Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların sökülmesine ve kesilmesine karşı protesto eylemi başlatan gençlerin direnişi Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere tüm Türkiye’ye yayılınca ve dünyada da destek görünce işin rengi değişti.

Her çorbaya maydanoz olan bazı yorumcular müthiş bir keşifte bulundular: Bu mesele sadece ağaç meselesi değildir dediler. (Ha şunu bileydiniz, akıldane yorumcular!)

Artık söylemeye gerek kalmadı; muhalifi-muvafıkı, yandaşı-candaşı, sağcısı-solcusu hemen herkes bilir ve söyler hale geldi ki; bu olaylar insanların, bir kişilik mücadelesidir; kendi yaşam tarzlarına iktidarın müdahalesine karşı bir direniştir. Özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi savunuculuğudur.

Her neyse, “Taksim Olayı” Türkiye’nin yakın tarihine bir “milat” olarak geçti. Bu milat da geride beş ölü bırakarak birinci ayını tamamladı. Gaz bombalarıyla, gazlı ilaçlı basınçlı sularla sakat kalan onlarca/yüzlerce insanın hesabı sorulmayacak mı?

Hemen her siyasi konuda hesap sorma şampiyonluğuna soyunan ve sorumluların Yüce Divanda yargılanacağını söyleyen MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) Genel  Başkanı Devlet Bahçeli, bu konuya nedense teğet geçmeyi yeğliyor. Siyasi iktidar güçlerinin estirdiği yıldırma/susturma baskılarını olağan olaylardan mı sayıyor, yoksa başka siyasal hesapları mı var?

Aslında her siyasi partinin bir takım hesaplarının olması demokrasinin gereğidir. O hesap da iktidara gelmektir. İktidara gelmek amacıyla elbet mevcut iktidarı yıpratmak için demokratik yollardan mücadele edeceksiniz. Ama Devlet Bey’in bütün derdi ve mücadele alanı, sermayesi, varsa yoksa PKK!..

 

ERDOĞAN’A SORARSANIZ

BAŞBAKAN  Recep Tayyip Erdoğan’a göre Taksim olayları üzerinden siyaset yapmak asla ve kat’a caiz değildir. Ya kendisinin yaptığı nedir diye sorarsanız; onun yaptığı, kendisine bahşedilmiş gücün gereğini yerine getirmektir. Yeni bir toplum ve rejim inşa etmektir. En az üç çocuk yap, rakı değil ayran iç... Erken yatıp erken kalk... Bir yumurtayı sütle çırpıp her sabah iç; sesin açılsın!...

Hazretler sanki evcilik oynuyorlar. Tencere tava, gerisi hava civa!..

Devlet Bey’in başlıca sorununun PKK oluşu gibi, Tayyip Bey’in derdi de CHP ve onun lideri Kemal Kılıçdaroğlu. Uysa da uymasa da misali her Allah’ın günü, beş vakit namazdan önce ve sonra CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’ya ver yansın ediyor. Çünkü, korku, dağları bekliyor. Bırakın tarafsız kamuoyu yoklamalarını, AKP’nin yaptırdığı araştırmalar bile CHP ile birlikte meclis içi/meclis dışı muhalefet partilerinin oylarının yükseldiğini gösteriyor.

O nedenle, taaa İsmet Paşa Dönemine kadar iddialar ortaya atılıp sakız gibi çiğneniyor. Sağ olsun, şu bizim medyatik medya da sakız çiğnemeye bayılır, hani!..

Tayyip Bey’in güncel sakızlarından biri de Dolmabahçe’de polis saldırısından kaçan gençlerin sığındıkları camide bira içtikleri martavalı. Olacak iş mi!.. Ben dedimse olmuştur kafasıyla temcit pilavı gibi yandaşlar tarafından kullanılıyor. Cami imamı yalanladığı halde yandaşlar atışa devam ediyor.

İktidarını sürdürürse, hele bir de başkanlık sisteminin yolunu açabilirse, çift katlı ekmek kadayıfı; yeme de yanında yat!..

 

BİR ‘GEZİ PARKI’ DA KABATAŞ’TA

“Her yer Taksim, her yer direniş” bir slogan haline geldi ya, bugün biz bir başka Gezi Parkı’ndan söz edeceğiz. Bu “Gezi Parkı” sesi sedası çıkmayan, adeta terk edilmiş bir park.

Bir İstanbullu,  İDO  ya da BUDO  deniz otobüsleriyle İstanbul’a gelmiş bir yurttaş veya yolcu karşılayıcısı olanlar sağa sola bakıyor, sol tarafta ağaçlar altında gölgelikleri olan bir park...

Gerek Büyükşehir Belediyesi, gerek yerel belediyeler kendi adları yazılı dinlenme bankları koyarak tanıtımlarını yapmış olurlar. Bunların en bakımlılarından biri  Zeytinburnu Parkı’dır. Böylesi yerel belediyeleri kutlamak gerekir.

Gelelim bizim gariban Kabataş Parkı’na. Hangi belediyenin alanına girdiğini bilmiyoruz.

Yurttaş, bu parkta oturacak banklar bulacağını umarak Tophane tarafına doğru parkın içinde yürümeye başlar, ama oturup dinleneceği ve deniz havası alacağı bir tek bank yoktur.

Buna karşılık sahilde 500-600 metre aralıklarla özel sektöre ait “çay bahçeleri” vardır. Ama vatandaşın para ödemeden oturup dinlenebileceği bir tek bank yoktur.

O çay bahçelerinin kimlere ya da kime ait olduğunu düşünürsünüz.

Parkı düzenlemeyi, halkın kullanabileceği hale getirmeyi niçin düşünmezler? Düşünseler de niçin yap(a)mazlar. Bir mafya parmağı mı egemendir burada?

İlgili belediye(ler)ce açıklanması gereken sorular bunlar...