Galatasaray Üniversitesi Kamu Hukuku yüksek lisans öğrencisi Benan Molu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İnsan Hakları Hukuku Ana bilim Dalı Araştırma görevlisi Esra Demir Gürsel, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Genel Kamu Hukuku Anabilim dalı Araştırma Görevlisi Hülya Dinçer, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Ana bilim dalında Araştırma Görevlisi Dr. Gülşah Kurt, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Devletler Hukuku Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Kıvılcım tarafından yapılmış olan araştırma kitap olmuş.
“Üniversitelerde Disiplin Soruşturmaları: Öğrencilerin İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü” adlı bu kitap Raoul Wallenberg İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk Enstitüsünün sağladığı destekle XII Levha Yayınları tarafından yayınlandı (Eylül 2013). Bu kitapta üniversite öğrencileri hakkındaki “disiplin soruşturmaları” AİHS ve AİHM kararları ışığında değerlendiriliyor. Sonuçlarıyla birlikte çok başarılı bir araştırma gerçekleştirilmiş ve iyi ki kitap olmuş.
Acaba böyle bir araştırma neden yapılmış ve amaç nedir?
Akademisyenler bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Bu araştırmadaki başlıca amacımız, daha önce akademik araştırma konusu edilmemiş olan bu soruna ilişkin akademik nitelikte veri üretmek ve bu sorunların çözümüne katkıda bulunacak akademik ve hak temelli bir tartışma zemini yaratmaktır. Bir diğer hedefimiz öğrencilerin hak özneleri olarak tanınmaları ve üniversitelerin yönetim anlayışlarının da bu doğrultuda dönüşmesi için insan hakları hukukuna dayalı bir çerçeve oluşturulmasına katkı sağlamaktır.”
Üniversitelerde neler olup bittiğine bir de bu gözle bakmak, verileri üretmek bilimsel bir yaklaşım. Eğer bu ülkenin gençlerine güveniyorsanız ve umutluysanız bu verilerden sonuçlar çıkarabilirsiniz, bir şeyler düzelebilir bile.
Ama eğer üniversite gençliğine güvenmiyor ve onları terbiye etmeye kalkıyorsanız “bilimselliğin” dahi pek işe yaramadığını bilmemiz gerekiyor.
Olan bitene bakılırsa biz gençlere güvenmek yerine haklarında açılan soruşturmalarla öğrencileri baskı altına alıyoruz. Özgür üniversite istenmiyor. Araştırmaya göre; üniversite yönetimlerince öğrenciler hakkında açılan disiplin soruşturmalarıyla üniversite öğrencilerinin ifade ve örgütlenme özgürlükleri sınırlandırılıyor.
Gençler için ölçülmüş, biçilmiş ve adına “disiplin” denilen bir şey var. Üniversite öğrencilerinin ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin ne olduğu veya olmadığı haklarında açılan “soruşturmalarda” soruşturuluyor… Hem de nasıl soruşturuluyor, inanamazsınız! Tam tamına “düzene uygun kafalar nasıl yetiştirilir” sorusunun yanıtını bulabilirsiniz bu araştırmada…
Kitabın hemen girişinde çoğumuzun fark etmediği bir artışa dikkat çekmişler.
Pek çok üniversitede, üniversite içinde veya dışında basın açıklaması yapmak, afiş ve pankart asmak, boykot, yürüyüş veya protesto gösterisi düzenlemek gibi barışçıl eylemler nedeniyle öğrencilere yönelik açılan toplu disiplin soruşturmaları süratle çoğalmış.
YÖK’ün 144 üniversite Rektörlüğü’nün verdiği bilgilere dayalı oluşturulan istatistiklere göre, 2000 yılından bugüne dek öğrencilere karşı açılan soruşturmaların ve bunların sonucunda verilen cezaların sayısı orantılı olarak artış göstermiş. 2000 yılında üniversitelerde açılan soruşturma sayısı toplam 2601 iken, 2010 yılında 6001, 2011 yılında 5871 soruşturma açılmış. Açılan soruşturmaların yarısından fazlası ceza verilmesiyle sonuçlanmış ve kitapta yer alan tabloda vahim durum gözlenebiliyor.
