Referandum’da ne oylandı?

 

Yanıtlardan biri: “Hiç kuşkusuz, AKP makul bir çoğunluk elde ederse, yani yüzde 55’i aşarsa rahatlayacaktır. Fakat bu oranın altında kalırsa Erdoğan pek rahatlamayacaktır ve seçmenlerin hükümetine duyduğu güveni artırmak için bazı girişimlerde bulunabilir. Reformlar kabul görmezse, Erdoğan erken seçim baskılarına maruz kalacak. Zira nihayetinde reformlar değil, Erdoğan’ın iktidarda kalıp kalmaması meselesi oylanacak...” (Muhammed Nureddin. Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 4 Eylül 2010. Radikal 6.9.2010)

 

Zira nihayetinde oylanan, Anayasa değişiklikleri değildi.  Mesele başkaydı…

 

TBMM Anayasayı değiştirerek görevi yerine getirdi. Anayasa Mahkemesi yapılan itirazı değerlendirdi ve karar verdi. Anayasa değişikliği halk oylamasına sunuldu. Artık Anayasa değişikliği üzerine oy verilecek, ya evet ya hayır denilecekti. Ama yaşadığımız süreç, Anayasa oylamasından çok, iktidarın güven oylamasına dönüştürüldü, halk oylaması yerine sürekli “seçim” kelimeleri kullanıldı ve benimsendi.

 

Zira nihayetinde Anayasa ile yapılan “reformlar” ya da darbe anayasasının ortadan kalkması oylanmadı, yerine “Erdoğan’ın iktidarda kalıp kalmaması” oylandı ve zaten mesele de bundan ibaretti. Şubat ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,  Sinop’ta yargı reformu ve referandum hakkındaki görüşü sorulduğunda; “yeni kutuplaşmalara fırsat vermeden, konuları politize etmeden, partizanca kutuplaşma vesilesi yapmadan”çözümün daha iyi olacağını söylemişti.

 

Ama aksine, referandum ve Anayasa yerine, evet ya da hayırdan yana olanlar, ötekiler, boykotçular, darbeciler, takıklar, konsomatrisler, vicdansızlar, soylular, soplular, boylular, kısalar, uzunlar, taraf olanlar, bertaraf olanlar, bağnazlar, demokratlar yaratıldı. Saflar ve düşmanlar ayrıldı.    

 

Akılda ne kaldı? Halk oylamasından geriye nasıl bir anlayışın izleri kaldı?

 

Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisine ‘Recep Bey’ diyen Kılıçdaroğlu’na “Memur Kemal Efendi” dedi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Referandumda hayır çıkarsa bunu Avrupa’ya nasıl anlatacağı” konusunda endişeli olduğunu açıkladı.

 

Avrupa Birliği’nden sorumlu Bakan Egemen Bağış, “hayır” vereceklerin aklına şaştığını söyledi.

 

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kılıçdaroğlu’nu “Şu kadar boyuyla bir şeyler söylüyor” diye eleştirdi, mizah dergilerine kapak oldu.

 

Başbakan “Boy değil soy önemli” dedi. Kılıçdaroğlu yanıtladı; “Pergel al gel ölç kafatasımı.”

 

Sayın Erdoğan, tercihini açıklamayan TÜSİAD’a çok kızdı ve “Taraf olmayan bertaraf olur” dedi. TOBB yönetimi ‘evet’ demediği için bir daha ‘huzura’ kabul edilmemekle tehdit edildi.

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bitaraf olan bertaraf olur” deyince Hak-İş Başkanı Salim Uslu’da TÜSİAD ve TOBB’u kastederek “Sessiz kalanlar sivil toplum kuruluşu değil, sivil toplum konsomatrisidir” dedi ve sözlerinin arkasında durdu.

 

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner yanıt verdi: “Demokratik sistemlerde Sayın Uslu’nun oyuyla bir konsomatristin oyu eşit değerdedir. Bu, bir linç mantığıdır.”

 

Başbakan ‘hayır cephesi’ni  “CHP, MHP, BDP, YARSAV, PKK...” diye sıraladı.

Başbakan Tayyip Erdoğan’a göre; “Darbe anayasasına oy veren darbecidir.”

 

Referandumda “Evet” dememek için, kendisinin ya ‘vicdansız’ ya da “Tayyip’e takık” bir halde “ruh sağlığını yitirmiş” biri veya kafası fosilleşmeye başlamış bir “bağnaz” olması gerektiğini düşünen gazeteci; “Allah’a şükürler olsun ki hiçbiri değilim!” dedi. Şükürler olsun!

