Geçmiş olmasın!
Bu sözden ve alışkanlıklarımızdan vazgeçmenin ve gazeteciliğin tam zamanıdır. Geçmiş olsun demekle, geçmiyor!
Gazeteci Ahmet Hakan’a acil şifalar dilerim, bir an önce iyileşmesini diliyorum. Çünkü gazetecilik görevine bir an önce geri dönmesini istiyorum… Şimdi, tam da gazetecilik zamanı çünkü… Tartışma zamanı, gerçekleri öğrenme zamanı!
Ama “geçmiş olsun” demiyorum, diye diye gazetecilerin başına bunlar geldi, geliyor.
Geçmiş olsun dediğimizde, eh ne yapalım oldubitti işte, inşallah bir daha olmaz mı diyoruz acaba? Oluyor işte, tekrarlanıyor her şey! Geçmiş olsun demiş olmakla geçmiş mi oldu?
Geçmiş olmasın ve akılda tutalım! Aklımızdan çıkmasın! Çıkınca unutuluyor, geçmiş oluyor.
Siyasal iktidar, kendi iktidarı için gazetecileri tehdit ediyor, tehditle yetinmiyor!
Dövüyorlar, sövüyorlar, kızıyorlar, hedef gösteriyorlar, işten atıyorlar, attırıyorlar, şikâyet ediyorlar, bana öyle dedi, bana böyle dedi diyerek kanunları kullanıyorlar… Şahsiyetlerinin ihlal edildiği iddiasıyla, unvanlarını göstere göstere yazılan dilekçelerle savcılıklara başvuruyorlar… Onlar da harıl harıl çalışıyor! Ceza davası açıyorlar. Takipsizlik kararı verdikleri de oluyor, arada bir… Gazetecileri cezalandırmakla, hapisle tehdit ediliyorlar, “ben devletim” cezalandırırım diye korkutmaya çalışıyorlar, “korku imparatorluğunu” inşa etmek istiyorlar ve aslında halkın gözü kulağı olan gazetecilerden korkuyorlar ve saldırıyorlar.
Biz kinlenmeyelim ve bizler şiddetin dilini benimsemeyelim, beslemeyelim.
Aksine şiddeti kendine yol gösterici sayan biçareleri unutmadan ve yaptıklarını akılda tutarak ve her hatırlamada niçin “geçmiş olsun” demediğimizi; aksine “nerde kalmıştık!” dedikten sonra gazeteciliğe ısrarla ve inatla devam edelim. Daha çok korksunlar! Bu durumu herkes bilsin, herkes görsün! Biz malumu ilan etmeyelim; ama malum durumu, malum şahısları, malumların tümünü teşhir edelim…
''Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.'' Fikirlerin çatışmasından hakikat doğar, gerçeklere ulaşılabilir anlamına gelen bu cümlenin karşılığını örneğin Anayasa Mahkemesi basın özgürlüğü ile ilgili bir kararında (Emin Çine Kararı B.No.2013/2602. 23.01.2014 tarih) aynen şöyle açıklıyor: “ Hakikat ışığı fikirlerin çarpışmasından doğar”.
İşte bu nedenle gazeteci Ahmet Hakan’a yapılan saldırı gazeteciliğe ve halkın gerçekleri öğrenme, hakikate ulaşma hakkına yapılmış bir saldırıdır. Bu nedenle “geçmiş olsun” diyerek geçiştirilecek bir saldırı değildir, çok ciddidir. Bu saldırıya karşı tek bir değerle karşı çıkılabilir. İnadına ve ısrarla gerçek gazetecilik… Hukuk ve basın özgürlüğü yoluyla inadına ve ısrarla direniş… Bu anlamdaki mücadele demokratik hukuk devletinin savunulmasıdır ve aslında bârika-i zaferdir.
Bu anlamda ifade ve basın özgürlüğü her toplumun vazgeçilmez koşuludur. İfade özgürlüğü ve görüş oluşturma özgürlüğü demokratik toplumun temel taşıdır. Bu iki özgürlük arasında koparılmaz bağlar vardır ve aslında ifade ve basın özgürlüğü; görüş oluşturulmasında gerekli aracı sağlayan unsurdur.
Halkın bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hakkı, düşünceleri açıklamak, fikirleri tartışmak ve gerçeğe ulaşmak için vazgeçilmez bir değerdir. Özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımı varsa eğer; gerçekleri öğrenme hakkı sağlanmış olur.
Devletin korunması iddiasıyla, “ben devletim” diyenlerin kendisini korumak adına “halkın bilgilenme hakkının sınırlandırılması” ve gerçeğe uygun “haber dolaşımının” suçlanması kabul edilemez. Bu nedenle gazetecilere saldırılar unutulmaz, akılda tutulur. Çünkü bir şekilde halkın bilgilenme hakkı sınırlandırılmak istenir. Özgür haber dolaşımını engelleyen sınırlandıran kanuni düzenlemeler nasıl yapılamazsa; gazetecilere saldırılar da en sert biçimde kınanmalıdır, mücadele edilmelidir, geçmiş olsunla geçiştirilmemelidir. Devlet, “geçmiş olsun” deme mercii hiç değildir.
Basın özgürlüğü artık bilgi edinme hak ve özgürlüğüdür, halkın gerçekleri öğrenme hakkıdır.
Basın özgürlüğü genelde düşünce açıklamak, özelde basın yoluyla düşünce açıklamak özgürlüğüdür ve demokrasinin ölçütüdür. Bu nedenle “özgür, doğru, yaygın haber dolaşımını” öngören bir siyasal yapı ve herkesi koruyan bir siyasal/yasal yapı gerçekleştirilmelidir.
Bu dahi yeterli olmayabilir. Çünkü özgür haber ve bilgi dolaşımını hakkına işlerlik sağlanmalıdır.
Bu işlerlik; devletin ve hükümetlerin görevidir. Hükümetler “yaygın, doğru haber/bilgi dolaşımını” sağlamakla yükümlüdürler. Özgür haber dolaşımını engelleyen, sınırlayan yasal düzenleme yapılamaz ve uygulama gerçekleştirilemez.
Basın özgürlüğünü sınırlandıran kanun yapmak yasaktır. Basın özgürlüğünü engelleyen her türlü sınırlandırma, saldırı, tehdit yasaklanmalıdır. Ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulması hukuk tarafından yasaklanır.
Bir ülkede özgür haber dolaşımı yasalarla veya beslenen şiddetle önleniyorsa veya başka türlü sınırlandırılıyorsa ve engelleniyorsa demokratik siyasal yapı yok demektir.
Bu yaşadıklarımızı ve demokratik siyasal yapının olmadığını kabul ediyorsak; hepimize gerçekten geçmiş olsun! Yok, eğer, geçmiş olmasın diyorsak; asıl sorun özgür haber dolaşımının sürekli engellenmesidir. Haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkımızın hiçe sayıldığı gerçeğidir. O nedenle, gerçeklerin ve yaşanların akılda tutulması gerekiyor.
Mücadele edebilmek, inadına gazetecilik zamanı olduğu için kaldığımız yerden devam edebilmektir görevimiz ve sorumluluğumuz.
Demokratik siyasal yapıyı yok etmek isteyenlerin yaptıkları hiçbir şey geçmiş olmasın!