Ereğli Belediyepor’umuzun Beyçayırı’nda karşı karşıya geleceği Taşköprü maçına giderken  birdenbire aklıma Halidun Özçakır geldi.

Nami diğer Haldun Abi.

Çok uzun yıllar spor dünyasına gönüllü hizmet eden bu gazeteci büyüğüm ile Ereğli Gençlik’in maçlarını takip ederken, daha yakından tanımıştım.

Ne kadar sevecendi.

Bir o kadar da özverili.

Maçlardaki anonsları da o yapardı.

Bilgilerini paylaşarak meslektaşlarına destek de olurdu.

Ah Halidun Abi ah!

Işıklarda uyu.

*

Maç için protokol tribününe girerken bazı meslek büyüklerimize “1,5 da gel, basın kartın var mı?” gibi abuk subuk sorular ile engel çıkarıldığını duydum.

Pes yani pes!

Ya kardeşim tribün ile ilgili kararlar alabilir ve uygulayabilirsiniz tamam da, gazetecilere ne engel oluyorsunuz  ki. Gazeteci maçın öncesi de izleyecek ki gözlem yapsın. Kapıya koyduğunuz görevli hiç olmazsa şehri tanısın ve eline tutturulmuş kağıtla hava basıp durmasın.

Uzun yıllar sonra kalemimi alıp maçlarına giderek hep destek olduğum bizim yönetimimize bu ilk eleştirim.

*

Bir not daha ileteyim. Kenarda ve ayakta izleyebildiğim maçta, malum A protokole doldurulan sandalyelerin kime ayrıldığını veya hangi ölçüde protokol belirlendiğini sormuyorum. Allah’ları var A protokol bölümünden çıkan hiç duman görmedim. Ama arka taraflar fosur fosur sigara içiyordu. Çoluk var çoluk var şu sigara olayına da, kapıda horozlandırdıklarınızı görevlendirip engelleme yapamaz mısınız?

*

Diyorsunuz ki “maça gel maça”.

Gelmem mi?

“Maça maça deyalla maç tarlasına gideyalla. Ortaya gabat atayalla, depüştüre depüştüre iki gazuk arasından geçüryalla ve gooolll deye bağıryalla” diyarından gelen Taşköprüspor’u üçlük beşlik yaparız niyeti ve heyecanıyla izlemeye başladım ben de.

Fena değil uşaklar eyi de başladı emme.

Pardon , hemen Ereğlülü kelamımı hemen düzeltip ilk yarıdaki duruma baktığımda gol yollarında sıkıntı olduğu çok açıktı.

O sıkıntı sinirleri de geriyor ve takım gerçekten de gereksiz ve anlamsız bir şekilde futbol oynayacağına rakiple uğraşmaya başlıyor.

14 numaralı oyuncumuz fitili ateşledi ve sonrasında gerginlikler yaşandı.

Abicim, sen çıkıp topunu oyna rakiple hakemle uğraşma, canını değil canımızı yakarsın.

“Bu kez olacak” umuduyla maçlara gelen seyircilerin  hayallerine tuz basmayın.  

Açıkçası bizim gol  atma görevi olanlar Taşköprü maçında iyi değillerdi ve bu nedenle rakip oyuncularıyla uğraşıp tribüne oynadılar. Kardeşim her maç Orhan Yüksel kurtaramaz ki takımı.

Yok mu başka Orhan Yükseller?

Görünen o ki, Hoca ve teknik heyet oyuncu değişikliklerinde çok geç kalıyor ve de bazı oyuncularda ısrarını da anlamak mümkün değil.

Olmuyorsa değiştirirsin, haftaya yeniden şans verrisin.

İlk 45 in son saniyesinde gelen golümüz bize nefes aldırdı ama, ikinci yarı rakibin bir topu içeriden çevrildi ve diğeri de direkten döndü. Rakip, son yarım saat kök söktürdü bize. Takım sapır dökülürken, hocaya ben mi söyleyeceğim “uyan!” diye. Geç meç yapılan oyuncu değişiklikleri de işe yaramadı.

Hep gördük ve görüldü.

Bugünden söylüyorum Taşköprü maçındaki gibi kedi her zaman pilav yemez.

Dikkat!

Oyuncuların bu gerginliği hayra alamet değil.

Hoca ve teknik heyet bu maçı bir daha bir daha iyice izlesin ve görsünler  yaşanan düşüşü.

*

İşte ben de canlı gördüm ve yazdım.

Gözlemlerden süzülen görüşleri alan alır almayan almaz!

Yapacak bir şey yok.

Üzülürüm, üzülürüz.

En çok da, Akın’a.

*

Sezonun ilk beş maçını da kazanarak beşte beş yapıp, üç ile beşi çarptık ve onbeş puanı bulduk.

Şimdi sıra onsekizde.

Evet o sene bu sene.

                                   Kemal DOĞRUCU