Ne günler yaşadın sen ne günler.

Deli!

Yarım da değil hani.

Tam deli.

Uçuk kaçıklığınla yaşamın tadına vardın.

Oradan oraya kondun.

Şurada burada gönül eğlendirdin.

Keman çaldırdın.

Gitarı oynattın.

Saza nağmeler döktürdün.

Darbukalar patlattın.

Orga notalardan fa dedirttin.

Klarnet üflettin.

Udları keşfettirdin.

Her enstrümana özel besteler ürettin.

Deneme tahtası yaptın hayatı.

İyi de yaptın.

Bunca doluluk içinde ise çekirgeni zıplayamadığı anlar da oldu.

Takıldın orada.

Aşk dedikleri duyguydu elbette bunlar.

Yani sevmek.

Uçuklukla sevmek arasındaki büyük duygusallık dağıttı hep seni.

Nasıl birisin gerçekten sen.

Tamam anladık delisin.

Tamam sen kimseyi iplemeyen yaşam tarzınla çılgın yaşıyorsun.

Tamam ‘yaşam benim kimse karışamaz’ tafralarını da biliyoruz.

Tamam ‘hakkımı alıyorum’ da diyorsun.

Hepsi tamam da….

Aşkı aşk gibi yaşadığında neden durgunlaşıyorsun?

Sevmek duygusallığını  anlıyoruz da; sen deliliğinle deli seviyorsun.

Her tarafta her anda, uykulu-uykusuz anlarında bile  sevdiceğinin hayaliyle baş başa kalmak da neyin nesi?

Herkes seviyor.

Herkes aşk acısı çekiyor.

Herkes sevgisinin arkasında duruyor.

Ama sen farklısın.

Deli deli küpeli gibi aşık mı varmış senin gibi.

Hele ki bu devirde.

Sen sevdiğinin delisi olup fıttırdıkça kıskançlık krizleriyle beslenen duygu fırtınasında sandalın su aldığını bile görmemeye direniyorsun.

Aşık önünü göremezmiş.

Sağır olurmuş.

Konuşamazmış.

Hep de en son duyan olurmuş.

 

Bak bu kaçıncı?

Aynı nakarat.

Aynı şarkılar.

Aynı numaralar.

Aynı hikayeler.

Aynı filmler.

Aynı son!

Bir kez daha leylek oldun.

Uçuruldun.

Sevdiceğin gitti.

Çoktan gitti aslında.

Başından bu yana yoktu ki.

Bilinç altı farklıydı.

Amaç ile aşk arasında hiçbir noktada uyum da yoktu.

Yersen.

Ha sen yemiş gibi görünüp yememenin akılcılığında direndin.

İşte burada doğru yaptın.

Tık tık tık ile renklenen muhabbet sofralarında reklamları izledin.

Hoşlandın.

İçinin  aktığıyla kaldın.

Kendine ait pembe dünyanın yalanlığı seni çok yalpalattı.

Gittin geldin.

Geldin gittin.

Ve tık ettin.

 

Biliyorum sen bunu da atlatırsın.

Çünkü çok uzun süredir bir yanın kanıyor.

Pansuman yetmedi.

Tedavisi de olamadı.

Tam aksine yaraların her tarafını sardı.

Acabalarının hepsinin gerçek olduğunu biliyorsun.

Çok da meşhur olmuşsunuz ya hani.

Öğrenmeyen de kalmamış aşkını.

Konuşur olmuşlar dalga geçer gibi.

Her şeyin bir bedeli vardır.

Niye sevdin ki?

Niye akıttın ki yüreğinin özlemini?

Niye “yalansız” oldun?

Ama sen sen ol utanma.

Seni darmadağın eden sevdiğinin önünden çekil.

O’nun ki yol olmasa da bırak gitsin.

Şunu anla artık, alışmışı değiştiremezsin.

Doğanın kanunu bu.

İyi niyet falan aşkta geçmez.

Sadece saftirik yaftasını taşırsın kendi kendine.

 

Nokta koy bakalım.

Üç tane yan yana.

En sonuna da “günaydın” ünlemini ekle.

Kendine dön.

Döktüğün gözyaşlarınla bir süre baş başa kal.

Son demine kadar da akıtıp o yaşları bir sabah güneşinde yollara düş.

Dağ git.

Tepe git.

Düz veya yokuş git.

Suyun üstünde yürü.

Bulutları yoldaş al yanına.

Çek git dostum.

Kaç!

Bunu yapmazsan eğer, duydukların seni tam delirtecek.

Boğulacaksın.

İşte o zaman da.

Deliliğini kontrol edemeyeceksin.

Korkum o.

Bizi korkutma lütfen.

Kendine gel.

Kendinle yeniden barış.

Seni  delirten o tertemiz sevgin olmasın da.

Gerisi olur molur.

Gün;  ayağa düşenler ile ayağa kaldırmak isteyenler arasındaki çelişkiyi/çelişkileri vitrinde hesaplaşma günü değil.

Gün aklını bir kez daha sana yakışan şekilde kullanma günü çünkü.

Tamam mı deli aşık?