Çoktandır sözü edilen “Dördüncü Yargı Paketi”nin nihayet bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) gönderileceği açıklandı. Dileriz, bu hafta içinde gönderilir. Adalet ve Kalkınma Partisine (AKP) yakın medya, paketin olumlu yanlarını, mizaçlarına uygun olarak, öne çıkarıyorlar. Basınla, daha doğrusu gazetecilikle ilgili konulara Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’tan başka değinen yok gibi. O da ya moral vermek için ya da işin aslının farkına varmadığından, olumlu havada konuşuyor.
Aslında kazın ayağı hiç de öyle değil. Paketin ve paket içindeki yasanın, tutuklu gazetecilere özgürlük getireceği filan yok. Çünkü yargılanan, daha doğrusu yıllardır hüküm için yargıyı bekleyen 70 dolayında gazeteci, Başbakanın deyişiyle gazetecilik faaliyetinden değil, terörle ilişkileri nedeniyle yargılanıyor.
Terörle suçlamak ise, çok kolay. Somut delil olmadığı halde, gizli tanık, düzmece ihbar mektubu filan gibi iddialarla atarsın içeri, ondan sonra, aksini onlar ispat etsin.
Hani, asıl olan masumiyetti? Bir kişi, suçlu olup almadığı mahkeme kararıyla kanıtlanıncaya kadar suçsuz sayılırdı. Hukukun temel ilkesi bu değil miydi?
Yıllardır yargısız infaza dönüşen tutuklamalar böyle değil mi?
Siz istediğiniz kadar, 4. Yargı Paketine övgüler düzün ya da sessiz sedasız Meclisten geçirmeye bakın. Yapılanlar, bir hukuk yutturmacasından öteye gitmez.
Bakalım muhalefet partileri Mecliste ne yapacak? Bir partinin tavrı zaten belli. Ya ötekiler?


OLAYIN GERÇEĞİ

Olayın gerçek yüzünü, Silivri’de aylarca yatarak, “ihtisas” yapmış olan soruşturmacı gazeteciliğin son kuşağının başarılı örneklerinden Nedim Şener ortaya koydu. Şener, Posta gazetesinde 8 Marttaki yazısında, propaganda suçu tanımının bir ölçüde muğlaklıktan kurtarılmasının olumlu olduğunu belirttikten sonra; “Ancak, diyor, tek başına ne TCK 220/8 ne de TMK 7.nci maddelerinden hapiste olan gazeteci yok. Öte yandan, TMK’nın 7.maddesinin ikinci fıkrasında yapılan bir başka değişiklik çok kişinin başını ağrıtacak cinsten. Diyelim bir tanıdığınız size poşu hediye etti. Siz de bunu taktınız ve gezmeye çıktınız. Her an polis tarafından gözaltına alınmaya hazır olun.”


ULUDERE KAZA OLDU

Başlığa bakıp da sakın Uludere’nin ilçe olduğunu sanmayın! Uludere / Roboskî’de 34 sivilin savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürülmesinin üzerinden tam 442 gün geçti. Her hafta soruyoruz: Bombalama emrini kim(ler) verdi ve onayladı? Mecliste kurulan alt komisyon, üst komisyon da bir türlü kesin bir açıklama yap(a)mıyordu.
En sonunda rapor Meclisin gizli oturumunda görüşülerek kabul edildi. Rapora göre, olay bir kaza eseriymiş!
Ne dersiniz?
Sözün bittiği yerde miyiz?
Tarih baba er geç bunun hesabını sorar.


KAPALI REJİM

Giderek taşlar yerli yerine oturuyor. Ya da; “Kader ağlarını örüyor” da diyebilirsiniz.
Evrensel, olayın saptamasını manşetten ne güzel yapmış.
Canı yanan, hakkını arayan yurttaşlar ve sivil toplum örgütleri yörelerinin milletvekillerine geliyor, Meclisin basın toplantısı salonunda sorunlarını duyurmak olanağını buluyordu. Örneğin, Karadeniz’de hidroelektrik santrallerine (HES) karşı çıkan köylüler, zaman zaman işçiler bu olanaktan yararlanabiliyordu. Evrensel’in dediği gibi; “ Emekçiler, kayıp yakınları, çevreciler, milletvekilleriyle basın açıklaması yapmak için artık Meclise giremeyecek.
Böyledir bu işler. Kapalı rejimlerin tek adamları rahatsız edilmek istemezler. Gül gülistan bir çevrede kendilerini tatmin ederler. Kendi kendini tatmin ise, sağlığa zararlıdır.


İLGİNÇ SAYILAR

* İçişleri Bakanı Muammer Güler’in  açıkladığına göre; 2012 – 2013 yılları arasında 354 bin 16 kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıktı ya da çıkarıldı.
* Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in verdiği bilgilere göre; 12 Kasım 2012 itibariyle ülkede 373 ceza infaz kurumu var. Bu kurumlarda toplam 129 bin 844 kişi bulunuyor.
* 28 Şubat soruşturmasının hazırlanan iddianamesi 1100 sayfa tutuyor. İddianamede 100 şüpheli, 76 tutuklu ve 400 müşteki (şikayetçi) yer alıyor.


BİR ŞİİR

Dizelerimiz 19. yüzyıl ozanlarından Serdari’nin “Kısa Çöp Uzundan Hakkını Alacak” başlıklı şiirinden:
“Nesini söyleyim canım efendim / Gayri düzen tutmaz  telimiz bizim / Arzuhal etsem de deftere sığmaz / Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim // Fukara ehlinin yüzü soğuktur / Yıl perhizi tutmuş içi kovuktur / İneği davarı iki tavuktur / Bundan başka yoktur malımız bizim //  Zenginin sözüne beli ( evet) di-yorlar / Fukara söylese deli diyorlar / Zamane şeyhine veli diyorlar / Gittikçe çoğalır delimiz bizim”