Bugün, şehit vermenin sıradanlaştırılması uğraşlarına değinmeyeceğim.
Şehit cenazelerine katılım kısıtlamalarına da.
Zaten camide / cenazede neden protokol olduğuna da.
Camide fotoğraf çekilmesi sapkınlığına da.
Bu satırlar daha çok korkuyu ötekileştirerek sunmakla ilgili.
 
Korku pazarlamasını hiç duydunuz mu?
 
Sandığınızdan daha âşinasınız ona. Aslında sunulan şey korkunun kendisi değil, ‘çözüm’ iddiası olan ürün / hizmetin alınmaması hâlinde başınıza gelecek şeyler. Senaryo korku içerikli tasarlandığında çözümün, tehditi tâkiben verilmesi önemli. Etik olmadığını anlamışsınızdır fakat, nerelerde rastlıyoruz hatırlayalım:
 
'Diğer operatöre çok ödemek de var, ürün sınırlı sayıda, bunu almazsan cildin kırış kırış olacak, sigara içti - şimdi pişman, bunlar dinsiz - din elden gidiyor, diğer temizlik ürünleri seni hasta eder, sigorta yaptırmazsan her şeyini kaybedersin, düşman yaratmak - sizi ben kurtarırım’ gibi örneklerde göreceğiniz; ekonomi, kozmetik, inanç, sağlık, sigorta ve siyasette. [bkz. Korku Pazarlaması, Erhan Us, 2018]
 
Hayatınızı daha iyi hâle getirebilecek bir şey size sunulduğunda, harekete geçmezseniz suçluluk hissedersiniz. Ürün / hizmet için üzerinizde yeterince baskı oluşturulmuşsa, kendinizi öneride bulunan / korkuyu yaratan kişinin kollarında bulursunuz. Celladına aşık olmak, Stockholm Sendromu, ne derseniz deyin, altında yatan sebep budur.
 
Bir sorunu en kesin unutturma şekli, daha büyük bir sorun yaratmaktır. Gündeme bakınca toplumun balık hafızasına fazlasıyla güvenildiğini görüyoruz. Bu yolda ‘kırmızı çizgi’ dediğiniz bütün kavramlar, yalnız suistimâl edilmiyor, joker gibi anında önünüze konuyor. Sizin, bizim, toplumumuzun davranış biçimi bir anda değişiyor ki buna manipülasyon diyoruz.
 
Ülkemiz siyasî söylemlerinde her durumun olduğu gibi bunun bolca örneği var. ‘Geri vites’lerin de bolca örneği var. Kimin duruşu kırmızı çizgisiyle ilgili üç - beş sene öncekiyle aynı, ya da on? Başka partilere atfedilen suçları / yanlışları yapanlar aslında kimler? Bir düşman yaratır ve bütün kötülükleri ona yüklerseniz, istediğiniz kadar melekleşebilirsiniz.
 
En eski strateji olan korkunun; toplumsal düzeni sağlama iddiasıyla; eğitim sistemlerine yerleştirircesine, iktidarlar, havuzda can çekişen medya, hatta inanç sistemleri tarafından beynimize pompalanması kimi rahatsız etmiyor ki? Yani en azından farkındaysanız…
 
Milli, dini, siyasi, cinsel ayrışmaların sonu yok. Önemli olan bunları tiran masalarına meze yaptırmamak. Toplumumuza; aileden dayak, padişahtan ceza, cehennemden ateş, sınavdan kalma korkusu pompalandıkça sorgulamayan nesiller yetiştikçe bir yere varamayız.
 
Sorguluyor mu çocuklarımız gerçekten?
Bilgi üretebiliyor muyuz, ya da ileri teknoloji?
Çocuklar, adı bile her sene değişen sınavlarda savrulup gitmiyor mu?
Kendi dilinde okuduğunu anladıklarına inanıyor musunuz?
Yoksa kopyala-yapıştır / test ver modeliyle robotlaşıyor muyuz?
 
Tek tip insanı böylesine över, el üstünde tutar, cahil bırakır, oy potansiyeli görürseniz cehalet, bilgiye gâlip gelir, nefreti besler. Ötekinden nefret etmeye, tahammülsüzleşmeye, her fırsatta güç gösterisi yapmaya, daha ‘uzağa’ işemeye çalışır. Çevrenizde var mı gerçekten birbirini sevebilen, farklıya tahammül edebilen gruplar?
 
Peki asıl soruna gelelim; fikrini bilmediğiniz kişinin ‘öteki’ olduğunu nereden anlarsınız? Size ‘sorunu’ gösterenlerin, çözümü elinde tuttuğuna emin misiniz? Sorumluluğu ona attığınızda verdiğiniz yetkiler aleyhinize kullanılmıyor mu? En son ne zaman TBMM TV izlediniz, oturumları gözlemleyip, önergeleri dinlediniz? Yok eğer bakmadıysanız sandıktan hangi ‘irade’nin çıktığını nereden biliyorsunuz diye sorarlar çünkü. Çocuklarınız sorar, torunlarınız sorar… Bunlar olurken siz ne neredeydiniz diye…
 
Konu ne olursa olsun, siyasette neyin ne yolda kime karşı malzeme yapıldığını dikkatli yakalamak; sonuca değil sürece, şekle değil niyete bakmak gerek.
 
Duygulara oynayan her zaman kazanır. Zaaflarınıza oynayan bu yöntemlerin, hayatınızı emânet ettiğiniz politikacıların oyuncağı olup her istediklerini kazanmalarına, güveninize ihanet etmelerine izin vermeyin.