Kemal Anadol
Yine bir 10 Kasım’ı geride bıraktık. Yurdun ve dünyanın dört bir yanından gelen insanlar, kadın erkek, genç yaşlı demeden Anıtkabir’e koştular. Ölümünden yana onlarca yıl geçmesine karşın ona olan sevgi, saygı ve özlemlerini giderdiler. Dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu güç koşullarda tutunacak dal arayan yurttaşlar, her ulusal bayramda ve anma gününde O’nun rehberliğini bir kez daha vurguluyorlar. Her defasında kanıtlanıyor ki Atatürk artık devlet korumasından çıkmış sine-i millete dönmüştür. Türk ulusunun bu kararlı tutumu karşısında canları sıkılanlar kerhen bir şeyler söylemek zorunda kaldılar. Bunlardan biri “Atatürk yaşasaydı AKP’li olurdu” dedi.
Burada iki önemli noktayı vurgulamak gerekiyor. Birincisi dürüst davranmanın gerekli olduğudur. “Atatürk’e en ufak muhabbeti olan cenazeme gelmesin” diyen fesli Kadir’in mezarına koşuşanlar, “Yunan Ordusu Padişahın ordusudur. Ona karşı çıkan Mustafa Kemal ve kadrosunun katli vaciptir” bildirisini hazırlayıp Yunan uçaklarıyla Anadolu köy, kasaba ve kentlerine attıran İskilipli Atıf Hoca’nın adını caddelere, hastanelere verenler birazcık da olsa tutarlı davranmalılar. Onların Atatürk hakkındaki yargılarını kamuoyu yakından biliyor. Takiyeye hiç gerek yok!
İkincisi Atatürkçü düşüncenin ifadesi olan Kemalizm her konduğu kabın biçimini alan bir sıvı değildir. Atatürk’ün onlara ihtiyacı yoktur. Çünkü Atatürk’ü kendi ülkesindeki hainlere karşı dünya ülkeleri değerlendiriyor ve evrenselleştiriyor.
1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, 27 Kasım 1978’de gerçekleştirdiği toplantıda ve yüz elli iki üye ülkenin tamamının aldığı bir kararla yüzüncü doğum tarihini Atatürk yılı olarak kabul ve ilân etmiştir. Kararı aynen yazıyorum:
UNESCO Genel Konferansı, uluslararası anlayış, iş birliği ve barış yolunda çalışmış üstün kimselere gelecek kuşaklar için örnek olacakları inancıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü doğumunun yüzüncü yıldönümünde 1981 yılında anılmasını kararlaştırmıştır.
UNESCO’nun ilgilendiği tüm alanlarda Atatürk’ün olağanüstü bir reformcu olduğu göz önünde tutularak, özellikle sömürgecilik ve emperyalizme karşı en önce çıkan savaşların ilk liderlerinden biri olduğu kabul edilmiştir.
Atatürk’ün dünya ulusları arasında karşılıklı anlayışın, sürekli barışın kurulması için çalışmaları olağanüstü bir örnektir. Tüm yaşamı boyunca insanlar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımı gözetmeden bir uyum ve iş birliği çağının doğacağına olan inancını anımsatarak eylemlerini her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünde yapmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün kişiliğinde ve eserinin çeşitli yönlerini ortaya çıkarmak üzere 1980 yılında yapılacak sempozyum hazırlıkları için Türk Hükümeti ile UNESCO’nun iş birliği yapmasına karar verilmiştir.