“Taksim Meydan Savaşı”nın ardından Başbakan Erdoğan’ın takındığı tavır ve izlediği yol, erken seçime gideceğe benziyor.

Önce, kendine göre belirlediği Gezi Parkı temsilcileriyle yaptığı toplantı; sonra beldeliği kaldırılmış belde belediye başkanlarıyla bir toplantı… Hemen ardından ilçe başkanlarıyla genişletilmiş toplantı… Bunun da ardından il başkanlarıyla ve belediye başkanlarıyla yapılan toplantılar. Buralarda birbirine benzeyen ve geçmiş yılların olayları ve terör üzerinden mağduru oynama arayışları… Hedefte de yine “tarihten yapraklar” ile CHP’ye yüklenmeler… Varsa da CHP, yoksa da CHP! Demek, CHP çok güçlenmiş de biz farkında değiliz.

Şu tesadüflerin güzelliğine bakın; nasıl ilginç ipuçları veriyor:

Milat gazetesinde Mehmet Ali Tekin  12 Haziran Çarşamba günkü “Seni seviyoruz direnen adam” başlıklı yazısına şöyle başlıyor:

“O yıllarda İstanbul’da yaşayanlar iyi bilirler, Taksim Gezi Parkı da dahil, şehrin önemli meydanları; çöp dağlarından ve saldığı iğrenç kokudan, caddelerde yürüyebilmeniz için maske takmanız gerekirdi.”

Aynı gün TV ekranlarında Erdoğan’ın yukarda sözünü ettiğimiz toplantılarda yaptığı konuşmalar tekrar tekrar veriliyordu. Erdoğan da İstanbul Belediye Başkanlığına geldiğinde İstanbul’un pisliğini anlatıyordu. Ve ardından Taksim Gezi Parkı’nın da bugün eylemciler yüzünden pislik içinde olduğunu söylüyor. “Affedersiniz” diyerek pisliğin fiziki boyutlarını da tasvir ediyor, bunun çok ayıp olduğunu vurguluyor ve bu sırada salondakilerden bir alkış kopuyordu. Duyan da pisliğin alkışlandığını sanabilirdi!

 

SAĞ GÖZLE GEZİ PARKI

Tek sözcükle sağcı-solcu ya da sağ-sol diye tanımlamak hayli güç. Çünkü her biri, içinde beylik sözcükle çeşitli fraksiyonlar barındırıyor. Biz çeşitli eğilimler, farklı düşünce grupları var diyelim. Ve sadede gelelim.

Bu köşede ve genelde solda olan basında Taksim Gezi Parkı eylemine destek veren bir tavır sergilendi. Haydi bir “bölücülük” daha yapalım; eski deyişle muvafık (iktidar yanlısı) ve muhalif (iktidar karşıtı) basın diyelim. Biz bu basının içinden geçip, bu günlerin medyasına geldik.

Geçen hafta, anımsayabilirsiniz, Taksim Gezi Parkı eylemcilerine destek vermiştik. Yine de bu desteği sürdürüyoruz. Ama gazeteciliğin tarafsızlık ilkesi ve okuru her şeyden haberdar etme yükümlülüğü var ya; işte o nedenle bu hafta sağ ya da muhafazakar eğilimli basının Taksim Gezi Parkı eylemine nasıl baktığına ilişkin, yerimiz elverdiğince, kısa alıntılarla örnekler aktaracağız.

 

‘AVM’LER İSTEMİYORUZ’

Milat gazetesinden, Hatice Bayramoğlu’nun: “Biz ne istemiyoruz?” başlıklı yazısından:

“Biz ne istiyoruz? Buna karar vermek zordur, fakat ne istediğimizi çok iyi biliyoruz. Biz büyüyen bir Türkiye, koca koca AVM’ler, yolumuzun düşmediği, düşse bile umursamadığımız o Taksim’e parklar, caddeler, sanat galerileri falan istemiyoruz. Gözümüze gözümüze sokulan devasa binalar, tekasür (TDK Türkçe Sözlük’te tekasür sözcüğünü bulamadık. Sıkışma, yoğunlaşma anlamına gelen tekasüf sözcüğü var. Bir dizgi hatası olmalı.N.G.) tutkusuyla yan yana sıralanmış residence’lar istemiyoruz. Biz hükmüyle hükmetmeyeni yargılayan bir devlet baba değil, şefkatiyle ümmetin yitik evlatlarını kucaklayan bir anne devlet istiyoruz.”      

 

MESAJ ALINDI MI?

Star gazetesinden, Fadime Özkan’ın “Gezi’nin ahlaki üstünlüğü var mı?”  başlıklı yazısından:

“Gezi olaylarının seyri, sebepleri ve hedefleri benzeşik olmadığı gibi Gezi’deki kalabalık da homojen değil. Meydanı bileşenlerine ayrıştırmak ve her birine ayrı cevap vermek kaçınılmazdı. Belli ki bu nedenle Başbakan’ın konuşması çok katmanlı bir yapıdaydı.

(…) Maksadı darbe, şu bu olmayan, ideolojik bagajları olsa da dayatma içermeyen bir politik duruş sergileyenler. Ne diyorlar? Varlığıma ve kararlarıma saygı göster. Bana buyurma, Bana bağırma. Kime diyorlar? Siyasi iktidara. Bu mesaj alındı mı? Yapılan konuşmalara, atılan adımlara bakılırsa evet.”

 

ORGANİZE HADİSE

Milli Gazete’den Mehmet Şevket Eygi’nin “Gezi Soruları” başlıklı yazısından:

“Soru: Gezi hadiseleri ve kalkışması kendi kendine oluşmuş masum bir gençlik ve halk hareketi midir?

Cevap: Kesinlikle böyle değildir. Aylarca önceden uzmanlar ve profesyoneller tarafından yurt içinde ve yurt dışında hazırlanmış, planlanmış organize bir hadisedir.

Soru. Amaçları nedir?

Cevap: Arap Baharına benzeyen bir hareket ile seçim ile başa geçmiş hükumeti devirmek, onun yerine eski usul vesayetçi, faşist ve baskıcı Kemalist bir rejim kurmaktır.”

(Muhafazakar basından alıntıları gelecek haftalarda da sürdürürüz. N.G.)

 

RTÜK’TEN CEZA YAĞMURU

Taksim olaylarını canlı yayımlayan TV kanallarından beşine RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) tarafından “şiddet içerikli görüntü yayınlamak ve halkı tahrik etmek” gerekçesiyle 10’ar bin TL ceza verdi. Bu sansür olayını kınıyoruz.

Bir yandan halkın haber alma hakkı engellenmeye çalışılırken, öte yandan “Camide içki içtiler” gibi asılsız haberlerle halkın dini duygularını tahrike kalkışan kanallara bir şey yapılmadığını da belirtelim.

 

BİR ŞİİR

Dizelerimiz, Bulgar Şair Hristo Botev’in “Pay” şiirinden:

“Duyarız seninle ben aynı şeyi kardeş / düşünürüz seninle ben aynı şeyi / hiçbir vakit hiçbir şeyden / yakınmadık bu dünyada. / İyi mi yaptık, kötü mü? /  Yargılanır bizden sonra. / Sen hele ver bana elini / yürüyelim sımsıkı, erkekçe.”

(Botev, bu günleri görse, herhalde “erkekçe” sözcüğü yerine “insanca” sözcüğünü yeğlerdi. N.G.)