Kemal Anadol
CHP bir kurultayı daha geride bıraktı. Son günlerin hızlandırılmış siyasi konjonktüründe CHP, İmamoğlu ve Özgür Özel oyunun baş aktörleri olarak politika sahnesinde yer aldılar. Özgür Özel ezici bir çoğunlukla koltuğunu perçinledi. Parti Meclisi listesini de eksiksiz çıkarabildi. Bu sonuçlar çok büyük başarıdır. Siyasete kafa yoranların sorusu önümüzdeki üç yıl içinde Özel’in bu tempoyu nasıl sürdüreceğidir. Sanırım CHP Genel Merkezi bunun hesabını yapmıştır. Her hafta İstanbul’un bir ilçesinde ve hafta sonunda bir ilde düzenlenecek toplantılar bu sorunun yanıtını veriyor.
Özel, Kurultay konuşmasında AKP ve yönetimini cuntacılıkla suçladı. Anlaşılan bu suçlama AKP’ye ağır geldi. Dört bir yandan yanıt vermeye uğraşıyorlar. Örneğin parti sözcüsü Ömer Çelik “Siyasi sözlükte cunta eşittir CHP yazıyor” demiş. Acaba öyle mi?
Bunun yanıtını vermek için elli dört yıl geriye, yani ordunun 12 Mart 1971 Cuma günü verdiği muhtıra günlerine dönmek gerekiyor. Muhtıra Demirel hükümetini ve TBMM’ni hedef alıyordu. TBMM reformları gerçekleştirmezse ordu idareye el koyacaktı. Demirel o gün Başbakanlıktan istifa etmişti. Muhtıranın toplumda ilerleyen “Ortanın solu” hareketine hatta kendisine verildiğini söyleyen Bülent Ecevit Genel Başkan İsmet İnönü ile ters düştüğünü söyleyerek görevinden çekilmişti. CHP içindeki sağ kanadının önde gelen politikacılarından Prof. Nihat Erim bir gecede istifa ettirilerek bağımsız Başbakan koltuğuna oturtulmuştu. Mevcut Adalet Partisi iktidarına ve Başbakan Süleyman’a karşı çevreler Erim’e destek vermekte gecikmediler. Türkiye İşçi Partisi Genel Başbakanı Behice Boran dışındaki sol guruplar, meslek örgütleri Erim’i destekleyen bildiri yayınlıyorlardı. Bunların başında Dev-Genç Başkanı Ertuğrul Kürkçü geliyordu. TÖB-DER ve işçi sendikaları bu yolda rekabet halindeydiler.
CHP karpuz gibi ikiye bölünmüştü. Ecevit ve onu destekleyen örgüt cuntanın verdiği muhtıraya karşı çıkıyordu. Erim, 23 Nisan 1971 günü yaptığı konuşmada solcuların üzerine balyoz gibi ineceğini söyleyince günün moda deyimiyle heybedeki turp ortaya çıkmıştı. İlân edilen sıkıyönetimin başındaki komutanlar CHP yönetimine karşı bildiri yayınlamakta yarışıyorlardı. CHP büyük bir sınav karşısındaydı, İçine düştüğü derin bunalım siyasal gündemin ana konusuydu. Durumu en güzel Millet Partisi Başkanı Osman Bölükbaşı özetliyordu. “Azrail Adalet Partisi’ne girdi, cenaze Halk Partisi’nden çıktı!”
CHP içinde ilçe ve il kongreleri dönemi başlamıştı. Bunlar partinin yazgısını belirleyecek kongrelerdi. Adana’dan başlayan il kongrelerini Ecevit’i destekleyenler birer birer kazanıyorlardı. Sıra İzmir’e gelmişti. İzmir Güney Deniz Saha ve Sıkıyönetim Komutan Oramiral Cemal Süer CHP İl Kongresinin yapılmasına bir türlü izin vermiyordu. Anlaşılıyordu ki Ankara’daki cunta böyle istiyordu. Sıkışık anlarda Roma döneminde söylenen bir söz yinelenir. “Ya bir yol bulacağız ya da yeni bir yol açacağız!” İzmir’deki ortanın solcuları siyasal tarihimizde ilk ve son kez karşılaşacağımız yeni bir yol açtılar. İzmir İl Kongresi sıkıyönetim kapsamında olmayan Manisa ilinde yapılacaktı. Kongre toplandı ve Ecevitçiler ezici bir sonuç aldılar.
5 Mayıs 1972 günü CHP Beşinci Olağanüstü Kurultayı Ankara Selim Sırrı Tarcan Spor Salonunda toplantı. O sabaha karşı Deniz Gezmiş ve iki yoldaşı idam edilmişti. Salona dinleyici alınmıyordu. Orada telsizli polisler oturuyordu. Delegeler içeriye sıkıyönetim görevlilerin kontrolunda girebiliyordu. Salonun çevresinde bir tabur asker silah çatmıştı. Sıkıyönetim Komutanlarının dehşetengiz bildirileri art arda yayınlanıyordu. Delegeler ad okunmak suretiyle açık oy kullanacaklardı. Evet derlerse mevcut Parti Meclisi güven oyu alacaktı. İsmet Paşa ise Hayır çıkmazsa görevini bırakacağını açıklıyordu. Sonuç Ortanın Solu hareketinden yana oldu ve o gün İnönü Genel Başkanlıktan çekildiğini açıkladı. Daha sonra da CHP’den istifa etti. Babıali basını ve siyasal yorumcular “Artık CHP bitti” diyorlardı. 14 Ekim 1973 günü yapılan genel seçimlerde Ecevit’in Genel Başkanlığı’ndaki CHP %33.3 oyla birinci parti olmuştu. Daha sonra CHP-MSP koalisyon hükümeti kurulmuş ve bu hükümet Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirmişti.
CHP Milletvekili listelerinde cuntaya karşı mücadele vermiş örgüt mensupları, öğretmenler, sendikacılar, din adamları, hukukçular, teknik elemanlar yer almıştı. Buna karşın Adalet Partisi listelerinde ve 1975 ara seçimlerinde cuntanın sıkıyönetim komutanı Ziverbey köşkü işkencecisi Orgeneral Faik Türün, Deniz Gezmiş ve yoldaşlarına idam hükmü veren General Ali Elverdi ve CHP’lilere İzmir’de kongre yaptırmayan Koramiral Cemal Süer parlamentoya girmişlerdi.
Özetle, yıllardır CHP üzerine yapıştırılmak istenen “Cuntacı” algısı tamamen sahtedir. CHP’nin doğruları ve yanlışları vardır elbette. Ama “CHP eşittir cunta” demek haksızlıktan da öte kara çalmadır, hadsizliktir! 3 Kasım 2002 günü demokrasi tramvayına binip 19 Mart 2025 günü inenlerin bu konuda konuşurken dikkatli olmaları gerekir.
Her ülkenin siyasal tarihinde bunalımlar olmuştur, kargaşa çıkmıştır. İktidarını ömür boyu sürdürmek isteyenler halka zulmetmekten geri kalmamışlardır. Durumu en güzel yorumlayan yine merhum Osman Bölükbaşı olmuştur: “Tarih ben Nuh’um diyenlerin kendi yarattıkları tufanlarda boğuldukları misallerle doludur!”