Dava ile ilgili olmayan özel telefon görüşmeleri iddianameye yazılır mı?
İddianame yazan savcılar hakkında, suçlanan şüpheliler kişilik haklarının ihlali nedeniyle manevi tazminat davası açılabilir mi?
Kamuoyunda "Ergenekon" olarak bilinen soruşturmanın sonunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında Özel Yetkili Cumhuriyet Savcıları Mehmet Ali Pekgüzel, Zekeriya Öz ve Nihat Taşkın 10 Temmuz 2008 gün ve 2008/623 nolu iddianameyle İlhan Selçuk hakkında yazdıkları iddianameyle ceza dava açtılar. Bu iddianamenin 1756-1794 sayfaları arasında İlhan Selçukun "hukuki durumunun değerlendirilmesi" başlıklı kısmında önce İlhan Selçukun siyasi fikirleri hakkında açıklamalar yaptılar. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) kapsamında yol verilen bölücülük ve dinciliğe engel olunmazsa şüpheli İlhan Selçukun "ayvayı yiyeceğimizi vurguladığı, "gerek basın camiasında, gerekse iş dünyasında sözü sazı dinlenir" bir kişi olduğu, kendi fikirlerini her platformda ileri sürmesinin "Ergenekon terör örgütü"nün amaçları ile birebir örtüştüğü biçiminde yorum yaptılar. 1973 yılında 12 Mart döneminde hazırlanan iddianameye atfen İlhan Selçuk'un akrostiş yaparak "işkence altındayım" sözcüğünü savunmasının içine yerleştirmesini "zekilik, uyanıklık ve örgütcülük olarak değerlendirdiler. İlhan Selçukun üçüncü kişilerle yaptığı özel telefon görüşmelerine hiçbir ayıklamaya tabi tutmaksızın iddianamede yer verdiler.
İlhan Selçuk, 15 Ekim 2008 tarihinde Cumhuriyet Savcıları hakkında manevi tazminat davası açtı. Selçuk davacı, Cumhuriyet Savcıları davalı oldu.
Cumhuriyet Savcılarının yazdıkları bu iddianamede, kendisi hakkında yazılanların kişilik hakkının ihlali olduğunu belirten İlhan Selçuk, bu durumun hukuka aykırılığının tespiti ile yapılan tecavüzün kınanması ve verilecek kararın yayınlanmasını mahkemeden talep etti.
Dava, İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından karara bağlandı ve gerekçesi yazıldı. Karar aynen aşağıdaki gibidir ve şöyledir: Cumhuriyet Savcıları (davalılar) ikametgahları itibariyle Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesinin yetkili olduğundan bahisle yetki itirazında bulundular. Davacı (İlhan Selçuk) hakkındaki yargılamanın İstanbul l3.Ağır Ceza Mahkemesinde halen devam ettiğini, bu kişilerin bu mahkemeye her zaman itiraz haklarının bulunduğunu ileri sürdüler. Davalı Cumhuriyet Savcıları görevleri gereği düzenledikleri iddianamenin hukuka uygun olduğu belirtilerek davanın reddi talep ettiler.
Dava haksız fiile dayalı manevi tazminat davası olup, haksız fiilin vuku bulduğu yer itibariyle (İddianamenin düzenlendiği yer Beşiktaş) mahkememiz yetkilidir.
Ayrıca mahkememizde yapılan yargılama yalnızca manevi zararın tazminine yönelik olup, iddianamenin ceza hukuku yönünden değerlendirilmesi ve bu anlamda hukuka uygunluk taşıyıp taşımadığının tartışılması mümkün değildir. Yapılacak değerlendirmeler, yalnızca dava dilekçesinde belirtilen talepler ve iddianamede davacıya yönelik olarak kullanılan bazı nitelemeler ile özel telefon konuşmalarının iddianamede yer almasının TMK.nun 25.maddeleri ve BK.nun 49.maddeleri ışığında hukuka aykırılık taşıyıp taşımadığı ve bu durumun kişilik haklarına tecavüz teşkil edip, etmediği hususunda olacaktır.
Davacı vekili delil olarak iddianamenin ilgili kısımları ve davacı hakkındaki iletişim tutanaklarını ibraz etmiş, bunlar bilahare İstanbul 13.Ağır Ceza Mah.den de celbedilmiştir.
Davacının şüpheli olarak yer aldığı iddianamenin 1756. sayfasında davacının hukuki durumu değerlendirilirken kendi siyasi inançları aksine gelişmeler olması halinde kendi tabiri ile "ayvayı yiyeceğimizi vurguladığı" biçiminde ve gerek basın camiasında, gerekse iş dünyasında "sözü sazı dinlenir bir kişi "olduğu biçiminde, iddianamenin 1786 sayfasında davacı hakkında 1973 yılında düzenlenen iddianame ile ilgili olarak o yıllarda yaptığı savunmada akrostiş yaparak "işkence altındayım" dediği, bu nedenle ne kadar "zeki ve uyanık olduğunun anlaşıldığı" biçiminde değerlendirmelerin yapıldığı, davacının kendisine isnat edilen suçla bir ilgisi olmamasına rağmen, dava dışı 3.kişiler hakkında ve dava dışı kişilerle yaptığı bazı telefon görüşmelerinin yine dava dosyasında yer aldığı görülmüştür.