Diğer tespitleri ise şöyle: “Bu üç yıllık dönemde örneğin Siirt Üniversitesi’nde rektörün anti-demokratik uygulamalarını protesto etmek için basın açıklaması yapan 100 öğrenciye, harç parasını çıkartmak için inşaatta çalışırken ölen Muğla Üniversitesi öğrencisinin anıtını dikmek isteyen 150 Muğla Üniversitesi öğrencisine, Roboski’deki ölümleri protesto etmek isteyen 100’den fazla Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencisine, öldürülen öğrenci Aydın Erdem’i anma yürüyüşüne katılan 62 Bingöl Üniversitesi öğrencisine, Kocaeli Üniversitesi’nde, Abdullah Gül’ü protesto etmek isteyen 56 öğrenciye ve açlık grevlerine dikkat çekmek için açıklama yapan 100’den fazla öğrenciye, Pamukkale Üniversitesi’nde YÖK’ü protesto ettikleri, tutuklu öğrencilere özgürlük istedikleri ve Roboski anmasına katıldıkları gerekçesiyle 172 öğrenciye soruşturma açılmıştır.”
Öğrencilerin örgütlü siyasi etkinliğine ve ülke gündemine ilişkin barışçıl görüş açıklamalarına karşı açılan toplu disiplin soruşturmalarının sayısı ve sıklığından anlaşıldığına göre Üniversite yöneticileri öğrenciler üzerinde “bu yolla baskı kurmak” konusunda çok mahir ve heveslidirler. Araştırmacılara göre; “bilimsel bilginin ve muhalif düşüncenin özgürce üretilmesi ve yayılmasına zemin oluşturması beklenen kamusal mekânlar niteliğindeki üniversitelerde öğrencilerin ifade ve örgütlenme özgürlüğünün, üniversite yönetimleri tarafından nasıl ölçüsüzce kısıtlandığını” bu soruşturmaların içeriği ve sayısal olarak artması “tüm çarpıcılığıyla ortaya koymaktadır.”
“Bu denli yoğun, yaygın biçimde ve kitlesel ölçüde açılan soruşturmaların üniversiteler arasında adeta ortaklaşan bir ‘terbiye ve baskı aracı’ haline gelmesi öğrencilerin haklarını kullanmaları üzerinde caydırıcı etki yaratmaktadır. Öğrencilere açılan soruşturmalar sonucunda verilen cezalar ifade ve örgütlenme özgürlüğünün yanı sıra, eğitimden süreli ve süresiz uzaklaştırma cezaları ile birlikte temel bir hak olan eğitim hakkının da kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır.”
Bütün bu işler 1985 tarihli Yüksek Öğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği ile yapılmış. Daha sonra 2012’de YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği yürürlüğe girmiş.
Acaba suç 2547 sayılı YÖK Kanunu veya Yönetmeliklerin kötü ve özensiz yazılması mı?
Araştırmacıların tespitine göre; “Öğrencilerin hayatlarını bu denli etkileyebilen bir mekanizma olarak disiplin soruşturmasını, muğlâk bir dille ve öğrencilerin bu süreçte sahip olmaları gereken hakları güvence altına almaksızın, yetkililerin takdir yetkilerini keyfi kullanma olasılıklarına karşı güvenceler oluşturmaksızın düzenlenmiş olması, basitçe bir ‘kötü ya da özensiz yazım’ denilerek geçiştirilemez. Bu ‘kötü ve özensiz yazım’ politiktir ve bu politika 1985 yılından bugüne değin bütün iktidarların ortak tercihi olmuştur.”
Kanunlar ve disiplin soruşturmaları Yönetmeliklerinin “kötülüğü” bir yazım hatası olmayıp aksine; bilinerek, istenerek ve seçilen politik tercih olarak siyasal iktidarların ortak paydasıdır.
Siyasal iktidarların öğrenciler ve bazı öğretim üyeleri üzerinde ortak tercihi olan “baskılara” ve “disiplin” adı altındaki soruşturmalara karşı koyabilmek için; üniversitelerde bütün iktidar, öğrencilerin ve akademik özgürlüklere hak sahibi olan bilim insanlarının olmalıdır.