Sıra Sayısı 287 olan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı, Nisan ayı başından beri kanunlaşmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul gündeminde bekliyor. 2008 yılında hazırlanmış ve 2013 yılında gündeme alınan bu Tasarının “genel gerekçesi” beş yıl öncesinin gerekçesidir.
Eskimiş gerekçelerle eski Tasarılar basit bir yenileme yazısıyla TBMM’ne gönderilebilir. Ancak her Tasarı için bu yöntem geçerli değildir. Bu kadar önemli bir Tasarı yeniden gözden geçirilseydi daha iyi olurdu. Bu yöntemin seçilmesinin nedenini bilmiyoruz. Neden Devlet Sırrı Kanunu tasarısının eski haliyle Meclise gönderildiği, bu Tasarının “sırrı” olsa gerek.
Türkiye’nin 2008/2013 arası beş yıllık dönemde toplumsal ve siyasal olayları dikkate alırsanız eğer, Tasarının gerekçesi “eski” ve “eskimiş” durumda. Örneğin 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu sekiz yıldan beri yürürlükte ve uygulanıyor. Bu “yeni” kanunlarda “sır” veya “gizlilik” ile ilgili olan maddeler yer alıyor ve uygulamada…
Sadece Türk Ceza Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanunda değil, kanunlarda ve 2008 yılından sonra kabul edilmiş olan yeni kanunlarda “gizli kalması gerekli olan bilgi ve belgeler” veya elde edilmesi, açıklanması veya yayınlanması “sır” ya da “devlet sırrı” olarak tanımlanan birçok düzenleme var.
Zaten 2008 öncesinde “sır” ve “gizli” kategorisinde maddeler içeren 75’den fazla kanun vardı. Şimdi ne olacak? Önceki Kanunlar veya kanuni mevzuat yeni Tasarı kanunlaşırsa yeniden değişecek mi veya değiştirmeyecek misiniz?
Daha başında Anayasa geliyor. Anayasa değişecek ise eğer 1982 Anayasasının eski hükümlerine göre hazırlanmış olan Tasarının gerekçesi bu kez çok eskimiş olmayacak mı? Çünkü Tasarının Gerekçesi Anayasanın 26 ıncı ve 28 inci maddelerine göre hazırlanmış. Hatta uluslar arası sözleşmelere göre bir Tasarı var karşımızda.
Gerekçeye göre yönetimde “gizliliğin uzun süre egemen olduğu” ama günümüzde “şeffaflığın” önem kazanması nedeniyle “toplumsal denetim ve katılımın artırılması bakımından” kamu alanındaki sır kavramının yeni ve çağdaş bir anlayışla ele alınmasında zorunluluk bulunduğu belirtilmektedir.
Demek ki 2008 ya da 2013 yılına gelene kadar “yönetim” ya da “yürütme”ye egemen olan anlayış, gizlilikmiş! Kanun olmadığı için işlemlerin çoğu “kanunsuz” olup artık gün ışığında yönetim ilkesi gereği “kamuda” sır kavramını yeniden tanımlamak gerekmiş ve aslında bu süreçte “toplumsal denetim” kısıtlı ve sınırlıymış…
Tersten okuduğunuzda bu sonuca ulaşmak sizce kötü niyetli olmak mıdır? Bazen yapılandan çok daha iyisini istemek, daha demokratik olsun diye çaba göstermek, fikir söylemek kötü niyetse eğer, sorunun yanıtı evettir. Tasarı şeffaflık diyor, ben gün ışığında yönetim diyorum. Tasarı kamu alanında sır demekle yetiniyor, ben asıl düzenlemenin “gizlilik” ve “sır” alanlarının tümünde yapılması gerektiğini söylüyorum. Tek koşul, demokratik toplum düzeninin gerektirdiği kadar ve demokratik hukuk devleti ilkelerine uygun olan gerekli müdahaleye izin verecek kadar “gizlilik” olacak.
Tasarının gerekçesinde şöyle yazılı: “Demokratik ülkelerde bilgi edinme özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bağlamında vazgeçilmez haklardan biri olarak kabul edilmektedir. Bu hak, birçok demokratik ülkede anayasal haklar arasında yer almıştır.”
Ülkemizde de ise yapılan düzenlemeler tersinedir. Bilgi edinme hakkı ile ilgili yasal düzenlemelerin içeriği ve uygulaması “bilgi edinmenin” sağlanması yerine sınırlandırılmasını esas alarak yapıldığından, bilgi edinme hakkı kanunlarla engelleşmiştir. Bilgi edinme hakkının etrafı duvarlarla çevrilidir. Nasıl bilgi edinemeyeceğiniz hakkındaki kanunlarla bu duvarlar örülmüştür.
