Uludere / Roboskî’de 34 sivilin savaş uçaklarıyla bomba-lanarak öldürülüşünün üzerinden kaç gün geçtiğini her hafta bu köşede anımsatarak, sorumluların ortaya çıkarılması gereğini vurguluyorduk. Ama sorumlular vurdumduymazı oynuyordu. Eninde sonunda, TBMM’de olayı araştırmak üzere bir “Uludere Komisyonu kurulması sağlanmıştı. Şimdi bu komisyonun raporunun açıklanmasıyla konu tekrar gündeme geldi. Bu kez önemli bazı gerçekler ortaya çıktı; sorumluların etrafındaki çember iyice daraldı. Olayların gelişmesini şöyle özetlemek mümkün.
Murat Karayılan Kandil’de bir grup gazeteciyle yaptığı görüşmede “Bir yerde hava saldırısı olduğu zaman herkes darbe almaz. Bize olmuştu mesela, uçak vurur, 40 kişiden iki üç kişi darbe alır. Çünkü insanlar dağılırlar” diyor. (Grupta yer alan Ertuğrul Mavioğlu’nun BirGün gazetesinde, 8 Mayıs 2013 tarihli yazısından.)
Fakat Karayılan’ın bu tespiti Roboskî’de gerçekleşmiyor. TBMM Uludere Komisyonu Üyesi Ertuğrul Kürkçü, rapora koyduğu şerhte şunları yazıyor:
“Kafiledekiler askeri eğitim almış kişiler olsalar F-16’ların yaklaşması sırasında, havadan saldırıya uğramakta olduklarını sezmeleri, dağılarak hedef küçültmeleri gerekirdi. Oysa her dört vuruşta da çoğu çocuk ve genç olan hedefteki insanlar birbirlerine sokularak korunmaya çabalamaktadır.”
Öte yandan, Wall Street Journal gazetesinin ortaya attığı “olayda ABD’ye ait bir insansız hava aracının da rol oynadığına ilişkin iddiaların” Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve ABD savunma Bakanlığına sorulması isteniyor. Bu istek, “Yabancı devletler, komisyonu yanıltabilir” gerekçesiyle komisyonun AKP’li üyelerince reddediliyor.
ASIL SORUMLU HEDEFTE
Uludere Komisyonu üyelerinden CHP’li Sezgin Tanrıkulu, asıl sorumluyu ortaya çıkaracak yol haritasının üzerinde ısrarla duruyor:
“Karayılan ABD kaynaklı olabilir. Bizim doğrudan doğruya istihbarat konusunda bilgimiz olmasa da istihbaratın nerede değerlendirildiğini biliyoruz. Değerlendirmeden sonra operasyon talimatı veril-miştir. Bu talimatı verecek kişi de Başbakandır.”
Ertuğrul Kürkçü’nün şerh metnindeki şu cümlelerinin altını bir kez daha çizelim:
“Harekatı hangi otorite düzenledi? İnsansız hava aracı görüntülerini kim yorumladı ve son değerlendirme nerede yapıldı? Harekata ilişkin istihbarat nereden ve kimden geldi? Vur emrini kim verdi?”
İşte bizim ilk haftadan itibaren sorduğumuz anahtar soru buydu: Vur emrini kim verdi?
Şimdi TBMM Uludere Komisyonu’nun raporuyla Uludere kıyımında yeni bir milad başlıyor. Bundan sonra bu milad üzerinden gün sayılmalı. Ve muhalefet bunun takipçisi olmalı.
YA ADALET YA ADALET!
İKTİDARIN ve egemen güçlerin (Bir kısmına derin devlet de diyebilirsiniz) tavrı belli. Herhangi bir olayı basının bir kısmı yazdığında; “Birkaç gün yazılır çizilir söylenir, sonra unutulur” anlayışıyla davranılıyor. Nitekim Bülent Arınç bu anlayışı itiraf etmiştir. Son canlı örnek, Uludere / Roboskî Kıyımı oldu. Ancak bir kısım medyanın, sivil toplum örgütünün ve bazı siyasetçilerin ısrarı üzerine, 500 gün sonra bir sonuç alınabildi. Şimdi aynı çevreler bu sonucu da unutturmaya bakıyor.
Aynı anlayışı Silivri siyasal toplama kampında da görüyoruz. Herkes kendi grubundakilerin sorunuyla ilgileniyor. Kimi, onlar akademisyen diyor, ilgilenmi-yor. Kimi onlar asker diyor, başını çeviriyor. “Bizden–ötekinden” anlayışı medyanın çoğunluğuna egemen.
BDP milletvekilleri Sebahat Tuncel ve Levent Tüzel TBMM’de yaptıkları basın toplantısında, cezaevlerinde 411 ağır hasta tutuklu ve hükümlü bulunduğunu, bunlardan 230’unun her an ölümle karşı karşıya olduğunu söyledi.
Toplumda ne kadar yankılandı? Hemen hemen hiç!
Basın ve dolayısıyla toplum hep birlikte karşı çıksalar, o insanlar o kadar zulüm çekmez. Gık diyenin üzerine biber gazı sıkılmaz. Sanki korku imparatorluğuna teslim olunmuş bir durum var ortada. Çıka çıka milletvekillerinin kendilerine sağladığı “kıyak düzenlemeye” karşı çıktılar.
Konu Silivri’deki insanlar ve adalet olunca iş değişiyor mu?
EMEKLİ MAAŞI SGK’DA KALDI
Bir SSK emeklisi, seyahat ve hastalık nedeniyle maaşını iki ay çekemeyince, Ankara’da bloke ediliyor. Blokajın kaldırılması için SSK Emeklilik Hizmetleri Gn.Md,lüğü, Sigortalı Em. İşlemleri Daire Başkanlığına 27 Martta iadeli taahhütlü başvuruyor, 29 Martta alındı belgesi geliyor, ama üç aydır emekli maaşını alamıyor. Ankara’da bu işle görevli Cengiz Bey telefonla aranıyor. Çok aranan bürokrat telefonlarında olduğu gibi, telefon hiç açılmıyor. Bu işlere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ne der acaba?
BİR KİTAP...
ZONGULDAK denince ilk akla gelen kömür ve kömür ocaklarında can veren madenci-lerdir. Zonguldak elbet bu kadar değil. Zonguldak’ın ne olduğunu, nereden nereye geldiğini araştırmacı yazar Ekrem Murat Zaman, “İnsan Mekan Zaman” adlı büyük boy 522 sayfalık kitabında tarihi fotoğraflar eşliğinde anlatıyor. 1800’den günümüze uzanan süreçte Zonguldak’ın geçirdiği evreleri, hele Amele Birliğinin sosyal güvenlik – eğitim–yatırım üçgenindeki konumu, bu günlerin sosyal adaletsizliklerini çağrıştırıyor. TMMOB Maden Mühendisleri Odasının yayını olan kitapta, son dönemde büyük bir sanayi mirasının yok oluşuna tanıklık ediyoruz. Yazanın, yayımlayanların ellerine sağlık.
BİR ŞİİR
DİZELERİMİZ Jamaikalı Claude Mc Kay’den (1891-1948):
“Eğer öleceksek ölelim, fakat domuzlar gibi olmasın bu/ Avlanmış ve kıstırılmış bir köşede/ İğrenç yazgımızla alay ederek havlarken/ Kuduz ve aç köpekler çevremizde/ Eğer öleceksek hey! O zaman onurumuzla ölelim./ Değerli kanımız boşuna akmasın yere”