Bu telefon konuşmalarından bir tanesi davacının E. isimli kişi ile dava dışı 3.kişi hakkında yaptığı konuşma olup, davacı, katıldığı özel bir toplantıda gördüğü 3.kişi hakkında "zavallı çok şişmanlamış, geri zekalı" gibi nitelemelerde bulunmakta, bir diğerinde ise yine dava dışı 3.kişi hakkında "cahil, bir zavallı" gibi nitelemeler yapmaktadır.
Bu telefon konuşmalarında adı geçen kişilerin ve telefonda konuşulan kişinin iddianame ile ilgisi yoktur. Şüpheli olarak iddianamede yer almadıkları gibi, konuşmaların da iddianame konusu olaylarla bir ilgisi yoktur. O halde bu telefon konuşmaları özel hayat ve Anayasa ile teminat altına alınan temel hak ve hürriyetlerden haberleşme hak ve hürriyeti kapsamında olması gereken konuşmalardır. Dinleme yapılarak tutanak altına alınsa dahi dava ile ilgisi yoksa imhaları gerekir. İmha edilmediği ve iddianame gibi hukuki bir metin içine alınması halinde aleniyet kazanır. Davacının samimi bir arkadaşı veya yakını ile yaptığı sohbet niteliğindeki yalnızca bu iki kişiyi ilgilendiren ve davaya konu suç ile ilgisi olmayan, gizli kalması gereken konuşmalarının iddianame ile alenileştirilmesi hukuka aykırıdır ve kişilik hakkı ihlalidir. Bu eylemin muhatabının iddianamede şüpheli olarak yer alması sonucu değiştirmez. Kaldı ki bu yolla yalnızca davacı değil, davacı dışındaki 3.kişilerde zarara uğramaktadır.
Bu hususun yanı sıra, iddianamede davacının kendi tabirine atıf yapılarak dahi olsa ayvayı yiyeceğimizi, vurguladığı ", "zeki ve uyanık olduğu", sazı sözü dinlenir"olduğu gibi nitelemeler özellikle, uyanık ve ayvayı yemek sözlerinin günlük dilde ve halk arasındaki kullanım alanları ve davacının yaşı ve konumu göz önüne alındığında iddianame gibi, bir hukuki metinde yer almaması gereken sübjektif değerlendirmelerdir.
Davacının para olarak tazminat talebi yoktur. Yalnızca bu hususların hukuka aykırı olduğunun tesbiti ve yapılan tecavüzün kınanması talebi vardır. Davayla ilgisi olmayan telefon konuşmalarının dava dosyasına konulması suretiyle haberleşme hak ve hürriyeti ile özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlal edilmiş olması ve davacıya yönelik yukarıda açıklanan nitelemelerin içerdiği ima ve sübjektiflik göz önüne alınarak bu hususun TMK.nun 25/1.maddesi uyarınca hukuka ayları olduğunun tesbiti ve bu aykırılığın hukuk eli ile meydana gelmesi sebebiyle B.K.nun 49.maddesi uyarınca tecavüzün kınanması, fazlaya dair talebin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
H Ü K Ü M: Yukarıda yazılı gerekçeye binaen:
1-Davalılar tarafından düzenlenen, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/1536 soruşturma no, 2008/968 Esas, 2008/623 İddianame nolu, 10.7.2008 tarihli iddianamede, davacı hakkında yapılan "ayvayı yiyeceğimizi vurguladığı", "uyanık ve zeki" olduğu ,"sazı sözü dinlenir olduğu gibi nitelemelerin, ve dava dışı kişiler ile yine dava dışı 3. kişiler hakkında yaptığı davayla ilgisi olmayan konuşmaların iddianame yolu ile alenileştirilmesinin TMK.nun 25/1.maddesi uyarınca davacının kişilik hakları yönünden hukuka aykırılığının TESBİTİNE,
B.K.nun 49/3.maddesi uyarınca yapılan bu tecavüzün KINANMASINA,
İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Esas No 2009/385, Karar No: 2010/99. Tarih 13.04.2010) bu gerekçeli kararının altında Hakim Nesrin Merih Göçer imzası var Hukuk adına, bu Hâkim adını unutmayacağım. Gerekçeli karar yazıldı, imzalandı ve artık hukuka böyle bir karar düştü.
Bu gerekçeli karar ve yargının bu yargısı üzerine İlhan Selçukun yazı yazmasını çok isterdim.
Hukukumuza düşen bu kararın temyizi halinde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ne karar verecek bilinmez
Acaba Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin bu karar üzerine vereceği karar, ne yana düşer usta?