Adı “Evrensel İnsan Hakları Bildirisi” (Universal Declaration of Human Rights) olan, BM Genel Kurulunun 10.12.1948 tarih ve 217 (III) sayılı kararıyla kabul ve ilan edilmiş olan Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’nin adı “Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirisi” değildir. Tasarıya böyle yazmışsınız.
Tasarının gerekçesinde yazılı “şeffaflık” kelimesinden ne anlamamız lazım bilinmez ama şeffaflık kavramının “uluslararası düzeyde ilk kez 19 uncu maddesinde iletişim özgürlüğü alanında ifade edilmiştir” cümlenizin de düzeltilmesi gerekir. Çok basitçe ifade etmek gerekirse Evrensel İnsan Hakları Bildirisi Madde 19: “ Herkesin görüş sahibi olma ve ifade özgürlüğü hakkı vardır; bu hak, müdahale olmaksızın bir görüşe sahip olma özgürlüğünü ve bilgi ve fikirleri ülke sınırları ile bağlı olmaksızın ve herhangi bir iletişim/(medya) aracılığıyla arama, elde etme / (alma) ve yayma özgürlüğünü içerir.” Hak ve özgürlük böyle tanımlandığına göre, Türkiye’de bu hakkı vermediğinize göre, EİHB’ne dayanamazsınız. Çünkü zaten “şeffaf” olmayı, iletişim özgürlüğünü bile Tasarı gerekçesinde hatalı kullanıyorsunuz. 19. maddede ifade özgürlüğünün çekirdek ve dokunulmaz özü düzenlenmiştir. Sınırlandırma ölçütleri yoktur. O halde 19. maddeye dayanarak insanların ifade özgürlüğüne “sır” ya da “gizlilik” adı altında sınırlandırma getirilemez.
Zaten değiştireceksiniz ama gelelim Anayasanın 26 ıncı ve 28 nci maddelerine…
Tasarı gerekçesinde Anayasanın 26 ncı maddesine atıfla düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlandırma ölçütleri arasında "Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması" ve Anayasanın 28 inci maddenin beşinci fıkrasında ise “devlete ait gizli bilgilere ilişkin (bulunan) her türlü haber veya yazı yazanların, bastıran ve basanların, bunları başkalarına verenlerin bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu tutulacakları” belirtilmiştir. Nitekim Türk Ceza Kanunu “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlığı altında Madde 326 ile 339 arasında bu suçları göstermiş. Bu maddelerin çoğunda “Devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlara ilişkin bilgi veya vesikalar” sır/gizlilik kategorisine alınmış durumda. Bu tanımı değiştirecek misiniz?
Tasarıya göre; Anayasadaki ve bazı kanunlarda “devlet sırrı ve gizliliğiyle ilgili hükümler” yer almaktadır. Ancak neyin devlet sırrı olduğu, nasıl ve hangi usule göre belirleneceği, yetkili makam ve mercilerin hangileri olduğuna dair yeterli açıklık yoktur. “Bu nedenle 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun konuyla ilgili hükümlerinin uygulanmasında zorluklarla karşılaşıldığı gibi, basın ve yayın araçlarıyla devlet sırrı niteliğindeki konulara ilişkin olarak yapılan yayınlar sonucu devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları bakımından ciddi tehlikeler ortaya çıkmaktadır.”
Mevzuat yetersizdir. Bu Tasarı ile şeffaf, denetlenebilir, demokratik bir yönetimin sağlanması, devletle vatandaşın menfaatlerinin uzlaştırılması, bireyin bilgi edinme hakkının sağlanması hususlarında devlet sırları ve gizlilik kavramlarına açıklık getirilmek isteniliyor.
Tasarının gerekçesine göre; bilgi edinme hakkı konusunda gereksiz engelleri kaldırmak, gerekli kolaylıkları ve şeffaflığı sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son vermek için devlet sırları ve gizlilik alanının açık bir biçimde düzenlenmesi amaçlanıyor.
Devletin çok sevdiği “sırlarını” çoğaltma ve koruma içgüdüsünü dikkate alırsanız eğer; hayatımızın bir parçası haline getirilen ve vahim biçimde kanunların zihniyetine sinmiş olan “gizlilik kültürüne” rağmen, ikisi geçici 13 Maddelik bu Kanunla nasıl son verilecek acaba?