma Hedefleri, 2015’te dünyadaki aç nüfus oranını yarı yarıya düşürme amacında ama bu hedefe yaklaşılsa bile 600 milyon insan açlık çekmeye devam edecek. Öte yandan tüm bu çabalara rağmen Dünyada açlık sınırı altında yaşayan insan sayısı 1970 yılından beri değişmemiştir. Yaklaşık 1 milyar insan halen açlık sınırının altında yaşamakta ne yazık ki..

 

Topraklarımız Çoraklaşıyor

Ülkemizde  gıda güvenliği ve yeterliliği konusunda ciddi  sıkıntılar yaşandığı açık. Ayrıca  erozyon, ormansızlaşma, aşırı suni gübre kullanımı, yanlış sulama, yanlış toprak kullanımı gibi insan kaynaklı faaliyetlerle topraklarımız verim gücünü kaybederek çoraklaşmaktadır.

 

Toplumumuz Büyük Ölçüde Ekmekle Besleniyor

TEMA’(Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı)ya göre; yaşamın sürdürülebilmesinin belirleyici temel koşulu yeterli ve güvenilir gıdaya erişmektir.

Gıda Güvenliğini sağlamanın tek koşulu da “Toprak ve Su” varlıklarını korumaktır. DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) tarafından son yıllarda gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, toplumumuzun protein tüketiminin %55’i ve kalori tüketiminin %52’si tahıl ürünlerinden karşılanmaktadır. Yıllık buğday üretimimiz yaklaşık 20 milyon tondur ve bu üretimin 15 milyon tonu insan gıdası olarak tüketilmektedir. Kısacası toplumumuz büyük ölçüde ekmekle beslenmektedir.

 

Nüfus artışı bu yönde devam eder ve buğday üretiminde verim artışı sağlanamazsa, Türkiye 2020 yılında buğday ithalatını arttırmak zorunda kalabilecektir. Birçok ülke buğday ihtiyacını ithalat yoluyla karşıladığı için kaynak olsa da buğday satın alınması mümkün olamayabilir.

Elbette tarımdaki sorun sadece buğday üretiminde değil.. Köyden kentlere göçü özendiren yada zorunlu kılan politikalar da tarımdaki kıtlığın, yetersizliğin ana nedenlerinden..

Köylü, tarımdan elde ettiği gelirle geçinememekte yada çok zorlanarak geçinmeye çabalamaktayken biz kentliler bu konuda köylüye destek olmak yerine (ki karşılıksız bir destekten söz etmiyorum, alış-veriş yani karşılıklı basit çıkar ilişkisi var) köstek oluyoruz.

Nasıl mı; Çok basit bir örnek yazıyorum ki çoğaltmak çok mümkün; Bir demet maydanoz, dereotu kaç maydanoz yada dereotundan oluşuyor hiç düşündünüz mü? Bunların size verildiği gibi topraktan bir lastiğe yada naylon ipe sarılmış bir demet halinde çıkmadığının farkında mısınız?.. Bunlara “tabii ki, bizi ne zannediyorsun" diyorsanız (ki umarım öyledir) farkındalığınız nedeniyle sizi kutluyorum.

Ama bunun farkında olup da topraktan tek tek tek koparılan maydanozdan “bir demeti 30 kuruş pahalı, iki demet alsam 50 kuruş olmaz mı” diyorsanız sizi ayıplıyorum naçizane..

Size pahalı geldiğini düşünseniz de -size pahalı gelen “50 kuruşla bir ekmek alamayacağını” unutmadan köylüyle alışveriş yapmanızı öneriyorum..

Tabii ki sadece maydanoz değil konu, genel olarak İlçemizde şanslı olduğumuz Pazarlardan (aslında  organik tarım ürünleri diyebiliriz, köylüden aldığımız ürünlere ve şanslıyız ki direkt yararlanıyoruz..) temin ettiğimiz bütün ürünler için geçerli anlatmaya gayret ettiğim durum.

Pazarlık yapmak elbette ki alışverişin vazgeçilmezi ancak hangi tür alımlarda bunu yapmamız gerektiğinin bilincinde olduğunuzdan eminim bu köşeyi takip ediyorsanız ve öneriyorsanız..

Türkiye’nin tarıma açacağı yeni arazisi de kalmadığına göre, tek çözüm toprak ve su varlığına koruyucu bir anlayışla yaklaşmak, köylüyü üretimden koparmayacak politikalar ve uygulamalarla, desteklerle hem kendine hem bize daha sağlıkla yaşanabilir bir dünya için çabalamaya, çalışmaya yönlenmesini sağlayarak  üretimimizin arttırılmasıdır.

Toprakların çoraklaşması demek sadece açlık demek değil; Göç demek, sosyal çevrenin değişmesi demek, hatta ekilemeyen topraklar olmayınca üretilemeyen giysi hammaddeleri de olmayacağından açlığın, sefaletin, muhtaçlığın yanı sıra çıplak da kalacağız!..

Ne dersiniz, toprağa daha saygılı, daha bilinçli, bilgili ve günü kurtarmanın ötesinde geleceğe de yönelik bakım, ekim, biçim gerekmiyor mu?..

 

DPT Gıda Bilgilerinden..

ü  Türkiye’de kişi başına yılda 14 kg kırmızı et, 25 litre içme sütü ve 12 kg peynir tüketimi gerçekleşmektedir. Hayvansal protein tüketimi bakımından bir Avrupalının tüketiminin ancak üçte biri ile yetinmekteyiz.

ü  DPT tarafından son yıllarda gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, toplumumuzun protein tüketiminin %55’i tahıl ve ürünlerinden, %10’u et ve ürünlerinden, %15’i süt ve ürünlerinden ve %16’sı sebze ve meyveden, enerji tüketiminin %52’si tahıl ve ürünlerinden, %4’ü et ve ürünlerinden, %7’i süt ve ürünlerinden ve %12’i sebze ve meyveden karşılanmaktadır.

ü  Toplam buğday tüketiminde Çin %27 ile birinci, AB %19’la ikinci, Hindistan %12 ile üçüncü, Rusya %7 ile dördüncü, ABD %5 ile beşinci ve Türkiye %3 ile altıncı durumdadır.

ü  Dünya gıda fiyatları hala çok hareketli ve yükselişte; bu durumun orta vadede devam edeceği tahmin edilmektedir. İklimsel şok ve afetler, petrol zirvesi yani petrol ve diğer fosil yakıt fiyatlarının yükselmesi (peak oil), toprak kalitesinin düşmesi, talep artışı ve biyoyakıt için kullanılan bitkilerin ekim alanlarının giderek yükselerek gıda amaçlı ekin alanlarını kısıtlaması gibi sebeplerle, Eylül 2010’a göre Eylül 2011 reel fiyatları %15 civarında daha yüksek seyretmiştir.

 

Türkiye Çöl Olmasın!       Köylü üretimden kopmasın!..