Kimine göre Silivri’de bu hafta sürpriz oldu; savcı 2 bin 271 sayfadan oluşan iddianamesinin özetini okudu. İddianamenin tamamında neler olduğu konusunda rivayet muhtelif. Artık nerdeyse kanıksanan imzasız ihbar mektupları, ısmarlama gizli tanıklar ve daha bir takım polis klasikleri… Bunların içinden adaleti bulup çıkarmak mesele. Dileriz bir gün kamuoyu 2 bin 271 sayfalık iddianamenin tamamını öğrenebilir.
Pazartesi günkü duruşmayı sürpriz olarak karşılamayanlar, beklenen oldu diyor. Dahası, bu iddianame mahkemenin kararı haline gelirse ona da şaşmayız diyenler de az değil.
Bizim dikkatimizi çeken bir nokta şu: Savcının tutuksuz yargılanan sanıklardan bir kısmının tutuklanması istemini mahkeme heyeti kabul etmedi. Şeytanın aklına şu geliyor. Acaba gündem değiştir-meye meraklı siyasiler, tutuksuz yargılananlardan birinin yurt dışına gitmesini (kaçmasını) mi bekliyor dersiniz? Bunu bahane ederek, birileri hem kalanları iyice ezmeyi, hem de gündemi değiştirmeyi mi tasarlıyor?
Her halde tüm sanıkların son sözü şudur:
Bugün bana yarın sana!


PARTİ İÇİ DEMOKRASİYE KİTAKSE

Nice zamandır yazacağız, bir türlü denk gelmedi. Meclisteki partilerin salı günlerindeki grup toplantıları sırasında hep aklımızı kurcalamıştır. Bir partinin genel başkanı, dolayısıyla grup başkanı “maze-reti” nedeniyle toplantıya katılmadığında o haftaki grup toplantısı yapılmıyor. Nitekim önceki hafta aynı olay yaşandı. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Diyarbakır’da hastalandığı için grup toplantısı yapılmadı.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Tayyip Erdoğan da rahatsızlığı nedeniyle katılmayınca grup toplantısı olmadı.
CHP ve MHP grupları ise Genel Başkanların başkanlığında toplandı. Aslında zaman zaman bu partilerin grup toplantıları da başkan olmayınca yapılmıyordu.
Bu ne demek oluyor böyle? Tüzük böyle diyorsanız, o zaman tüzük antidemokratik!
Bu, tek adam sultasından başka bir şey değil. Bir partide demokrasi varsa, parti içi demokrasi işliyorsa, grup toplantısının grup başkan vekilinin başkanlığında yapılması gerekmez mi? Demokrasinin kurumsal olarak güzelliği ve işlerliği bunu gerektirmez mi? Bu, halka demokrasinin işlerliği konusunda güven vermez mi?
Ama öyle olmuyor; her şey lidere bağlı olarak sürüp gidiyor, daha doğrusu gitmiyor.


ULUDERE CHP GRUBUNDA

Biz her hafta gün sayıyorduk. Bugün de Uludere / Roboskî’de 34 sivilin savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürülüşün 449. günü.  Neyse ki, CHP Meclis Grubunun toplanması iyi oldu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu konuşmasının büyük bölümünü Uludere olayına ayırarak,  bu kıyımın ana muhalefet partisi Meclis Grubu tutanakları vasıtasıyla TBMM çatısı altında tarihe geçmesini sağladı. Her hafta bu köşede hesap sorma işini bu kez Kılıçdaroğlu’ya bırakarak, konuşmasından bazı cümleler aktaralım: “On dört günde aydınlanması gereken bir sorun 14 aydır çözülemiyor. Herkes ne olduğunu biliyor, iktidar da çok iyi biliyor, ama çıkıp halkın önüne  doğruları  dile getiremiyor. Hedef tayinine, yani bombalanacak kişilerin PKK’lı olduğuna kim karar verdi? Hangi istihbarat bilgisi bu kararın alınmasında etkili oldu? Vur emrini kim verdi? 34 yurttaşımız öldürülmüşse, bu sorulara yanıt bulmamız gerekiyor. İşin ucu Erdoğan’a dayanınca orada akan sular duruyor.”


AŞIK VEYSEL 119.YAŞINDA

Sonsuzluğa göçüşünün 40. yılı olmasına karşın, eserleriyle hâlâ yaşıyorsa, Halk Ozanı Aşık Veysel 119 yaşında demektir. Aşık Veysel Şatıroğlu 25 Ekim 1984’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Babası Karaca Ahmet lakaplı şiirle yakınlığı olan bir çiftçiydi. Veysel yedi yaşındayken, çiçek hastalığı salgını nedeniyle kısa aralarla iki gözünü de yitirdi. Babası bir saz alıp ozanların şiirlerini oğluna ezberletti. Veysel üst üste dayanılmaz acılar yaşadı; iki çocuğunu yitirdi, 18 ay arayla babadan ve anadan yoksun kaldı. Yıkılmadı, koskoca bir Aşık Veysel oldu. Bu olguda Şair Ahmet Kutsi Tecer’in de payı unutulmaz. Aşık Veysel’in ilk tanınması “Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası” dizeleriyle başlayan şiiriyle oldu. Kırk yıl önce bugün, doğduğu köyde son nefesinin ardından “benim sadık yarim” dediği kara toprağa verildi. Işıklar içinde yatsın.


BİR ŞİİR

Elbet Aşık Veysel’den; “Al yanaklar şule verir nur gibi” şiirinden:
“Birinin aklı yok deli divane / Bir kısmı muhtaçtır acı soğana/ Bir kısmını zengin etmiş yan yana / Şimdi kendi saklanıyor sır gibi /
Kimine saz vermiş çalar eğlenir / Veysel gözyaşların siler eğlenir / Yeter gayri yumma gözün kör gibi”


AFORİZMALAR...

Üniversite öğrencilerinin aforizmalarından bir bölümünü daha paylaşalım.
 * İhtiyaç sahibi olan insanlara
niye ihtiyaç fazlasıymış gibi bakarlar ki? ÇİĞDEM ÇELİK
 * Gevezeler hırsızdır, değerli anlarımızı çalarlar. GİZEM UYSAL
 * Bilgili olup susmak, evi olup dışarıda uyumaya benzer. MURAT ATAK
 * İş ve İşçi Bulma Kurumunun kapısında: “İşi olmayan giremez” yazar. İşim olsa niye gireyim ki? AYŞEGÜL ALTINKAYA
 * Nur içinde yat kalbim! Ben katilini
çok sevdim. ECE KEÇELİ