 

Referandumdan sonra akılda kalanların gölgesindeki gerçeklerimiz neydi? 


Temmuz ayına ait sanayi üretimi bir ay öncesine kıyasla sadece yüzde 0.2 oranında artış göstermiş. Ekonomik kriz öncesinde gerçekleşen en yüksek üretim değeri 2008’in mart ayındaymış ve şu andaki üretim düzeyi o zirve değerin yüzde 6.2 oranında altında kalmış.  “Çelişkinin Böylesi” başlıklı yazısında “gerçekleri” gözümüze sokan Fatih Özatay; “Aradan geçen süreye dikkat lütfen: Tam yirmi sekiz ay. Bunca zamandır hâlâ kriz öncesindeki üretim düzeyine dönemedik. (…)Şu gerçeği hiç aklımızdan çıkarmamak gerekiyor: Kişi başına düşen gelir düzeyimiz ile AB’deki ya da ABD’deki kişi başına düşen gelir düzeyi arasındaki oransal fark 1960’ta neyse, şimdi de o. Oysa siyasi iktidarların temel görevlerinden bir tanesinin bu farkın kapatılması olması gerek. Elbette hakça bir gelir dağılımı eşliğinde.” (09.09.2010 Radikal)  diyor.


Türkiye’de referanduma endeksli yaşamımızı etkileyen milli gelir düzeyimiz nedir?   

 

İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (Betam), hazırladığı “krizin teğet geçtiği ve delip geçtiği bölgeler” başlıklı araştırmasına göre; İstanbul, İzmir, Manisa, Antalya, Adana ve Erzurum bölgelerinde genel olarak tarım dışı istihdamda özel olarak da sanayi istihdamında büyük kayıplar gerçekleşmiş.  


Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, fiyatların en hızlı arttığı kent Kayseri ve Türkiye’de fiyatlar 5 yılda ortalama yüzde 51 yükseldi. Beş yılsonunda, gıda fiyatları Kayseri, Van, Muş, Bitlis ve Hakkâri’de yüzde 72,5 oranında arttı.  

 

Deprem sonrası konut ihtiyacı kapatılamadığı için kirada artışın yüzde 100’ü aştığı iller Kocaeli, Sakarya, Düzce ve Yalova. Kira artışında Türkiye rekoru kıran Adana, Mersin, Osmaniye, Hatay ve Kahramanmaraş’ın aksine, kiraların en düşük olduğu iller Antalya, Isparta ve Burdur.

 

Şanlıurfa ve Diyarbakır’da suyun fiyatı beş yılsonunda yüzde 111 artarken, Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir’de su parası sürekli zamlanmış. En düşük su zammı %26 ile Zonguldak, Karabük ve Bartın’da. Van, Muş, Bitlis, Hakkâri’de ise beş yılın sonunda elektrik fiyatları yüzde 90 zam gördü. Ama en az % 64 zam oranı ise Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt’e ait.(Radikal.08.09.2010)

 

İşsizlik sigortasından yararlanmak için 2003 yılı kuruluşundan itibaren 2.3 milyon kişi İş-Kur’a başvurdu. 2010 yılı Temmuz ayında işsizlik ödeneği almak için 38 bin 848 kişi başvuruda bulundu. Bu rakama, kuruma daha önceden başvuruda bulunanların sayısı da eklenince İş-Kur; temmuz ayında 183 bin 383 kişiye 64 milyon 935 bin 546 TL ödeme yaptı. İşsizlik ve ödenen paraların çokluğu…

 

Yaşadıklarımızdan geriye kalan ve çok kısa zaman sonra hafızamızdan silinecek olan referandumda söylenen sözlerden sonra, geriye kalanlar sadece gerçeklerdir. 

 

Aynı kanun ve aynı Anayasa değişikliği içinde, aynı torbada, birbiriyle ilgisiz maddelerin oylandığı ama neye oy kullanıldığı bilinmediği için oylanmamış olan böyle bir Anayasa değişikliği; ne 1961 ve ne de 1982 Anayasası değil belki ama, insanlar için temel haklarının yasası olarak kabul edilen “anayasa”nın onurunu çiğnemiştir.

 

Oysa anayasaların yazgısı, insan onurudur.